İşte yönelmesi önerilen 7 gelişen pazar

    0
    25

    Çok değil kısa süre öncesine kadar dünyanın ekonomik sınırı şu basit kısaltmayla tanımlanıyordu: BRIC. Yatırımcılar ve şirketler için Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin “Altına Hücum” döneminde insanların akın akın gittiği topraklara dönmüştü; hızlı davranan, sanayiye kafası çalışan ve yeterince cesareti olan herkesin yararlanabileceği derin ve zengin ticari damarlardı buralar.

    Her ne kadar coğrafya, dil, kültür, politika açısından ve tarihsel çerçevede birbirlerinden çok farklı olsalar da, dört BRIC ülkesi aslında birbirine benzer özelliklere sahipti; kalabalık nüfusa sahip, Batılı şirketlerin yatırımını memnuniyetle karşılamaya hazır siyasi yönetimler… Ya da en azından Jim O’Neill öyle olduğunu düşünüyordu; İngiltere, Manchester’da bir postacının oğlu olan O’Neill Goldman Sachs’ta global ekonomik araştırmaların başına geçmiş ve bu dört dev ülkeyi Kasım 2011 tarihli, “Global Ekonomiler Çalışması No.66: Daha İyi Global Ekonomik BRIC’ler İnşa Etmek” başlıklı raporunda akıllıca bir hareketle bir araya getirmişti. Aslında müşterileri bilgilendirmek için hazırlanmış bu mütevazı 16 sayfalık brifing çok sayıda BRIC fonu, endeks, yatırım konferansı ve Wall Street araştırma ekibinin ortaya çıkmasının yolunu açacaktı. Büyük şirketleri de pazarlama ve imalat stratejilerini yeniden düşünmeye, tedarik hatlarını yeniden belirlemeye ve milyarlarca dolarlık yatırımın da, bir zamanlar çok az bilinen Bangalore’dan Shenzhen’e uzanan şehirlere akmasına neden olacaktı.

    Kısacası O’Neill’in BRIC yaklaşımı küresel iş dünyasının haritasının yeniden çizilmesini sağladı. Şunu hatırlatmakta yarar var ki, Goldman analisti bu terimi kullandığında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin GSYİH’nin 2,7 trilyon dolarını ya da başka bir ifadeyle dünya ekonomisinin yüzde 8’ini oluşturuyorlardı. Günümüzde ise bu oran yaklaşık yüzde 19. (2010 yılında dört BRIC ülkesi Güney Afrika’yı (South Africa) da gruba dahil olmaya davet edince, BRIC adı BRICS’e dönüştü. )

    2001 yılında, Çin ekonomisi devir yükseltmekle meşguldü; 1,3 trilyon dolarlık dünyanın altıncı büyük ekonomisiyle ABD, Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın hemen ardından altıncı sırada yer alıyordu. Brezilya, Rusya ve Hindistan’a gelince, bunlardan hiçbiri küresel ekonominin ilk 10’u içinde değildi. O sırada 177 milyonluk nüfusu ve neredeyse Avrupa kıtasına yakın coğrafi bir alanı olan Brezilya İspanya’nınkine göre daha küçük bir ekonomiye sahipti.
    Şimdi ise hepsi büyük. Hindistan’ın GSYİH’si geçen yıl 2 trilyon doları aştı. Çin’in üretimi bunun beş katı, ekonomisi ise ABD’nin hemen arkasından ikinci sırada. Brezilya’nın büyüme oranı 2000 yılında yüzde 4,3’ken 2010’da yüzde 7,5’e çıktı. Aynı on yıllık sürede Rusya’nın orta sınıfı ölçek olarak ikiye katlandı.
    Evet, her ne kadar BRICkonomi konseptini ve esrarengiz zamanlamasını kutlayacak olsak da, şimdi artık bazı şeyleri yeniden değerlendirmenin zamanı gelmiş bulunuyor. Dünya bu milenyumun başında nasıl hızla dönüştüyse, şimdi yine değişiyor. Çin ekonomisi vites düşürürken, 2014 yılında yüzde 7,4’lük büyümeyle son çeyrek yüzyılın en düşük büyüme oranına imza attı. Skandallarla boğuşan Brezilya resesyonun kenarında duruyor. Düşen petrol fiyatları, yaptırımlar, Ukrayna krizi gibi nedenlerle Rusya ekonomisinin bu yıl yüzde 3,5 daralması bekleniyor.

