Çevreci’nin Yolculuğu

    0
    134

    Güneş enerjisi projelerini ele alırken sürdürülebilir kaynaklara dayalı enerji üretiminin dünyamız için öneminden fosil yakıt fiyatlarının oynaklığının yaratabileceği finansal sorunlara kadar birçok başlangıç noktası seçilebilir. “Öncelikle ben bir çevreciyim” diyen EkoRe CEO’su Serhan Süzer, çevreye sahip çıkmak için en ileri teknolojiyi kullanmaktan geri kalmıyor.

    Serhan Süzer, bir çevreci ve şu anda güneş ekseninde yenilenebilir enerji konusunda sürdürdüğü çalışmalar bu kimliğine dayanıyor. Ancak bunun yansımaları farklı biçimde karşımıza çıkıyor. Enerji konusundaki çalışmalarını dünyanın geleceğine ve Türkiye’nin enerji bağımsızlığına bağlayan Süzer, enerjideki problemi, “Günümüzün hızla artan enerji talebi insanları giderek daha çok ve farklı enerji kaynağı bulmaya itiyor. Mevcut durumda maalesef dünya bu yoğun enerji talebini karşılayabilmek için fosil yakıtlara bel bağlıyor. Ancak insanlığın bir geleceği olabilmesi için bu artan talebin yenilenebilir enerji kaynaklarıyla karşılanması çok önemli hale geliyor. Yenilenebilir enerji kaynakları içinde hızla artan verimlilik, düşen maliyetler, yapım ve işletim kolaylığı gibi unsurlar düşünüldüğünde en çok gelecek vaat edeni güneş enerjisi” sözleriyle ortaya koyuyor.

    EkoRe CEO’su Süzer, burada iyi hesaplanmış ama radikal bir stratejiyi ortaya koyarak devam ediyor: “Bu kapsamda EkoRE’nin en büyük amacı ülkemizde yüzde 100 yerli üretilecek olan panel fabrikasını kurarak ve sürekli gelişen teknolojileri takip ederek insanlığın fosil yakıtlara olan bağımlılığını bitirerek yaşanabilir ve sürdürülebilir bir gelecek yaratmaktır.”

    Buradaki çözümler güneş tarlalarından cephe kaplamaları ile elektrik üretmeye kadar uzanan bir yelpazede sıralanıyor. Finans okuduktan sonra mühendislik işlerine adım atan Süzer, “alaylı bir mühendise” dönüşmüş. Bu ona teknolojinin büyüsüne kapılmak yerine hesabını yapmak için benzersiz bir pozisyon sağlıyor. Girişimci kimliği ile birleştiğinde bu, güneş panellerinde bir sonraki aşamaya değil onun sonrasında gelecek olan hetero-junction teknolojisine yatırım yapma sonucunu yaratıyor. Bu, yarışa şu andaki zirvenin yüzde 10 ila 12 ilerisinden başlamak ve güneş panellerinde başlangıçta kullanılan poli-kristale göre yüzde 50 yukarıda başlamayı sağlayacak ve bu teknoloji üzerinde hala gidilecek yer bulunuyor. Dünya için iyi bir şeyler yapmak ve bunu ileri teknoloji kullanarak gerçekleştirmenin mümkün olduğunun iyi bir örneğini oluşturan Serhan Süzer 2001’de aile işine başlarken kendisine koyduğu hedefleri gerçekleştirme konusunda da önemli mesafe katetmiş görünüyor.

    Süzer, 2007’den 2011 yılının sonuna kadar dört beş yıl boyunca KFC-Pizza Hut’ın yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlüğü ve CEO’luğu gibi çeşitli pozisyonlarda şirketi yönetti. Bu dönemde yeniden yapılandırılan şirket, ciddi büyüme kaydetti. Bu dönemde çeşitli şapkalar altında şirketi yöneten Süzer, dikkatli bir planlama sürecinin ardından altı ayda 25 restaurant açıyor. Bu dönemde Süzer’in kendisi ile ilgili farklı planları da yürürlüğe girmeye başlıyor.

