Google, Android’i işe sokuyor

0
76

Alp Önder Güler, Microsoft’ta çalışırken Çözüm 2000 ile “PC devrimi”ne tanıklık etmiş ve KOBİ’lerin PC ile tanıştırılması sürecinde aktif rol almıştı. Bunun üzerinden yaklaşık 15 yıl geçmişken yaşanan “mobil devrimi” ile ilgili olarak aynı süreci yaşıyor. Google for Work Türkiye Ülke Müdürü Güler, “Bunlar birbirinin çok üzerine çıkan, geri dönüşü olmayan, ‘tekrar eski modele dönelim’ düşüncesini hiç akla getirmeyeceğimiz çok enteresan değişim dönemleri” diyor. Ancak hiçbir şekilde “deja vu” hissine kapılıyor değil; günümüzde yaşanan değişimin çok daha şiddetli olduğunun farkında.
 
PC ve mobil devrimleri arasında ortak bir yan da var: Her iki dönemde de değişim, “Acaba?” diyen ve “Çok geç kaldım, hemen adım atmalıyım” diyen iki kesimin arasındaki yelpazede farklı tonlarda ortaya çıkıyor. Bu arada şirketlerin DNA’sı da değişiyor. Güler, “Bu teknoloji duvarından birisinin tuğlasını çekip diğerininkini koymak gibi bir değişim değil. Benim en çok hoşuma giden de bu” diyor.
 
Microsoft Türkiye’ye global Microsoft operasyonu içinde en başarılı KOBİ projesi ödülünü kazandıran Çözüm 2000’de yer alan Güler, Tansu Yeğen ile birlikte Hürriyet gazetesinde “Bill Gates’in hayran kaldığı iki Türk”ten biri olarak anılmıştı. Heyecanını korumayı sürdürebilmesi, değişimin şiddetinin artması ile bağlantılı. Vodafone’dan transfer olduğu Google’da geçen altı ayı, değişimin kazandığı hızın en iyi göstergesi.
 
İlk olarak Google Kurumsal’ın “kurumsal” ifadesinin atılması sürecini yöneten Güler, şu anda bütün enerjisini Android ile iş dünyasını değiştirmeye harcıyor. İş İçin Android ya da Android for Work, büyük şirketlerin şu anda tam olarak anlayamadığı -buna bağlı olarak Google’ın da odağını daha inovatif şirketlere taşıdığı- bir büyük devrimi yavaş yavaş pişiriyor. Güler, Microsoft deneyiminde PC’yi yaygınlaştırmak için harcadığı çabanın çok daha fazlasını bu yeni devrim için harcıyor.
 
Bu değişim, Google için de kritik çünkü PC ekranında gösterdiği reklamlarla adetsel ve cirosal olarak çok daha yüksek düzeylere ulaşabilen Google, işi Android ile mobile taşıdığında her iki taraftan da taviz veriyor. Bu, Google’ın ana işini etkileyen bir değişim. PC’ye tutunmak geçmişte Microsoft’un doğru modelini oluşturur ve Apple karşısında büyüyen taraf olmasını sağlarken, bugün oluşan dengelerde Google aynı başarıyı PC’nin ölümünü kabullenerek elde etmeyi umuyor. Güler, “Google PC ekranına sığdırdığı reklamlarla beş katı para kazanabilirken cep telefonunda ancak iki tane çıkarabiliyor. Google, buradan daha çok para kazanacağım diye bu değişimin karşısında durmuyor. Bu değişim geliyorsa ben de buna adapte olmalıyım, diyor” şeklinde konuşuyor.
 
Bu, Google’ın şimdiden tarayıcısı Chrome’u ve depolama çözümü Drive’ı kurumsal pazarda Chrome for Work ve Drive for Work olarak sunmasıyla kendisini gösteriyordu. Android for Work, Google for Work ile oluşturulan çatının altında bunların yanında yerini alıyor. Haziran 2014’te duyurulan Android for Work sadece iş dünyasında Microsoft’un sahip olduğu ağır etkiye değil, buna eşlik eden PC merkezli iş modeline rest çekiyor. Bunu yaparken Work Mail, Box, Docs, Sheets, SAP Fiori ve Work Calendar gibi iş tarafında tercih edilen uygulamalar sunulurken Samsung’un geliştirdiği Knox güvenlik altyapısını aile fotoğrafına koyabilmesi, Google for Work ve Android for Work için önemli bir avantaj. Android telefon pazarının lideri Samsung’un da iş dünyasına yönelik agresif planları bulunması, Android’in iş dünyası pazarını çok daha hızlı etkilemesini sağlayabilir. Çözüm 2000’in diğer altın çocuğu Tansu Yeğen de hızla geliştirdiği kurumsal pazar operasyonu ile Samsung Türkiye’de başkan yardımcılığı pozisyonuna yükseldi.
 