    Şu bir gerçek ki, O’Neill ve Goldman’daki ekibi bu ülkelerin siyasi yönetimlerinin “büyümeyi destekleyecek politikalar ve kurumlar geliştirmeleri halinde” tahmini uzun vadeli büyüme hedeflerine ulaşabileceklerinin farkındaydılar. Başka bir deyişle, bu parlayan yıldızlar ancak iyi yönetilebilirlerse, yükselmeyi sürdürebilirlerdi.
    Pek çok gelişmekte olan ülke için -BRIC ve ötesi- bu da önemli bir eksik taraf. On yıl öncesine kadar hemen hemen her gelişmekte olan pazarın tamamen gelişebileceği düşünülüyordu. Para onlarca ülkeye akıyor ve bu ülkeler de iyi zamanların keyfini sürüyordu. Tüm ışıklar yeşildeyse, can yakan reformlara gerek yoktur. Orta sınıf büyümektedir ve yaşam standardının yükselmesiyle halkın beklentileri de artmaktadır.

    Ancak daha sonra mali kriz patlak verdi ve ardından küresel ekonomide yavaşlama meydana geldi. Birdenbire, gelişmekte olan ülkelerden hangisinin iyi yönetildiği, hangisinin yönetilmediği önem kazanmaya başladı. Gelişmekte olan ülkelerdeki siyasi liderler büyüme yavaşladığında aniden kamuoyuyla yüzleşmeye başladı ve kötü yönetişim, yolsuzluk ve yetersiz kamu hizmetleri gibi nedenlerden dolayı toplumda huzursuzluk artmaya başladı. Türkiye ve Brezilya’da 2013 yılında patlak veren protestolar diğer ülkelerde de benzer sıkıntıların gün yüzüne çıkmasına sebep oldu ve bu baskılar da hâlâ artmakta.

    Çin yabancı yatırım için hâlâ potansiyel bir çekim merkezi ve Devlet Başkanı Xi Jinping’in reform süreci büyümenin hızını kesmesine rağmen yine de çok fazla kâr fırsatı var. Bununla birlikte, Çin’in reformlarındaki riskler ve Xi’nin Çin’in en güçlü isimlerinin kazancına ve sahip oldukları ayrıcalıklara müdahalesini artırdıkça karşı karşıya kalacağı zorluklar göz önüne alındığında, ekonomik -ve siyasi- çalkantı riski muhtemelen artacak.
    O halde, şirketler şimdi stratejik yatırımları için nereye yönelmek durumunda? Tabii ki, bir yerin cazip olabilmesi için iki unsur ön plana çıkıyor: İstikrar ve dayanıklılık. İşte bu özellikleri içeren yedi akıllıca bahis bulduk. Kısacası, bu pazarlarda iyi yönetişim ve sürdürülebilir büyüme el ele gidiyor.

    Hindistan ve Endonezya’da seçmenler geçen yıl kötü performans sergileyen yöneticileri alaşağı edip, yerlerine pozitif değişim vaat eden yetenekli siyasetçileri iş başına getirdi. Bu arada Malezya’daki hükümet de daha akılcı ekonomik bir yönetim için güvenilir dayanaklar sunuyor. Her üçü de gelecek aylarda bölgede kaosun azalmasından yararlanacak. Çin ve Japonya’da da ekonomik reformlar gündemdeyken, Asya’nın tüm güçlü ülkelerinin liderlerinin ekonomileri sarsabilecek kargaşalardan kaçınmaları için haklı sebepleri var. Aynı zamanda unutmamak gerekir ki, Hindistan, Endonezya ve Malezya da ABD, Çin ve Japonya arasındaki bölgesel hakimiyet mücadelesinde politik ve ticari rekabetten yarar sağlıyor.

