Cephane bitip süngü takma vakti geldiğinde

0
45

Henüz o gün gelmedi ancak bu sefer yaşanacak kriz daha önce yaşadığımız krizlerden çok farklı olacak, kesin.

Hafta başında Bloomberg Amerika’da “ Büyümenin yavaşlaması neticesinde merkez bankalarının cephane biriktirme zamanı daralıyor” başlıklı bir analiz yayınlandı.  Bu benim de en büyük kâbusum olarak tanımlayabileceği bir konu. Sık sık FED’in faiz artır(a)mayacak duruma gelmesinin televizyonlarda anlatıldığı gibi pozitif değil son derece negatif bir gelişme olacağını vurguluyorum. Dahası FED kötüler arasından en iyi durumda olan. Faizleri ekonomiyi çok fazla etkilemeden sıfır seviyesinden yüzde 2.5 seviyesine kadar çıkartmayı ve bilançosunun da yaklaşık 4.5 trilyon dolardan 4 trilyon dolara çekmeyi başardı. Ancak bu süre zarfında ECB (Avrupa Merkez Bankası) ve BOJ (Japonya Merkez Bankası) varlık alımlarına devam ederek bilançolarını büyüttükleri gibi ECB faizi –yüzde 0.4 ve BOJ faizi de yüzde 0.0 civarında seyrediyor.

 

PBOC, Çin Merkez Bankası, bilançosunu büyüten ve düşük faiz uygulayan diğer bir ana merkez bankası. Bu durumda önümüzde sorunsuz 3-4 yıl daha olmaması durumunda söz konusu merkez bankalarının faizleri ve bilançolarını normalleştirmesi mümkün olmayacaktır. Ki büyümenin yavaşlıyor olması da bunu düşündürüyor. Peki bir sonraki krizde ne olacak? Öncelikle olası bir krizin ABD kaynaklı olacağını düşünmüyorum. Euro Bölgesi ve Çin daha yüksek risk taşıyan bölgeler. Özelikle Çin son 10 yılda “yarattığı” muazzam finansal varlıklar neticesinde zücaciye dükkânında bir mamut olarak dolaşıyor. Ancak Euro Bölgesi ülkelerinin aksine kapalı bir ekonomi ve hükümetin liberal bir ekonomide yapılması düşünülemeyecek adımlar atması son derece olası. SSCB’nin ekonomik başarısızlığını ve devamında olanları çok iyi bilen Çin benzer bir duruma müsaade etmeyecektir. Tekrar krize dönelim:  FED ideal seviyesi olan yüzde 3.0 ulaşsa bile resesyon sırasında oranı sıfır seviyesine çekmesi fazla bir etki yaratmayacaktır. Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında çok daha iyi bir seviyede olsa da gererek özel sektör gerekse hane halkı yatırım ve tüketim konusundan eskiye oranla çok daha temkinli. Bu durumda yeniden bilançosunu masaya koyacak (Tarp vs gibi 2008’de gördüğümüz önlemlere ek olarak). Ancak zaten 4 trilyon dolar civarında olan bir bilançonun 5 veya 6 trilyon dolar seviyesine yükselmesi de ekonominin diğer aktörlerini heyecanlandırmayacaktır. Bu durumda daha etkili bir yöntem gerekeceğini ve FED’in yetkileri dâhilinde (şimdilik) olmasa da şirket tahvil ve hisselerinde alıma geçeceklerini düşünüyorum. Yaşı tutanlar! hatırlayacaktır FED ilk kurulduğunda ve “gerçek para doktrininin” hakim olduğu dönemde açık piyasa işlemleri için özel sektör borçları/tahvilleri kullanılıyordu. Bu hazine tahvilleri üzerinden reel ekonomide dolaylı bir etki yaratmak yerine doğrudan bir etki yaratacaktır. Birinci Dünya Savaşı ve sonrası artan kamu harcamalarına bağlı olarak hazine tahvillerinin piyasayı domine etmesi, ardından da Büyük Depresyon neticesinde FED bu doktrini bırakarak açık piyasa işlemlerini federal tahvilleri kullanarak yapmaya başlamıştır. Bu prensibin/kuralın değiştirilmesi söz konusu olacaktır. Diğer bir alternatif de FED’in doğrudan kredi açan, likidite veren bir kurum haline gelme olasılığı. Elbette enflasyon hedefinin yüzde ikiden çok daha yüksek seviyelere çekilmesi, nominal GDP hedeflemesi gibi standart dışı önlemlerin alınması da gündeme gelecek. Ve son olarak eksi faiz konusu bu kez daha fazla tartışılacaktır. Eksi faizin önünde en büyük engel olan kağıt paranın gündemde olması ve IMF’in devletlerin kripto paraya geçmesi yönündeki tavsiyelerini küçümsememek gerekiyor. Böyle bir adım para politikası konusunda bir devrim anlamına gelecek alternatifleri devreye sokar. Henüz o gün gelmedi ancak geldiğinde daha önce yaşadığımız krizlerden çok farklı olacağı kesin.