Kuzey mucizesi bitiyor mu?

    0
    111

    ABD Başkanlık ön seçimlerinde heyecanlı bir yarış başlarken, bazı Demokratlar bu sürece kafalarındaki İskandinav modeliyle katılıyor.

    Kuzey Avrupa’nın İsveç, Danimarka ve İzlanda gibi küçük ülkeleri zengin ve teknolojik açıdan ileri. Ancak bu ülkelerin asıl önemli özelliği dünyanın geri kalan zengin ülkelerine kıyasla çok daha cömert refah devleti modeli geliştirmiş olmaları ve daha eşitlikçi bir ekonomik model sunmaları. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin yükselişte olduğu bir dünya düzeninde, Amerikan solu bir yandan kapitalist rekabetle uyumlu bir yandan da orta ve alt sınıflara daha fazla ekonomik güvence sağlayan İskandinav modelini mercek altına almakla meşgul. Vermont senatörü ve aynı zamanda Demokratlar’ın başkanlık aday adayı Bernie Sanders, kendisiyle yapılan röportajlarda Danimarka ve İsveç’e atıfta bulunarak, ABD’nin yeni anne babalara ücretli izin, bedava sağlık hizmeti ve eğitim parası desteği gibi İskandinav ülkelerinin sunduğu olanakları kopya etmesi gerektiğini belirtti. Kendisi geçen yıl ABC News’a verdiği röportajda, “Bu ülkelerde hükümet büyük ölçüde sıradan insanlar ve orta sınıf için çalışırken, ülkemizde ise milyarder sınıf için çaba harcanıyor” demişti. Nobel ödüllü Joseph Stiglitz gibi ekonomistler de Amerikalı politikacıların dengeli bir büyümeyi teşvik etmek için İskandinavya’yı model alması gerektiğini belirtiyor. Bu kesime göre, İskandinav refah devletine ve istihdam yasalarına öykünmek daha nitelikli bir işgücü yaratmak ve potansiyel girişimcileri iş kurmaya heveslendirecek garantiyi sunmak suretiyle ekonomiyi kalkındıracak bir rol oynayacak.

    London’s Center for Policy Studies’den araştırma görevlisi Nima Sanandaji, bu düşünce sistematiğinin kolaycılık olduğunu söylüyor. Sanandaji, daha az harcamayla daha geniş çaplı refah devletlerine atıfta bulunarak eğer yüksek hükümet harcamalarının etkileri ölçülmek isteniyorsa, “neden İtalya ya da Fransa’ya atıfta bulunulmuyor?” diyor.

    Sanandaji İskandinavya’nın ekonomik politikası sayesinde değil ekonomik politikasına rağmen büyüdüğünü söylüyor. Araştırması, bu ülkelerin vatandaşlarına sundukları serveti sol fikirlerin ortaya çıkışından çok önce oluşturduklarını ortaya koyuyor. Örneğin, 1870 yılından 1936’ya kadar olan sürede İsveç dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisiydi. 1975 yılından sonra yani refah devleti genişlemeye başladığında, İsveç ekonomisi kayda değer bir şekilde yavaşlayarak, dünyanın en zengin dördüncü ülkesiyken 1990’larda 13’üncü sıraya geriledi. Kısa süre önce de, hükümetlerin bütçelerini kısıtlama girişimleri başladı. 1990’lardan itibaren İsveç ekonomisinde toplam vergilendirmenin GSYİH’ye oranı yüzde 5’in de altına gerilerken, Danimarka’da işsizlik ödeneklerinin kısıtlanması gibi emek piyasası reformları gündeme geldi. Kısacası, Sanandaji’nin dediği gibi, İskandinavya yavaş yavaş “serbest pazar köklerine dönüyor.”