Güzellik ve teknolojiyi bir araya getiren yenilikçi çözümler geliştiren L’Oréal Türkiye, girişimcilik ekosisteminin yaratıcılığından ve hızından besleniyor. L’Oréal Türkiye Ülke Kurumsal Dijital ve Pazarlama Direktörü Murat Çolakoğlu, L’Oréal olarak amaçlarının yapay zeka, artırılmış gerçeklik ve veriyi iş süreçlerinin çekirdeğine entegre etme, kusursuz omni-channel deneyimleri tasarlama, insan merkezli etkileşimleri yapay zeka destekli danışmanlıkla güçlendirme, çeviklik ve sürekli yenilik kültürü oluşturma ve otantik marka kimliğini yeni teknolojilerle pekiştirme olduğunu söylüyor.
L’Oréal Türkiye’nin girişimcilik ekosistemi ile ortaya çıkan ürün ve uygulamalar var mı?
L’Oréal Türkiye olarak güzellik ve teknolojiyi bir araya getiren yenilikçi çözümler geliştirirken, girişimcilik ekosisteminin yaratıcılığından ve hızından besleniyoruz. İnovasyonu yalnızca mevcut çözümleri uygulamakla sınırlı tutmuyor, geleceğin teknolojilerine yatırım yaparak bu alanda öncü olmayı hedefliyoruz. Yapay zeka ise artık sadece hayatımızın bir parçası değil, aynı zamanda iş dünyasının dönüşümünü hızlandıran temel bir güç haline geldi.
Bu yaklaşımımızın somut yansımaları arasında, organik arama motoru optimizasyonu ve içerik üretiminde yapay zekâ desteği sunan WordLift ile yürüttüğümüz SEO otomasyon projesi yer alıyor. Bu iş birliği sayesinde yapay zeka bizim hedef anahtar kelimelere bakıp marka kimliğimize uygun makaleler üretebiliyor.
Medya planlama ve optimizasyon alanında Adin.AI ile hayata geçirdiğimiz yapay zekâ tabanlı çözümler, kampanyalarımızda %70’e varan maliyet ve etkinlik verimliliği sağladı. Vispera ile geliştirdiğimiz yapay zeka tabanlı görsel tanıma sistemi sayesinde saha operasyonlarımızı gerçek zamanlı izleyebiliyor, AdCreative.ai ile yüksek performanslı reklam materyallerini ölçekli ve hızlı üretebiliyoruz. Jetyorum aracılığıyla ise müşteri yorumlarını tek platform üzerinden yöneterek, tüketici memnuniyetini daha etkin takip ediyoruz.
Ayrıca, IPSOS ile yürüttüğümüz “Hedef Aktivasyon Optimizasyonu” araştırmasından elde ettiğimiz verileri, Mimeda iş birliğiyle gelişmiş veri modelleme sistemleriyle eşleştirerek Türk kadınlarını yedi ayrı segmente ayırdık. 8,9 milyonluk veri setinin segmentasyonu sayesinde her hedef kitle, ilgi alanlarına göre özelleştirilmiş içeriklerle buluştu; bu sayede yeni tüketici kazanımını 15 kat artırırken toplam satış adetlerimizi iki katına çıkardık. Tüketici iç görüsüyle davranış ve satın alım modellemesini izinli birinci parti veri tabanıyla birleştirdiğimiz değerli öncü bir iş birliği oldu.
Start-up alanında IMPACT+ ile yaptığımız iş birliği de sürdürülebilirlik odaklı projelerimizin dijital performansını ölçümlememize ve optimize etmemize katkı sağlıyor. Tüm bu çalışmalar, yalnızca teknolojik çözümler üretmekle kalmayıp iş yapış şekillerimizi yeniden tanımlamamıza, tüketici beklentilerine hızla adapte olmamıza, sürdürülebilir yaşama ve veriye dayalı, hedef odaklı pazarlama anlayışımızı güçlendirmemize imkân tanıyor.
L’Oréal olarak trendleri belirleyen öncü bir marka kimliğine sahibiz. Pandemi döneminde e-ticaretin yükselişini öngörerek gerekli altyapı ve çözümleri önceden hayata geçirdik. Bu vizyonumuz, küçük ölçekli pilot uygulamalardan elde edilen deneyimlerle hızla ölçeklenen inovatif projelerle destekleniyor. Böylece tüketici davranışlarını daha derinlemesine anlayabiliyor, geliştirdiğimiz çözümleri geniş kitlelere daha hızlı ve hedefli bir şekilde ulaştırabiliyoruz.
