Küresel ekonomide korku filmi alameti

    0
    56

    NEIL IRWIN – THE NEW YORK TIMES

    Korku filmlerinin klasik sahnesi şudur: Herkes günlük işiyle meşguldür ve henüz onlara dokunan herhangi bir şey yoktur ama kötü bir şeyler olacağına dair alametler çoktan belirmiştir.

    İşte son birkaç haftadır küresel mali piyasaların görünümü insanda böyle bir his yaratıyor.

    Aslında mevcut tabloya bakıldığında halihazırda anormal bir şey gözükmüyor. S&P 500 dün (çarşamba) yüzde 0,7 oranında değer kaybetti ancak mayıs ayındaki yüksek değerinden yalnızca yüzde 5,5 oranında aşağıda. İşsizlik oranı ise son elli yılın en düşük düzeyinde. Büyük şirketlerin hemen hepsi ilk çeyrek sonuçlarını açıklarken, yüzde 76’sının rakamları beklentilerin üzerindeydi. Ancak buna paralel olarak, küresel bono fiyatları yükselerek, faiz oranlarını keskin bir şekilde aşağıya çekti. On yıllık hazine bonoları yalnızca yüzde 2,26’lık bir getiriyle çarşamba günkü seansı kapattı; bu da Kasım 2018’den beri bir puanlık düşüşe denk geliyor. Aynı şekilde gelecek yıllardaki enflasyon görünüm, petrol ve diğer emtea fiyatları da düşüşte.

    En önemlisi ise uzun vadeli bono getirilerindeki düşüşün kısa vadeli faiz oranlarıyla çelişmesi. Örneğin, 30 gün vadeli tahvilin getirisi yüzde 2,35 oranında getiri sunuyor. Bu da, paranızı risksiz bir aylık vadeye bağlamanız durumunda on yıl vadeye yapacağınız yatırımdan daha fazla kazanacağınız anlamına geliyor.

    Bu normal değil. Buna negatif görünümlü verim eğrisi deniliyor ve tarihsel olarak da, bunun ortaya çıkması resesyon belirtileri olarak değerlendiriliyor. Öte yandan, iş makineleri gibi sermaye mallarıyla ilgili siparişler nisan ayında geriledi. Bu da şirketlerin yatırım yapıp büyüme iştahlarının olmadığını gösteriyor.

    Mali piyasalar genellikler olan bitenler hakkında düzenli, derli toplu bir hikaye anlatmaz anca ekonomide görünüşteki sakinliği pek çok kaygı verici işaretle birleştirecek teori mevcut.

    Çin’le olan ticaret savaşları ve Çin menşeli ürünlere uygulanan gümrük vergileri bu hikayenin yalnızca bir kısmını oluşturuyor.

    İş dünyası zaten iki yıldır artan gümrük vergileriyle karşı karşıya; bu vergiler ek bir maliyet getirebilir ancak ekonomiye büyük zarar vermez. Sonuç itibariyle, ürün fiyatları çok çeşitli nedenlerle dalgalanabilir ve piyasa ekonomileri de buna uyum sağlayabilir.

    Ancak son birkaç haftadır olan bitenler çok daha uzun, daha derin bir zarar verme sürecine işaret ediyor.  Dünyanın iki büyük ekonomisinin sadece gümrük vergilerinden kaynaklı bir gerilimle sınırlı kalmayıp, çok daha geniş çaplı bir kırılmaya doğru yol alabilecekleri endişesi artıyor.

    Amerikalı yetkililer Çinli şirketlerin Wall Street’e ve geniş çaplı finans havuzuna erişimini engelleseler neler olabilir? Çin ABD’deki savunma imalatı  için hayati önemde olan nadir madenlerin ihracatını durdursa, neler yaşanabilir? Trump yönetiminin teknoloji devi Huawei’yi yasaklaması günümüz internet dünyasının Çin ve ABD arasında ikiye bölünmesine yol açabilir mi?

    Ya da daha basit bir şekilde şu da olabilir: Çin ekonomisinde, petrol ve diğer emteaya olan talebi düşürecek yavaşlama olursa, bu ürünleri ortaya koyan Amerikalılar büyük zarar görecektir.  Emtea fiyatlarındaki düşüş ise dünya ekonomisini daha da deflasyonist bir döngüye sokabilir.

    Nitekim bu ay piyasalarda görülen gelgitler bu son tabloyla uyumlu. Gümrük vergileri tüketici fiyatlarını artırdığından, ticaret savaşındaki tırmanış yatırımcıların enflasyonda da artış beklentilerini destekleyebilir.

    Ayrıca İran gerilimi, Avrupa’yla ilişkilerin arapsaçına dönmesi gibi sorunlar da karamsarlığı körüklüyor.

    Kuşkusuz bir resesyonun ya da jeopolitik bir krizin eli kulağında olduğunu ileri sürmek için erken. ABD-Çin ilişkileri yumuşayabilir, FED önlem olarak faiz oranlarını düşürebilir, ekonomi ve piyasalar yine koşuya çıkabilir. Başka bir ifadeyle, korku filmiyle mi yoksa komedi filmiyle mi karşı karşıya kalacağız henüz net değil. Ancak gelecek aylar bu soruya net bir cevap verecek. (çev: Anahid Hazaryan)