    Umur vaat eden bir diğer bölge ise Alt Sahra Afrika ülkeleri; bölge halen dünyanın en hızlı büyüyen orta sınıfına sahip. Yatırımcılar Afrika’yı neredeyse salt bir petrol, doğalgaz, maden ve mineral ihracatçısı olarak görüyor ama aslında hizmet sektörü kıtada çok daha geniş çaplı bir rol oynuyor. Ayrıca pek çok ülkede yönetişim de büyük ölçüde gelişti. Dünya Bankası’nın 2013-14 yılı “İş Yapma” raporu Alt Sahra ülkelerinin diğer bölgelere kıyasla yasal düzenlemelerden daha çok yararlandığına dikkat çekiyor. Az sayıda ülke Kenya’dan daha fazla olanak sunabildi.
    Sonuç olarak, büyümenin istikrarlı bir grafik sergilemediği bölgelerde bile, iyi yönetişimin değer sunduğu gelişmekte olan pazarlar var. Meksika ve Kolombiya, Brezilya ve Şili’nin sunamadığı olanakları sunuyor. Avrupa’da ise tablo parlak değil; euro bölgesiyle ilgili daha fazla reform konusunda uzlaşma umutları iyice sönerken, çeşitli Cihatçı grupların tehditleri ve Rusya’da Putin faktörü gerilimi artırıyor. Aralarından Polonya nadir bir parlak nokta olarak göze çarpıyor.

    Her ne kadar bu yeni umut vaat eden ülkeler için BRIC benzeri bir kısaltma bulamıyorsak da -ve tahminlerimiz beş yılın ötesine geçmeyecek- işte bizim değerlendirmemize göre yükselen yedi ülke…

    HİNDİSTAN
    BRIC’te elde tutulması gereken tek ülke olan Hindistan’a değişim geldi. Muhalefetin engelleyici tavrı reform hızını yavaşlatmış olsa da Başbakan Narendra Modi’nin iktidar konsolidasyonu ve Bharatiya Janata Partisi’nin eyalet seçim zaferi büyümeyi destekleyecek derin yapısal değişiklikleri beraberinde getirecek. Merkezi ve eyalet düzeyindeki yönetimlerin çevre ve istihdamla ilgili yasal düzenlemelerdeki liberalizasyonu yatırıma yönelik teşviklerle birleştiğinde, imalat sektörünün görünümünü de iyileştiriyor. Yetkililer imalat, hidrokarbür, sigorta, savunma ve demiryolu sektörlerine ek yabancı yatırım çekmek için politikalarını yeniden tasarlıyor. Tüm bu faktörler göz önüne alındığında, son zamanlarda kaygılandırıcı derecede yavaş olan ekonomik büyümenin yeniden hız kazanması bekleniyor.

    ENDONEZYA
    Endonezya’da da taze bir yüz var. Geçen yıl Fortune’un ilk defa yaptığı “Dünyanın 50 Büyük Lideri” listesinde yer alan Devlet Başkanı Joko Widodo, maliyeti yüksek yakıt teşviklerini kesti ve yönetimi de petrol ve doğalgaz sektörlerinde iş dünyasının lehine değişiklikler yapmaya hazırlanıyor. Teşviklerin kısıtlanmasından elde edilecek tasarruf iddialı altyapı geliştirme planlarının fonlanmasında kullanılacak; eğitime daha fazla yatırım çalışan üretkenliğini aşamalı olarak artırırken, hızla büyüyen orta sınıf da yeni ticari olanaklar yaratacak. Devlet Başkanı Widodo her ne kadar demir cevheri ihracatına konulan yasağın kaldırılması gibi daha ileri derecedeki reform adımlarında engellemelerle karşılaşsa da, seçmenler daha iyi bir yönetişim beklediklerine dair net bir mesaj verdiler; yeni devlet başkanı da vaatlerini yerine getirmek için siyasi kariyerini bile riske atmaya hazır gözüküyor.