Örneğin, 22.500 fondöten tonu veya 4.000 farklı ruj seçeneğini tüketiciyle doğru buluşturmak, yapay zekâ destekli veri analitiği ve üretim teknolojilerimiz sayesinde mümkün oluyor. L’Oréal Beauty Genius gibi yenilikçi uygulamalarla da bu vizyonumuzu güçlendiriyoruz.
Bu ekosistemi büyütmek için neler yapıyorsunuz?
Girişimcilik ekosistemini büyütme stratejimiz, hem mevcut ortaklıkları güçlendirmeye hem de yeni iş birlikleri geliştirmeye dayanıyor. Start-up’ların çevik yapısını ve yenilikçi düşünce tarzını, L’Oréal’in global ölçekli vizyonuyla bir araya getirerek karşılıklı değer yaratmayı hedefliyoruz.
Günümüzde çevresel ve sosyal değişimlerin olumsuz etkilerine çözüm üretme hedefiyle hayata geçirilen Gelecek için L’Oréal Programı kapsamında, 200 milyon Euro değerinde fonlar oluşturuldu. Kadınların güçlenmesini destekleyen ve çevreyi koruyan çalışmaları ile bu fonlara dünyanın her yerinden sivil toplum kuruluşları ve sosyal girimler başvurabiliyor.
Yapay zekâ teknolojilerinden de aktif biçimde yararlanıyoruz. Deneme–öğrenme kültürümüz çerçevesinde geliştirdiğimiz pilot projelerde, yapay zekâyı veri analitiğinden reklam optimizasyonuna, tüketici deneyimi tasarımından hiper kişiselleştirilmiş iletişim stratejilerine kadar pek çok alanda kullanıyoruz. Böylece hem süreçlerimizi daha verimli hale getiriyor hem de tüketicilerimize daha anlamlı ve kişiselleştirilmiş deneyimler sunuyoruz. L’Oréal olarak, henüz yapay zeka bu kadar popüler hale gelmeden önce temellerini attığımız “tekno-güzellik” vizyonumuzla kendimizi bir güzellik markasının ötesine taşıdık. Bilim ve teknolojiyi güzelliğin merkezine yerleştirerek, deneyimleri daha kapsayıcı, kişiselleştirilmiş ve sürdürülebilir hale getirmeyi hedefliyoruz.
Yıllar süren Ar-Ge yatırımlarımız, güçlü iş birliklerimiz ve inovasyon odaklı kurum kültürümüz sayesinde bu yaklaşımı stratejik olarak pekiştirdik. Yakın zamanda duyurduğumuz NVIDIA iş birliği, bu vizyonumuzu ileriye taşıyan önemli bir adımı temsil ediyor. Önümüzdeki dönemde bu tür teknoloji tabanlı çözümlerin sayısının artacağına inanıyoruz.
Örneğin, belirli tüketici segmentlerine özel kampanya kurgularının otomatik olarak önerilmesi ve tüketicimizin ihtiyaçlarına özel kişiselleştirilmiş bir güzellik deneyimi yaşaması için oluşturduğumuz yapay zeka tabanlı modellemeler bu yaklaşımın somut örnekleri arasında yer alıyor. Bu sayede, iş birliklerimizi yalnızca teknolojik kazanımlar olarak değil; inovasyon kültürünü yaygınlaştıran, sektöre ilham veren ve ekosistemi genişleten fırsatlar olarak değerlendiriyoruz.
Bugün yapılan iş birlikleri sonucunda gelecek dönemde ortaya çıkacak ürünlerde hangi kolaylıkları sağlamaya odaklanıyorsunuz?
Start-up ekosistemindeki iş birliklerimiz sayesinde, tüketicilerin yalnızca bugünkü değil, gelecekteki davranışlarını da öngörebiliyoruz. Bu noktada yapay zekâ, yalnızca bir teknoloji yatırımı değil; aynı zamanda genç tüketiciyle güven temelli bir ilişki kurmanın en etkili aracı haline geliyor. Böylece müşteri yolculukları daha anlamlı hale gelirken, iş yapış biçimlerimizi yeniden tanımlıyoruz. Gelecek dönemde, yaptığımız iş birliklerinin sağlayacağı en büyük avantaj; ürünlerin pazara giriş hızını artırmak, süreçleri daha veri odaklı yönetmek, tüketici deneyimini üst seviyeye taşımak ve hiper kişiselleştirme ile kullanıcıyı özel hissettirmek olacak.