Ancak iş dünyasında yaşanmaya başlanan ve hızlanması beklenen değişim, şu ya da bu şirketin ürünlerinin veya çözümlerinin kullanılmasının çok ilerisinde. İş yapış tarzı konusunda, PC’nin geleneksel ofis işleyişini bilgisayar ortamına taşıyarak elektronikleştirdiği seri çalışma sistemi ile bugünün olanakları ile ortaya çıkan paralel çalışabilme alternatifi arasında bir savaş başlıyor.
 
Bu savaşın çıkış noktası, mevcut PC bazlı düzenin yarattığı seri çalışma ihtiyacının yarattığı yavaşlık ve buna bağlı verimsizlik. Seri çalışma ihtiyacının temelinde, masa başına göre kurgulanan bir sistemde bilginin PC’de doğması ya da oraya gelmesi yatıyor. PC başındaki çalışan bunun üzerinde çalışıyor ve kapatıp onay ya da katkı gibi bir etkileşim için bir sonraki kişiye yolluyor. O kişi bunu ancak gönderenin çalışması bitip dosyayı kapattıktan sonra açabiliyor. Bu kişinin çalışması bittikten sonra örneğin üç kişinin daha katkısı ya da onayı gerekiyorsa belge onlara kopyalanıyor. Bu üç kişiye göndermeden önce kendi çalışmasının bitmesi ve belgenin kapatılması gerekiyor. O üç kişi kendi kopyaları üzerinde çalışıyor ve dosyayı kapatmalarının ardından bu değişikliklerin de sonuç belge ile birleştirilmesi gerekiyor. İnsanların arka arkaya çalışma düzenine göre iş yapmak zorunda kalmasına neden olan seri çalışmanın önemli sonuçlarından biri de çok sayıda farklı versiyonu arkasında bırakarak ilerlemesi oluyor. Ortaya bir sonuç belgesi çıksa da, farklı noktalarda farklı versiyonlar yaşamaya devam ediyor.
 
Bugünün dünyasında ise, bir dosya üzerinde aynı anda 50 kişiyi çalıştırabilmek mümkün. Bu, kurumsal güvenli bulut ortamında mümkün olabiliyor. İnsanları mekandan ve cihazdan bağımsız kılabilen bu çalışma yöntemi, seri süreçleri kaldırıp bunları paralel hale getirince şirketler hiçbir şey yapmadan yüzde 20 ila 30 hızlanıyor.
 
Güler, “Bundan sonra da insanları oyuna çekmek daha kolaylaşıyor” diyor. Oyuna çekmek, çalışanların hangisi günceldi, en son kim yorum yazmış, kimin söylediğini hangi dosyaya işlemem gerekiyor ile uğraşmak yerine kendilerini gerçek zamanlı olarak işe odaklanabildikleri bir çalışma ortamında bulmalarını sağlıyor.
 
Yaşı ileri olanlara bu, bir peri masalı ya da daha fazlası olarak bir kabus gibi görünebilir. 50 kişinin aynı anda konuştuğu bir ortamda bulunmanın hiç de zevkli olmadığı akla ilk gelen konu. Ancak sosyal medyadaki deneyim ve gençlerin mesajlaşma deneyimi, bu konuda farklı bir tablo ortaya çıkarıyor. Twitter’daki diyaloglar ve Facebook’taki tartışmalar, çok sayıda kişinin aynı anda çalışmasının sıkıntılı olmayacağının işareti olurken, daha iyi bir örneği Periscope oluşturuyor. Yavaş yavaş adapte olunan canlı yayın uygulamasında, “yayıncı kişi” yazılan mesajları sözlü olarak anında yayınlayarak canlı akışı yönlendirebiliyor.
 
Yayıncı kuruluş kavramından yayıncı bireye giderken sağlanan tatmin edicilik, tersine bir değişim için de beklentileri yükseltiyor. Günümüzde 60-70 yaşındaki insanlar Facebook ve Gmail ile internet kullanıcısı haline gelirken ve çok küçük çocuklar bile tabletleri kullanmayı kendi başlarına öğrenirken herhengi bir eğitime gerek duymuyorlar. Her şey kendi doğallığı içinde ilerliyor. İş dünyasında teknoloji ve iş süreçleri konusunda ise aynı şeyi söylemek mümkün değil; günlük rutin bile son derece ağır.
 
