Erdoğan laiklik tartışmalarına son noktayı koydu

0
100

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa’da laikliğe dokunmadan İslam’a vurgu yapılması yönündeki değerlendirmelere ilişkin soruya yanıt verirken “Devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması esas alınıyorsa, özellikle İslam’a vurgu yapmaya ne diye ihtiyaç olsun?” dedi.

Azerbaycan ziyaretinin ardından geçtiği Hırvatistan’da, kendisine eşlik eden gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’yi meşgul eden önemli gündem maddeleri hakkında açıklamalarda bulundu:

-Bizler yurtdışındayken Türkiye’de laiklik tartışması yeniden alevlendi. TBMM Başkanı’nın sözlerinin ardından muhalefet ağır ifadeler kullandı. Ne diyorsunuz bu konuda?
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başkanının ağzına herhalde kimse kalkıp kilit vuracak değil. Bu insan, hayatı siyasetin içinde geçmiş biri. Ortada bir Anayasa çalışması var, o da görüşünü söylemiş. Beğenirsin beğenmezsin, o ayrı mesele. “Peki bu konuda, Tayyip Erdoğan olarak siz ne düşünüyorsunuz?” diye soruyorsanız, benim düşüncem AK Parti’yi kurduğum dönemden itibaren belli. Laiklikle ilgili düşüncemizin ne olduğu, kurucusu olduğum AK Parti’nin programında kayıtlı. Kaldı ki İsmail Bey de AK Parti’nin mensubu olarak parlamento başkanı olarak seçildi. Bu da onun, AK Parti programında belirtilenleri kabul ederek oraya gelmiş olduğunu gösterir. Ben bu konudaki görüşümü, Mısır’da Kahire’de o dev opera binasındaki konuşmamda da söyledim. Hatta o zaman, şimdi hapiste olan Müslüman Kardeşler yetkilisi Muhammed Bedii, “Bu dediğiniz nasıl bir şey?” diyerek şaşkınlığını dile getirmişti. Ben de kendisini kahvaltıya çağırmıştım. Kahvaltıda kendisine anlatmamın akabinde de “Böyle olduktan sonra ben de bunu tasvip ediyorum” demişti. Laikliği, ladinilik, din karşıtlığı gibi sunar ya da uygularsanız, elbette itirazlarla karşılaşırsınız. Oysa laiklik, devletin, tüm inançlara, ateistler dahil tüm gruplara eşit mesafede olması; tüm inanç gruplarının devletin güvencesi altında olmasıdır. Türkiye’de TBMM Başkanı’mızın bazı ifadelerinden hareketle yaygara koparılarak bir yere varılabileceğini düşünmüyorum. Ama muhalefette her olayda sadece hakaret peşinde koşanlar olduğu da malum. Başlarındaki zatın sağda solda benimle ilgili hakaretamiz konuşmaları ortada.

-Şöyle iddialar var: “Nüfusumuzun yüzde 99’u Müslüman, dolayısıyla Anayasa’da laikliğe dokunmadan, İslam’a biraz daha vurgu yapalım” biçiminde bir düşüncenin AK Parti içinde konuşulduğu söyleniyor.
Bunların hepsi boş şeyler. Anayasa’da bu ülkedeki tüm dini grupların inançları güvence altına alınıyorsa, devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması esas alınıyorsa, özellikle İslam’a vurgu yapmaya ne diye ihtiyaç olsun? Yeni Anayasa konusunda da önemli olan, ülkemize yakışanı yapmaktır. Hatta gerekiyorsa, şu anda ABD’de olduğu gibi, içeriği belli ara başlıklardan, içeriği fıkralardan oluşan, kısa bir Anayasa yapılmalı. Ki arkadaşların birçoğu, mesela Mustafa Şentop Hoca da bu işe olumlu bakıyor. Bu işi süratlendirir diye düşünüyorum. Bir başkanlık sistemini konuşuyorsun, kıyamet kopuyor. İtirazları da biz söyledik diye! Ama önerebildikleri bir alternatif de yok. Patinaja son vermek, patinajdan kurtulmak lazım. Ülkenin, çift başlılık görüntüsünden kurtulması lazım. Bu başarılırsa ülke hızlı mesafe alır. Halk buna hazır aslında. Sıkıntı, siyasi kadroların başındakilerde. Temenni ederim ki bu sıkıntılar aşılır.

-Yeni Anayasa’yla ilgili geçtiğimiz günlerde Sayın Başbakan, “Tam başkanlığı benimsiyorum dersem, kendimi inkâr etmiş olurum” anlamında bir cümle kullandı. Siz de daha önceki konuşmalarınızda, “Eğer tam başkanlık sistemi benimsenmiyorsa, partili Cumhurbaşkanlığı da olabilir” demiştiniz. Bu noktada yeni Anayasa nasıl hazırlanmalı?
Onu bana değil, Ahmet Bey’e sormanız lazım (Gülüşmeler). Ben kendi meşveret meclisimdeki danışmanlarımla bu konuda çalışmalar yapıyorum. Anayasacı arkadaşlarım tüm dünyayı tarıyorlar, araştırıyorlar. Bizim amacımız alternatifleri de değerlendirebilmek.

-Schengen’de samimi olduklarını düşünüyor musunuz?
Bu konu benim Başbakanlığım dönemimde Ankara Palas’ta açıklanmıştı zaten. 2016 Ekim’de Schengen’in uygulamaya gireceği o gün açıklanmıştı. Koşul moşul diye de bir şey yok. Ankara’da imzalar atılmıştı. Bu yılın ekim ayında da yürürlüğe girecekti. Şimdi bunu hazirana yani 4 ay önceye çekmenin adeta bir kazanımmış gibi sunulmasını anlayamıyorum. Kaldı ki zaten 53 yıl beklemişiz biz. Bu tür küçük şeylerin büyük kazanımmış gibi sunulmasına üzülüyorum. Resmi iyi okumak lazım. Biz kalkmışız onca harcama yapmışız. Akdeniz’de, Ege’de onca insan hayatını kaybetmiş. Sadece bizim Sahil Güvenlik botlarımız 100 bin insan kurtarmış. Tüm bunlar karşısında halen, “Filanca buraya geliyor, onunla neyi hallederiz?” derdinde olunmasına anlam verebilmek zor. Türkiye’ye adeta lütufta bulunuyor ya da iane yapıyor gibi davranmaya hiç kimsenin hakkı yok. Bunları G-20’de yani Sayın Donald Tusk’a da Junker’e de açık açık söyledim. İkisi de benim çok iyi ahbabım, dostumdur. Ama konuşma orada öyle bir noktaya geldi ki biraz sertleşmek durumunda kaldım. “Ya siz Türkiye’ye lütufta mı bulunuyorsunuz? İane mi yapıyorsunuz? Bu nasıl mantık?” dedim. Bakalım, Türkiye’ye sözünü ettikleri katkının yıl sonuna kadar ne kadarını ulaştırdıklarını hep birlikte göreceğiz.

(Habertürk)