Herkes iş arıyor ama sanayici çalıştıracak usta bulamıyor. Ekonominin bu kördüğümüne, Rönesans Holding, UNICEF ve MEB iş birliğiyle alternatif bir çözüm modeli geliştiriliyor. Üstelik masada eğitimcilerin yanı sıra Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) de var. Peki, Gaziantep’te 120 öğrenciyle başlayan bu pilot uygulama, Türkiye’nin iş gücü yapısını dönüştürecek yeni bir standart geliştirebilir mi?
Pera Palas’ın kalbi Grand Pera salonundan içeri giriyorum. Tavanlarından sarkan gösterişli avizeler, yüzyıllık bir tarihe tanıklık etmiş varaklı duvarları aydınlatıyor. Ancak sahnedeki ekrandan salona yansıyan mavi ışık, bu nostaljik atmosferin ortasında bugünün en yakıcı ekonomik gerçeklerinden birini, genç işsizliği ve sanayinin nitelikli eleman açığını işaret ediyor.
Koltukları dolduran iş dünyası profesyonelleri ve uluslararası diplomasi temsilcileri ve basın mensupları ise klasik mimarinin atmosferi altında Rönesans Holding’in gençler için hazırladığı parlak bir yol haritasını dinliyor.
Burada, geçmişle geleceğin bu estetik sentezinde, gençlerin potansiyelini açığa çıkaracak güçlü bir iş birliğinin temelleri atılıyor. Peki, tarihin bu görkemli tanığı, geleceğin mimarları olan gençlerin hayatına nasıl dokunacak ve onlara nasıl yeni kapılar aralayacak?
Bu sorunun cevabı, Gaziantep’te filizlenen ve tüm Türkiye’ye ilham vermeye hazırlanan örnek bir eğitim modelinde yatıyor.

Sektör odaklı eğitim modeli
Türkiye’nin dinamik genç nüfusu, doğru yönlendirme ve nitelikli eğitimle buluştuğunda sanayi ve hizmet sektörleri için büyük bir itici güç olma potansiyeli taşıyor. Rönesans Holding, UNICEF ve MEB iş birliği, bu potansiyeli Gaziantep Şehir Hastanesi’nde hayata geçirilen pilot uygulamayla performansa dönüştürüyor.
Proje sayesinde 120 genç yetenek, teorik eğitimin ötesine geçerek, hastanenin teknolojik altyapısını yöneten otomasyon ve enerji sistemleri gibi kritik alanlarda, doğrudan sahanın içinde uzmanlaşma şansı buluyor.
UNICEF Türkiye Temsilcisi Paolo Marchi, “Her gencin ihtiyaç duyduğu bilgi, beceri ve yetkinlikleri kazanarak potansiyelini en üst düzeye çıkarmasını desteklemek istiyoruz” diyor.
Model, gençleri bugünün olduğu kadar, geleceğin teknolojileriyle de donatarak mezuniyet sonrası kariyer basamaklarını hızla tırmanmalarını hedefliyor. Süreç, müfredatın modernizasyonu ve eğitimcilerin mesleki gelişimleriyle desteklenerek eğitim sisteminin kalitesini bütüncül bir yaklaşımla yukarı taşıyor.
“Bu beceriler aynı zamanda iş gücü piyasasıyla uyumlu olmalı.”
Marchi sözleriyle eğitimin gerçek hayatla kurduğu güçlü bağa dikkat çekiyor. Böylece, yetkinlikleriyle fark yaratan ve sektörün talep ettiği donanıma sahip, özgüveni yüksek bir nesil yetiştirilmesi amaçlanıyor.
Bağış yerine entegrasyon
Günümüzde kurumsal sosyal sorumluluk projeleri, tek taraflı katkıların çok ötesine geçerek, paydaşların çözümün bir parçası olduğu kolektif bir başarı hikayesine dönüşüyor. Hayata geçirilen bu proje, kamu, özel sektör ve uluslararası kuruluşların uyum içinde çalıştığı, sürdürülebilir ve etkisi yüksek modern bir yönetişim örneği sergiliyor.
Rönesans Holding Yönetim Kurulu Başkanı İpek Ilıcak Kayaalp, hedeflerini bir cümleyle özetliyor:
“Özel sektör üretim ve tecrübeyi koyuyor, kamu düzenleyici rolünü üstleniyor, UNICEF ise toplumsal fayda perspektifini sağlıyor.”
İpek Ilıcak Kayaalp’in sözleri oluşturulan güçlü sinerjiyi tanımlıyor.
Rönesans, Gaziantep şehir hastanesini bir akademiye dönüştürerek kurumsal hafızasını ve teknik birikimini gençlere aktarıyor, onlara yaşayan bir laboratuvar sunuyor.
Yapmaya çalıştıkları, eğitimin kalitesini artırırken, projeyi kopyalanabilir ve geliştirilebilir bir başarı modeli haline getiriyor.
“Üç gücün birleşimi, tek başına yapılamayacak etkileri ortaya çıkarıyor.”
İpek Ilıcak Kayaalp, birlikte hareket etmenin yarattığı katma değere vurgu yapıyor. Ortaya çıkan tablo, diğer sektörler için de ilham verici bir kılavuz niteliği taşıyor.
Sürdürülebilir finansmanın gücü
Salondaki iş birliği sadece istihdam rakamlarından ibaret değil. Aynı zamanda küresel sermayenin rotasını nereye kırdığını gösteren önemli bir işaret fişeği gibi. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) masadaki varlığı, uluslararası fonların artık bilançolarla yetinmediğini gösteriyor. O bilançoların arkasındaki insan hikayelerine de odaklanıyor.
“Fırsat eşitsizliği büyümeyi sınırlar.“
EBRD Türkiye ve Kafkaslar Yönetici Direktörü Elisabetta Falcetti’nin bu sözleri aslında ekonomik kalkınmanın önündeki en büyük bariyeri işaret ediyor.
Bahsettiği, kapsayıcı büyümenin bir tercih olmanın ötesinde, ekonomik bir zorunluluk olduğunun özeti niteliğinde.
Rönesans Holding ile EBRD arasındaki sürdürülebilirlik bağlantılı finansman çerçevesi, şirketlerin ucuz ve nitelikli kaynağa erişiminde sosyal faydanın artık bir anahtar rolü üstlendiğini gösteriyor.
“Özel sektör ortaklarımızla birlikte kapsayıcı işgüçlerinin potansiyelini açığa çıkarmak için çalışıyoruz” diyor, Falcetti.
Pera Palas’taki buluşmadan anlıyorum ki sosyal sorumluluk, artık şirketler için sadece bir itibar yönetimi veya gönül işi olarak değerlendirilmiyor. Aksine finansal sürdürülebilirliğin ve gelecekte var olabilmenin ana unsuru haline dönüştüğü gösteriyor.
