9 Ağustos’ta Sherwood Exclusive Kemer etkinliğindeyim. Sherwood Resorts and Hotels Satış & Pazarlama Direktörü Anna Yiğit ile turizm sektörünün yeni dengelerini konuşuyoruz. Maliyet baskısının arttığı, kâr marjlarının gerilediği bir ortamda, kalıcı olmanın yolları ve değişen müşteri beklentileri sohbetimizin ana konusuydu. ZEYNEP AKTAŞ
Pandemi sonrası turizm, yalnızca seyahat etmek değil; hem işletmeler hem müşteriler için yeniden tanımlanan bir deneyim haline geldi. Anna Yiğit, “Sektörde kalıcı olanlar, bu işi yalnızca turizm olarak görenler olacak” derken; aynı zamanda, “Lüks, gösterişle değil, samimiyetle anlam kazanır” sözleriyle farklı bir perspektif sunuyor. Artan maliyetler, yönetim modellerindeki dönüşüm ve müşteri deneyiminin yeni tanımı, bugünün turizminde hem fırsatları hem riskleri birlikte barındırıyor.
Anna Hanım, pandemi sonrası turizm sektörünü nasıl tanımlarsınız?
Çok daha maliyet odaklı bir dönem. Artık her kalemin karşılığını hesaplamak zorundasınız. Enerji, gıda ve personel giderleri öyle arttı ki, bütçede en küçük bir sapma bile tüm sezonu etkileyebiliyor. Bu yüzden işletmeler yalnızca fiyat değil, verimlilik üzerinden rekabet etmeli. Giderleri kontrol altında tutamayanlar uzun vadede ayakta kalamaz. Çünkü sektör artık yüksek risk, düşük marj dengesiyle çalışıyor. Neticede “Hakiki Turizm” ile ilerleyenler gelecek dönemde adından daha çok söz ettirecek.
Hakiki Turizm derken neyi kast ediyorsunuz?
Tüm odağını turizme veren işletmeleri kast ediyorum. Yatırımlarını, bilgisini ve enerjisini bu alana yoğunlaştıran, kriz dönemlerinde bile rotasını bozmayan şirketler… Çünkü bu iş, ancak kendi içinde sürdürülebilir bir yapıyla uzun vadede ayakta kalabilir. Hakiki Turizm yapan işletmeler, dalgalanmalara karşı daha hazırlıklı oluyor. Sektörün geleceğinde, ancak bu kadar odaklanmış ve profesyonel yönetilen işletmelerin kalıcı olabileceğini düşünüyorum.
Peki misafir cephesinde tablo nasıl?
Onlar için tatil artık sadece dinlenme değil; bir yenilenme, yeniden başlama ve kendine zaman ayırma fırsatı. Misafirlerimiz “Tatile gideceğim ve her şey yeniden başlayacak” duygusuyla geliyor. Bu beklenti, sadece iyi bir oda ya da kaliteli bir yemekle karşılanamaz. Misafirin tüm yolculuğu boyunca yani rezervasyon sürecinden check-out anına kadar geçen tüm süreçte kendini değerli hissetmesini gerektiriyor. Hizmetin her detayında, samimiyetle sunulan bir ilgi ve kişiselleştirilmiş bir deneyim olmalı. Çünkü tatilden dönerken misafir, yalnızca güzel anılar değil, zihinsel bir tazelenme de götürmek istiyor.
Bunun size yansıması nasıl oluyor?
Gösterişten uzak, samimi bir lüks. Doğallık, kişisel alan, içten bir iletişim… Misafir kendini özel hissetmeli ama bu his şatafatla değil, gerçek bir konukseverlikle verilmeli. Samimi lüks, sadece odanın dekorasyonunda ya da sunulan yiyecek içecekte değil; karşılamadan ayrılışa kadar her temas noktasında hissedilmeli. Misafir, burada geçirdiği süre boyunca ona değer verildiğini bilmeli, bu değeri de yalnızca hizmet kalitesinde değil, yaklaşım biçiminde de görmeli.
Bu anlayışın kârlılığa etkisi var mı?
Bunun için öncelikle kâr marjlarındaki düşüşten bahsetmek gerekir. Ortalama% 20 oranında düştüğünü söyleyebilirim. Bu fark, sadece maliyet artışlarından değil; aynı zamanda rekabetin çok yoğun olmasından da kaynaklanıyor. Gelinen durum, işletmeleri hem maliyet kontrolünde hem de gelir yaratma yöntemlerinde daha yaratıcı olmaya zorluyor.
Yaratıcılık derken neyi kast ediyorsunuz?
Aslında bu geniş bir çerçeve… Ama en başta marka geliyor. Marka kimliği önemli ve misafir bunu her temas noktasında hissetmeli. Bu yüzden iç anketler yaptık, paydaş görüşleri aldık ve profesyonel bir ajansla çalışarak markamızı yeniden konumlandırdık. Logomuzu, renklerimizi ve iletişim dilimizi yeniledik. Tabi iş sadece görsel değişimle de bitmiyor. Hizmet tarzımızdan sosyal medya paylaşımlarımıza kadar samimi lüks anlayışımızı yansıtan bir sistem kurduk.
Kaliteyi sürdürülebilir kılmak için sizce en önemli husus nedir?
Tedarik zincirinde kontrol en kritik nokta. Çünkü turizmde hizmet kalitesini belirleyen unsurlardan biri, misafire ulaşan ürünün tazeliği ve güvenilirliği. Yerel, taze ve izlenebilir ürün kullanmak sadece kaliteyi değil, kârlılığı da korur. Uzak mesafelerden gelen ürünlerde hem lojistik maliyetleri hem de tazelik kaybı yaşanıyor. Oysa yerel üreticilerle çalışmak, hem maliyet avantajı hem de sürdürülebilirlik sağlıyor. Ayrıca bu yaklaşım, bölge ekonomisine katkı sunarak sektörle yerel topluluk arasında güçlü bir bağ kuruyor.
İnsan kaynağı sorunu yaşıyor musunuz?
İnsan kaynağı, turizm sektöründe en hassas konulardan biri. Yalnızca nitelikli personel bulmak değil, onu elde tutmak da büyük bir sınav. Biz bu nedenle eğitim odaklı ilerliyoruz. Şeflerimizi Özyeğin Üniversitesinde bulunan Cordon Blue akademisine göndererek farklı mutfak kültürlerini ve tekniklerini deneyimlemelerini sağlıyoruz. Sektörde tanınan ‘İçecek Atölyesi’ şirketi ile iş birliği çerçevesinde bar ve servis ekibimizi geliştiriyoruz. Danışman şeflerle çalışarak menülerimizi güncelliyor, misafir beklentilerine uygun yenilikler yapıyoruz. Bu yaklaşım sadece kaliteyi yükseltmekle kalmıyor; çalışanların motivasyonunu da artırıyor. Kendini geliştiren bir personel, yaptığı işe daha çok bağlanıyor ve misafire yansıttığı enerji de bambaşka oluyor.
Son olarak, kalıcılığın sırrını kısaca tarif edin desem…
Hakiki Turizm ve samimi lüks…