    “Açıkçası şirketi o dönemde en iyi yere getirdik. KFC-Pizza Hut bizim aile şirketimizdi. 24 sene önce franchise olarak bu markaları almıştık. 1989’da ilk KFC’yi biz açmıştık” diyen Süzer, “Ama ben 2001’de aile şirketinde çalışmaya başlamıştım ve o dönemde kendime verdiğim bir söz vardı. İşler gerçekten yolundaysa ve her şey oturmuşsa gönül rahatlığıyla gerçekten kendi gönlümdeki işleri yapmak üzere hareket edeceğim, demiştim” şeklinde devam ediyor.

    2001’de bu süreç için kendisine 10 yıl süre veren Süzer, tam bu sürenin bitiminde babasının kapısını çaldığını söylüyor. Süzer “Temmuz 2011’de babama ‘Ben izninle gruptan ayrılmak istiyorum’ dediğimde önce şaka yaptığımı zannetti. Ciddi olduğumu ve gönlümdeki işi yapmak istediğimi söyledim. Bunun ne olduğunu sorunca da, ‘güneş enerjisi’ dedim. O zaman Türkiye’de güneş enerjisinin G’si dahi okunmuyordu” diyordu.

    Babası ile üç dört ay süren “pazarlık”, Süzer’in önerisinin kabulü ile sonuçlanıyor ve babası kendisine “ufak da olsa bir borç” veriyor. Süzer, “Tabii ki ilk aldığım parayı, güneş enerjisi konusunda teknoloji geliştiren ve bunu ticarileştirmeye çalışan bir firmaya yatırdım. Yoğunlaştırılmış güneş enerjisi (concentrated solar power) adı verilen bu teknoloji ısı ve buhar üretmeyi sağlıyordu” diyor.

    Bu geçiş, Süzer’in hayatında yumuşak bir geçiş olarak gerçekleşiyor. Babası ile anlaşarak ayrılması kadar KFC’deki son hareketi de bu yumuşak geçişin parçası. “2011’de KFC’de finişi tam bize yakışır bir biçimde yaptım. Bu yılın Kasım ayında KFC’de ilk LEED sertifikalı restaurantı açtık. Uluslararası KFC yapısında yer alan restaurantlar arasında…” diyen Süzer, ayrıntıları “Bostancı’da açtığımız KFC’nin çatısında güneş panelleri vardır. Özel tasarımlı mutfağı su tüketimini asgariye indirir. Tuvaletlerindeki susuz pisuvarlara kadar birçok şeyi orada uyguladık” şeklinde ifade ediyor. Süzer, KFC’deki hesaplarının bir restaurantı “yeşil” yapmak için yapılan bu yatırımın dönüş süresinin üç yıl olduğunu gösteriyor ancak o yıllarda Süzer’in benzer örnekleri ortaya çıkarmak için kamuoyu yaratma çabası karşılığını bulmuyor. Ancak bu proje, Süzer’in aile şirketindeki son işi ve çevreci kimliği ile yapacağı işlere iyi bir geçit oluşturuyor. Bu geçişin zemini ise, yıllar öncesinden döşenen taşlar sayesinde çok sağlam.

    SÜZER, ÜNIVERSITE YILLARINDAN BERI takip ettiği sektörün nereye gideceği konusunda bir fikre sahip ancak kendisini tanımlama noktası daha ilgi çekici. “Ben çevreciyim. Köken olarak oradan başlıyorum” diyen Süzer, 1990’larda Türkiye’ye açılan Greenpeace’in ilk üyeleri arasında yer aldığını söylüyor ve çevreciliği “şov olsun diye gündeme getirmediğinin” altını çiziyor.