Ofise girildiğinde birçok insanın karşılaştığı durum; bilgisayarı açmak, sisteme girmek, kimlik doğrulamanın yapılması, kullanılacak sistemlerin açılması, e-posta kutularının kurulması, e-postaların indirilmesi ve kahvenin alınması ile birlikte yarım saati bulabilen bir Hoşgeldin Partisi olabiliyor. Bir gün öncesinden yığılan e-postalar, şirket içinde üzerinde çalışılan bir dosyada 10 kişinin yaptığı değişikliklerin gözden geçirilmesi ve konsolide edilmesi gibi işler ise, katma değer olarak çok düşük olan ve zamanı çalan işler olarak verimliliği yiyip bitirmeye hazır bekliyor.
 
Herkes bundan kurtulmak için Google’ı bekliyor değil. Güler’in Atos’tan ayrıldığı dönemde şirket Sıfır E-Posta politikası başlatmıştı. Blukivi ile yapılan çalışma ile çalışanların Facebook benzeri bir sosyal medya yapısı üzerinden görüşerek işlerini yürütmelerinin adımları atılmıştı. Gerçek zamanlı çalışma zorunluluğunun şirketler açısından öneminin artması, şirket içinde bu tür mekanizmaların standartlaşmamış örneklerini de ortaya çıkarıyor. Daha kritik olan karar alma süreçlerinde işi e-posta atmadan konuşarak çözme şirketlerin şimdiden benimsediği bir yöntem. Turkcell’in beş dakikalık toplantı odaları konuların hızla sonuçlandırılması için iyi bir araç olduğunu kanıtlamış durumda.
 
Bunların operasyona yansımasının ne kadar zaman alacağını şimdiden söylemek zor ama bireyler bu konuda da şirketleri geride bırakan adımları ile doğru yönü gösteriyor. Dolayısıyla bu dünya aslında daha kısıtsız, daha esnek, insanları daha yaratıcı kılan. Güler ilgi çekici bir tespitte bulunuyor: “Kimsenin zorlamasına gerek olmadan insanlar akşam sekizde eve gittiğinde tabletini açıyor, bir yandan kelimelik oynarken öbür taraftan e-postalarını kontrol ediyor ve işlerini yapıyor.”
 
20 yıldır B2B pazarında çalışmasına karşın Google’ın kurumsal taraftaki varlığından haberdar olmadığını samimiyetle itiraf eden Güler, bir yandan bunları öğrenirken diğer yandan bu tür ayrıntılara çok fazla dikkat ediyor. Google’ın bireysel taraftaki güçlü varlığı kurumsalı ya da yeni adıyla Google for Work’ü gölgede bırakarak keşfedilmesini güçleştirmişti. Bugün bireysel deneyimi kurumsal tarafı daha iyi götürmeye zemin sağlıyor. Kullanıcı sayısı geometrik olarak artarken Google ana sayfasının hacklenmemesini sağlayan veya Facebook sayfasının çökmemesini sağlayan deneyim, kurumsal tarafta da önemli bir koz.
 
Kuzey ve Güney Amerika’da çok erken başlayan bulut operasyonu veri güvenliği konusunda şirkete deneyim büyük kazandırırken, sahip olduğu ölçek nedeniyle kendi sunucularını ve sistemlerini kendisi üretebilen şirket, performans ve güvenlik taraflarında çok güçlü. Bu ölçek, fiyatı çok yüksek olan 400’den fazla güvenlik uzmanını istihdam edebilmeyi ve oluşabilecek tehditlere önceden hazır olmayı da sağlıyor. İşin içine bulut girince artan endişeleri –biraz da önyargılı olarak- artıyor.
 
Bu dengeler altında akla gelen kritik soru, adaptasyonun ne hızda gerçekleşeceğini ve bunu yanıtlamak zor. Güler’in kendisi görevi kabul etmeden önce üç ay görüşmelerde bulunurken kabul ettiği pozisyonu “deli arıyorlardı” sözleriyle tanımlıyor. O deli şimdi çok iddialı. Gelecekle ilgili olarak kesin olan da, şirketlerin bu dönüşümü gerçekleştirdiklerinde çalışanlarına günlük hayatlarında zaten kullandıkları şeyleri sunacak olmaları.