SEO otomasyonu ile yeni ürünlerin dijital görünürlüğü çok daha kısa sürede sağlanacak. Yapay zekâ tabanlı tüketici içgörüleri, ürünlerin en doğru hedef kitleye ulaşmasını kolaylaştıracak. Hiper kişiselleştirme sayesinde, tüketici segmentleri, ilgi alanları ve satın alma alışkanlıklarına göre özelleştirilmiş içerikler ve tekliflerle buluşturulacak. Bu yaklaşım, hem dijital platformlarda hem de fiziksel mağaza deneyiminde, her bir tüketiciye en uygun ürün ve mesajın sunulmasını mümkün kılacak. Gerçek zamanlı saha verileri, raf yönetimini ve stok planlamasını anlık olarak optimize edecek. İçerik üretim otomasyonu sayesinde ise lansman dönemlerinde farklı kanallarda eş zamanlı, tutarlı ve hızlı iletişim yürütülebilecek. Bu kolaylıklar, hem operasyonel süreçlerde hem de tüketiciyle temas noktalarında verimliliği artırarak, ürünlerin pazara en etkin şekilde sunulmasına imkân tanıyacak.
Teknolojik gelişmeler ve dijitalleşme stratejileriniz size ne gibi iş yapma kolaylıkları sağlıyor?
Teknolojik gelişmeler ve dijitalleşme stratejilerimiz, operasyonlarımızın her aşamasını daha hızlı, doğru ve verimli hale getiriyor. Yapay zekâ destekli otomasyon, veri toplama ve analiz süreçlerimizi hızlandırarak, pazarlama kampanyalarından stok yönetimine kadar pek çok alanda anlık kararlar almamıza imkân tanıyor.
Gelişmiş veri analitiği sayesinde, tüketici davranışlarını gerçek zamanlı takip edebiliyor, bu bilgiyi hem kişiselleştirilmiş kampanyalara hem de ürün geliştirme süreçlerine entegre edebiliyoruz. İçerik üretiminde kullanılan otomasyon araçları, farklı platformların dinamiklerine uygun, yüksek kaliteli içerikleri kısa sürede hazırlamamızı sağlıyor. E-ticaret alanında ise doğru hedefleme ve optimizasyonla dönüşüm oranlarını artırıyoruz.
Bu teknolojik altyapı, ekiplerimizin daha az zamanla daha yüksek etki yaratmasına olanak tanıyarak hem tüketici deneyimini hem de iş sonuçlarımızı güçlendiriyor. L’Oréal olarak amacımız yapay zeka, artırılmış gerçeklik ve veriyi iş süreçlerimizin çekirdeğine entegre etmek, kusursuz omni-channel deneyimleri tasarlamak, insan merkezli etkileşimleri yapay zeka destekli danışmanlıkla güçlendirmek, çeviklik ve sürekli yenilik kültürü oluşturmak ve otantik marka kimliğimizi yeni teknolojilerle pekiştirmek yer alıyor. Trend döngülerinin giderek hızlandığı bir dünyada, çevik tedarik zincirleri ve gerçek zamanlı veri erişimi, başarıyı belirleyen en kritik unsurlar haline geliyor.
L’Oréal Türkiye olarak “First in Dijital” hedefinizden bahsedebilir misiniz? Süreç nasıl yönetiliyor?
“First in Dijital” hedefimiz, dijitali işimizin merkezine koyarak tüketicilerin aklına gelen ilk güzellik markası olmak. Bu vizyon, yalnızca yeni teknolojiler kullanmakla değil; aynı zamanda bu teknolojileri stratejimize, kültürümüze ve çalışma biçimlerimize entegre etmekle mümkün oluyor.
Süreci yönetirken ekiplerimiz arasında güçlü bir iş birliği kültürü oluşturuyor, tüm fonksiyonların dijital hedeflere ortak katkı sağlamasını sağlıyoruz. Yatırımlarımızı, gelecekteki dijital trendleri öngörerek ve yerel pazardaki dinamikleri dikkate alarak planlıyoruz. Bu yaklaşımı “şair ve çiftçi” metaforuyla ifade ediyoruz: hem ilham veren vizyonlar geliştirebilen hem de sahada çalışarak bu vizyonu gerçeğe dönüştürebilen bir yapı.
Bu stratejik duruş, bizi sadece dijitalde öncü kılmakla kalmıyor; aynı zamanda global ölçekte de örnek gösterilen bir ülke haline getiriyor.