    Aynı zamanda bir kayakçı olan Süzer, küresel ısınmayı kar kalitesinin sürekli düşmesi ile karşılaşarak algılıyor. Yeni göstergeler çok daha çarpıcı; ilk gençlik yıllarında bulunduğu Almanya’da kar yağdığını hatırlayan Süzer, bu kış ise Hamburg’da 39 dereceyi gördüğünü ifade ediyor. “Aslında o dönemde bu değişikliği fark ediyordum. O dönemden beri ne yapılabilir diye baktığımda, yenilenebilir enerjinin iklim değişikliği ile savaşın en önemli unsuru olduğunu fark ettim ve bununla ilgili bütün makaleleri okumaya başladım” diyen Süzer, iş fikrini bu birikimin üzerine inşa ediyor.

    2000’li yıllarda parlayacak iş alanları olarak güneş başta olmak üzere yenilenebilir enerjiye ve fintech’e işaret eden Süzer, “Fintech konusunda da şunu söylüyordum: Gelecek nesiller, şu anda birbirimize kağıt vermemizle dalga geçecek çünkü bu sektör dijitalleşecek.” Bu bakış açısının ikinci tarafı da fintech alanında Moka’yı ortaya çıkarıyor.

    Süzer, 2014’te de Moka’nın kurucusu oluyor. Süzer’in tipik özelliğinin bir yerden bir yere gitmenin ne kadar sürdüğünden konuşma yaptığı bir salondaki doluluk oranına kadar her şeyi hesaplamak olması, her iki taraftaki yatırımlar açısından da önemli bir katkı sağlıyor. KFC’de LEED sertifikalı yeşil restaurantın yatırımının geri dönüş süresini üç yıl olarak hesaplayan Süzer, bugün aynı hesapları güneş tarlaları için aynı kesinlikle yapabiliyor. Toroslarda bin 800-2 bin metre yükseklikte kurulan panellerin yatırımı beş altı senede çıkarabildiğini söyleyen Süzer, kuzeye gittikçe bunun yerine göre yedi ila dokuz yıla uzayabildiğine işaret ediyor. Basit hesap, Türkiye’nin ortasından geçen bir çizginin altı ve üstü için bu rakamları veriyor. Kullanılan teknolojinin gelişmesi, bu süreleri daha da aşağı çekiyor.

    Panellerde ince film ve kristal olmak üzere iki ana teknolojinin kullanıldığı güneş enerjisi projelerinin yüzde 80’inde kristal teknolojisi kullanılıyor. Verimliliği daha düşük olan ince filmde ise bazı maliyet avantajları söz konusu oluyor. Verimlilik için en uygun sıcaklık aralığının 10 ila 40 derece olduğu ince film teknolojisinde, sıcaklığın 40 derecenin üzerine çıkması verimlilik düşüşüne yol açıyor. Bu nedenlerle kristal teknolojisi daha fazla tercih ediliyor. Kristal teknolojisinin kullanımında da Ekore, gelinen noktada kurbağa gibi sıçramaya hazır.

    Başlangıçta geliştirilen poli-kristalde yüzde 16-17’lik verimliliğe ulaşılırken mono-kristal ile bu oran yüzde 18-19’a yükseliyor. Arzının artması ile birlikte fiyatı nerdeyse poli-kristal düzeyine gerileyen mono-kristalin daha sonrasında geliştirilen PERT’li versiyonlarında verimlilik yüzde 21’e kadar ulaşıyor. Bu oranlar düşük görünse de yüzde 16’dan yüzde 21’ee gitmenin yüzde 30’luk verimlilik artışı anlamına geldiğini akıldan çıkarmamak gerekiyor.

    Süzer, kendilerinin bir sonraki aşamaya değil, ondan sonrakine yatırım yaparak bir kurbağa sıçraması ile ileriye gitmeyi planladıklarını söylüyor. Bu kurbağa sıçraması için hetero-junction teknolojisine yatırım yapan şirket, bu teknoloji ile yüzde 23,5 verimlilikten başlayacak. Bu poli-kristalin yüzde 45-50 yukarısından başlamak anlamına geliyor. Süzer, “Bu verimlilik oranını birkaç sene içinde yüzde 25’e çıkarabilmeyi planlıyoruz” diyor.