    MALEZYA
    Malezya’da yeni kurulan hükümet değişim için gittikçe artan taleplere cevap vermeye çalışıyor. Başbakan Najib Razak yakıt teşviklerinde kısıtlamaya gitti ve hükümetinin mali durumunu düzeltmek için de nisan ayında yüzde 6’lık bir mal ve hizmet vergisi uygulamaya koyacak. Najib yabancı yatırımcılar için daha fazla vergi teşviği sunarak Ekonomik Dönüşüm Programı’nı hızlandırma niyetinde. İmalat ve mali hizmet sektörlerinde de daha fazla liberalizayon gündemde. Şu bir gerçek ki, Çin’de ekonomik büyüme yavaşladıkça (bu yavaşlamanın etkisi Malezya’da da hissediliyor), Najib hükümeti devletin altyapı, eğitim ve sağlığa daha fazla yatırım yapması gerektiği baskısıyla karşı karşıya kalacak. Bu iyi bir şey; özellikle de yetkililer beklenildiği gibi, ülkenin bütçesini 2020 yılına kadar dengelemek üzere orta sınıfın da desteğini alarak daha geniş çaplı mali bir reform planını uygulamayı sürdürürlerse…

    MEKSİKA
    Devlet Başkanı Pena Nieto’nun Aralık 2012’de iktidara gelmesinden beri, Meksika derin bir reform sürecinden geçip enerji, istihdam, telekom, eğitim sektörlerinde ve hükümetin mali çerçevesinde değişikliklere imza attı. 2015 ve 2018 yılındaki seçimlerde de hükümet her zamankinden daha fazla -başta enerji sektörü olmak üzere- yabancı sermaye çekmeye hazır gözüküyor. Endüstride altyapıyı geliştirme ve iyileştirme gereksinimi göz önüne alındığında, boru hattı, otoyol, liman inşası ve işletmesinde başka fırsatlar ortaya çıkmayı sürdürecek. Meksika ekonomisinin aynı zamanda ABD ekonomisinin büyümesinden de yararlanacağı aşikar.

    KOLOMBİYA
    Bizim tahminimize göre, Devlet Başkanı Juan Manuel Santos bu yılın sonunda Kolombiya Devrimci Silahlı Güçler’le (FARC) barış anlaşması imzalayacak. Bu da hükümetin hukukun egemenliğini daha da pekiştirmesini, kırsal kesimdeki kalkınmaya hız vermesini ve özellikle güvenlik konusunda kaygılı yatırımcıyı çekmesini sağlayacak. Santos yönetimi ve muhalefet liderleri ekonomik politika konusunda hemfikir; bu da siyasi çekişmelerin iş dünyasına zarar vermeyeceği anlamına geliyor.

    POLONYA
    Avrupa’da hiçbir ülke son yıllarda, hükümetin gelişmekte olan piyasa ekonomisine ciddi destek sağladığı Polonya’dan daha fazla etkili olamadı. İktidardaki Yurttaş Platformu Partisi’nin 2015 yılındaki seçimlerin ardından her halükarda tekrar iktidara gelip, ekonomiyi liberalleştirme, yabancı yatırımı teşvik ve ulusal altyapıyı geliştirme gibi programlarını sürdürmesi bekleniyor. Buna paralel olarak, savunma ve enerji sektörlerinde yapısal reformların ve hükümet yatırımının da hızlanacağı tahmin ediliyor.

