Enerjinin dili hızla değişiyor. Odağın direk ve kablolardan veri ve yazılıma kaydığı yeni bir dönemdeyiz. Peki bu dönüşüm, Türkiye’nin enerji altyapısında nasıl bir kırılma yaratıyor?
EPDK ve Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği (Elder) koordinatörlüğünde altıncısı düzenlenen Enerjim Sensin programı için JW Marriott Ankara’nın toplantı salonundayım. Finale kalan 20 girişimcinin projesi son kez paylaşılıyor. Günün sonunda başarılı bulunan üç proje ödüllendirilecek.
Toplantı salonun geniş fuaye alanı sabah saatlerinde dolmaya başladığında, kalabalığın içinde bir hareketlilik gözlemliyorum. Üç kişilik ekiplerin özenle yerleştirdiği prototipler, masaların üzerine dizilmiş devre kartları ve ekranlarda dönen ara yüzler…

Bunlar elektrik dağıtım sektörünün alışkın olduğu görüntülerden çok uzaktı. Kalabalığın arasında dolaşırken ister istemez düşüyorum:
Yoksa enerji sektörü mühendislik işi olmaktan çıkıp, yazılım işine mi dönüyor?
Betondan veriye giden yol
Etkinliğin ana salonuna geçtiğimde sorunun cevabı da belirginleşti.
Sektör, fiziksel büyüme yaşarken, aynı zamanda dijital derinleşmeye yöneliyordu. Dönüşüm, bir tercihten ziyade, ekonomik bir zorunluluk olarak masada.
Elder Başkan Yardımcısı Memet Atalay, değişime vurgu yapıyor:
“Elektrik dağıtım sektörü altyapı sağlayıcısı olduğu kadar, yenilikçi çözümler geliştiren bir teknoloji ekosistemine dönüştü.”
Memet Atalay’ın tespiti, fuaye alanındaki start-up yoğunluğunun nedenini de açıklıyor. Elektrik şirketleri artık direk diken yapının ötesine geçiyorlar. O direklerden akan veriyi de işliyorlar.
Atalay, yatırım hacmindeki devasa artışa dikkat çekiyor.
“Sektör yatırımları son 13 yılda yıllık ortalama 700 milyon dolardan 2,2 milyar doların üzerine çıktı.”
Yatırım hacminin önümüzdeki yıllarda 4 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu beklentinin alt metninde, paranın artık akla ve yazılıma harcandığı gerçeği yatıyor. Sektörün verimlilik arayışı, donanım yatırımlarını daha verimli kılacak zeka katmanına ihtiyaç duyuyor.
Girişimler küresele açılıyor
Enerjim Sensin programının bir diğer önemli katkısı, yerli girişimlerin içeriye olduğu kadar, küresel pazara da odaklanmasını sağlaması.
İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Prof. Dr. Attila Dikbaş, girişimlerin potansiyelini önemsiyor.
Konuya ihracat perspektifinden bakıyor:
“Programda desteklenen girişimlerin 45’i yatırım aldı, 37’si küresele açıldı. Girişimlerin toplam yatırım tutarı 300 milyon doları aştı.”
Attila Dikbaş’ın paylaştığı istatistik, programın bir sosyal sorumluluk projesinin ötesinde, ihracat motoruna dönüştüğünü söylüyor. Enerji teknolojileri, Türkiye’nin katma değerli ihracatında yeni bir kalem olarak yükseliyor.
Attila Dikbaş, girişimlerin gelecekteki konumunu iddialı bir vizyonla tanımlıyor:
“Buradaki girişimlerin her biri geleceğin büyük AR-GE firmaları olacak.”
Öngörü, bugün stantlarda prototip sergileyen firmaların, yarın enerji sektörünün ana tedarikçileri konumuna geleceğinin habercisi aslında.

EPDK’nın dijitalleşme vizyonu
Genellikle frenleyici olarak algılanan düzenleyici kurumlar, bu programda inovasyonun itici gücü olarak konumlanması ise dikkat çekici bir ayrıntı.
EPDK, hem kural koyan hem teknolojiyi destekleyen ve yönlendiren bir aktör olarak öne çıkıyor.
EPDK Enerji Dönüşüm Dairesi Başkanı Dr. İbrahim Öz, altyapı ve yazılımın birbirinden ayrılamaz bütünlüğüne vurgu yapıyor:
“Enerji dağıtım hizmetlerinin geleceğinde altyapı kadar dijital çözümler ve inovatif yaklaşımlar da belirleyici.”
İbrahim Öz’ün ifadesi, düzenleyici kuruluşun da dağıtım kalitesini sadece fiziki şebekede aramadığını gösteriyor. Dijital yetkinlikler üzerinden denetleyeceğinin işaretini veriyor.
İbrahim Öz, yerli çözümlerin sisteme entegrasyonu konusundaki beklentisini de açıkça dile getiriyor.
“Bu alanlarda geliştirilecek her fikir sistem verimliliğini artıracak. Buradaki her fikir Türkiye’nin enerji altyapısına entegre olabilecek potansiyele sahip.”
Yaklaşım, ödül alan projelerin laboratuvar ortamında kalmayıp, gerçek şebeke koşullarında test edileceğinin ve ticarileşeceğinin adeta garantisi niteliğinde.
Dijitalleşmenin zorunluluğu
Sektörün yazılıma yönelmesinin en büyük tetikleyicisi şüphesiz yenilenebilir enerji. Rüzgarın ne zaman eseceğinin, güneşin ne zaman açacağının belirsizliği, şebeke yönetiminde insan zekasını aşan, yapay zeka destekli tahminleme ve yönetim sistemlerini zorunlu kılıyor.
Enerji Bakanlığı Enerji İşleri Genel Müdürü Ahmet Özkaya, dönüşümün kaçınılmazlığına vurgu yapıyor:
“2053 net sıfır hedefine giderken artık her şeyi dönüştürmek zorunda kalıyoruz. Geçen yıl devreye aldığımız gücün neredeyse yüzde 90’ı rüzgâr ve güneş.”
Yüzde 90’lık oran, şebekenin karakterinin tamamen değiştiğini gösteriyor. Kesintili ve dağıtık üretim kaynaklarını yönetmek, ancak ileri teknoloji ile mümkün.
Ahmet Özkaya, bu dönüşümde yerliliğin önemini ise ayrıca altını çiziyor.
“Yerli fikir ve teknolojilere desteğimiz sürecek.”
Zekanın zaferi
Günün sonunda sahneye davet edilen ve toplam 2 milyon 250 bin TL’lik ödülü paylaşan üç girişimin faaliyet alanları, sektörün yeni rotasını teyit eder nitelikte.
Baskı tabanlı devre üretimiyle Beespenser, enerji depolama çözümüyle Omnixion ve yapay zeka destekli saha yönetimiyle Rotamen…
Bu üçlü, enerjinin geleceğinin donanım üretiminden ziyade, o donanımı akıllandıran sistemlerde olduğunu söylüyor.
Ankara’daki JW Marriott’un ışıkları sönerken, enerji sektöründe yazılım tabanlı yeni bir dönemin şalteri çoktan kaldırılmış.