    EKORE’NIN YATIRIM YAPTIĞI ve şirkete kurbağa sıçraması etkisi sağlayacak hetero-junction teknolojisi, teknoloji ile sağlanan faydanın önemli bir örneği olacak. Buradaki verimliliğin azami yüzde 30 olduğu hesaplanıyor. Süzer, “Bunun üzerine yüzde 0,2-0,3’ük eklemeler yaparak yüzde 30’a kadar çıkma hedefimiz var. Bunu yüzde 30’un üzerine çıkarmak da mümkün ama kristal teknolojisinin ötesine geçen bazı şeyler yapmak gerekiyor. Bunun için ayrı bir yatırım başlığı oluşturmak gerekiyor” şeklinde konuşuyor.

    Şu andaki odaklanmanın bacaklarından birini verimliği artırmak ve diğerini de uygulamalar oluşturacak. Süzer, “Çatılarda, cephede, -elektrikli araçların gelmesiyle- arabaların üzerinde. Bir sürü uygulaması olacak. Dolayısıyla biz bu alanlarda birçok yeni ürünler geliştiriyor olacağız. Bunun için de gelirimizin sektör ortalamasının üzerindeki bir oranını Ar-Ge’ye yatıracağız” diyor. Akıllı telefonlarda uygulamalarla ulaştığımız zenginlik düşünüldüğünde, konunun uygulama tarafının da asla azımsanmaması gerektiği anlaşılıyor. Wi-Fi analitiği alanına yaptığı yatırımlarla birlikte Süzer’in gelecek vaat eden ilgi alanlarının sayısı üçe çıkıyor. Wi-Fi analitiği davranış modellerini anlayarak ekonomik faydayı optimize etme konusunda önemli bir araç sunuyor. Ancak bütün bunlar sonuç verip başarı hikayelerine dönüştüğünde bile Süzer bunların hiç kolay olmadığını hatırlayacak.

    Süzer’in 2017’nin ilk yarısında kişisel sitesine yazdıkları kalıcı tarihsel kanıtlar oluşturuyor. “Geçen ay GFN tarafından dünyada ilk kez verilen İnovasyon Ödülü’ne layık görüldüğümüz Houston’daki konferanstan döndükten sonra Türkiye’de çok yoğun bir gündeme de geri dönüş yapmış oldum. Çalışma arkadaşlarımızla, destekçilerimizle ve gönüllülerimizle farklı etkinlikler üzerinden zaferimizi kutladık.

    Verimlilikte hetero-junction ile kurbağa sıçraması yapan EkoRe’nin iş modeli, yüksek Ar-Ge bütçesine dayanıyor.

    Ancak bu başarının tadını tam anlamıyla çıkaramadım. Çünkü Türkiye’de girişimci olmanın bedelini ödemeye devam ediyorum” diye başlayan bölüm “İş hayatı hakikaten acımasız. Çok dikkatli, güçlü ve akıllı olmanız gerekiyor. Benim konumumda aile şirketini bırakıp (aile şirketini tamamen bırakmaktan, başka bir deyişle aile şirketinden hiçbir gelir elde etmemekten bahsediyorum. Maaş almaya devam etmekle pek bırakmış sayılmıyorsunuz) kendi başına girişimlerini başlatan, bunu bir de enerji, fintech ve Wi-Fi analytics gibi stratejik sektörlerde başlatan başka birini tanımıyorum. Özellikle yenilenebilir enerji, fazlasıyla kapital ihtiyacı olan ve kamunun iradesine bağlı bir sektör ve bu işi yapabilmeniz için çok fazla çaba sarf etmeniz gerekiyor” diyor. İlgi çekici bölüm, “Yapabileceğiniz tek şey uyanık olmak, gerekli esneklikleri gösterebilmek ve ne olursa olsun hedefe kilitlenmek” ifadesini de içeriyor. Süzer’in şu ana kadarki konsantrasyonunu koruması durumunda başarı şansı oldukça yüksek.