    KENYA
    Afrika’nın diğer büyük ekonomileri Nijerya ve Güney Afrika bugünlerde siyasi ve ekonomik çalkantıların pençesinde olsa da, Kenya başka bir yöne gidiyor gibi gözüküyor. Devlet Başkanı Uhuru Kenyatta ülkenin enerji sektörü ve ulusal altyapısını geliştirmek üzere, uzun süredir ertelenmiş olan planlarını uygulamaya kararlı. Hükümeti kısa süre önceki terör saldırıları arifesinde devletin güvenlik bürokrasisini güçlendirdi. Merkez bankası ve Hazine yönetimine yönelik IMF tavsiyeleri de enflasyonun ve para biriminin değerinin kontrol altında tutulmasını sağladı.
     
    Bireysel yatırımcılar için en elverişli yerler
    JEN WIECZNER

    Dev fon Invesco’da gelişmekte olan piyasalar sorumlusu Rashique Rahman “Ayrışan piyasaların dünyasında yaşıyoruz; hepsini aynı kefeye koyamayız” diyor. Rusya ve Brezilya gibi eskinin güç merkezleri düşen emtia fiyatları ve güçlü dolar nedeniyle tökezlerken, küçük komşularından bazıları rol çalıyor. İşte halihazırda yatırım yapılabilecek en iyi gelişmekte olan pazarlardan üçü.

    ENDONEZYA
    253 milyonluk nüfusuyla Endonezya Çin, Hindistan ve ABD’nin ardından en kalabalık nüfuslu ülke. Büyüyen ve nüfusu hızla artan orta sınıf o kadar çok enerji harcıyor ki, Güneydoğu Asya ülkesi artık ihraç ettiğinden çok ithal ediyor. Ülkenin reform yanlısı yeni Devlet Başkanı Joko Widodo da ülkenin bütçesini iyileştirip, yolsuzluğa karşı önlem aldığından, yatırımcılar memnun. T. Rowe Price’ın 3,9 milyar dolarlık Global Growth Equity’nin yardımcı portföy yöneticisi Jay Nogueira “Endonezya’nın J.P. Morgan’ı” olarak adlandırdığı Bank Central Asia’nın yanı sıra Endonezya’da geniş çaplı faaliyetleri olan tüketici ürünleri devi Unilever için pozitif değerlendirmede bulunuyor.
     
    MEKSİKA
    ABD’nin güney kesiminde reform sürecinde olan bir başka ülke var. Hatta Meksika yakın zamanlarda Çin’in küresel imalatçı statüsüne de meydan okumaya başladı. Bu tür pozitif işaretler 2014 yılının sonlarına kadar lokal menkullerin değerini artırırken, gelişmekte olan piyasalarda geniş çaplı bir satış MSCI Meksika endeksinin çakılmasına neden oldu. Harding Loevner için gelişmekte olan piyasalar portföyünde 8,9 milyar dolarlık bir parayı yöneten Rick Schmidt, Heineken’in yüzde 20’sine sahip Meksika’daki Coca Cola’nin şişe üreticisi Femsa’yı ve Cancun havaalanını işleten Grupo Aeroportuario del Sureste’yi beğeniyor.
     
    POLONYA
    Polonya her ne kadar AB’deki en yüksek ekonomik büyüme tahminine sahip ülkelerden biri olsa da -IMF’ye göre yüzde 3,5- piyasaları kısa süre önce sınırlarındaki diğer ülkelerin ekonomik sıkıntıları ve Rusya’daki kaos nedeniyle sarsıldı. Bu da hızla modernleşen bir ülkeyi önemli gören yatırımcılar için satın alma fırsatları yarattı; ayrıca bir enerji ithalatçısı olarak, düşen petrol fiyatları da bütçesini rahatlattı. Burada Bank Pekao’nun sahibi olan Schmidt, “Polonya klasik anlamda gelişmekte olan bir pazar. Hâlâ geniş çaplı bir kırsal kesimi var ama kentleşme sürüyor ve insanlar da orta sınıfa geçiyor” diyor.