Bir Trader Bursa Kebabından Önce Nereye Uğramalı?

By Fortune Türkiye

Gökyüzünü yer yer kaplayan bulutların altında festival alanına girerken, kalabalığın coşkusu ve çadırlardan yayılan yemek kokuları insana Bursa’nın bereketini hatırlatıyordu. Uluslararası 4. Bursa Gastronomi Festivali’nin özel oturumunda kentin gastronomi vizyonu konuşuluyor. Logos İletişim’in kurucusu Zeynep Kakınç sahnedeydi. Yanında Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey.

Sahneyi izleyenler konuşmaları ilgiyle takip ediyor. Bursa, tarihiyle ve ürün çeşitliliğiyle bir hazine. Evliya Çelebi yüzyıllar önce Bursa’yı meyve ve et bakımından bolluk içinde, sofraları zengin bir şehir olarak anlatıyordu. Kirde kebabından, kestanelerin kebapla birlikte piştiğinde tadının katlandığından bahsediyordu. Bugünse şehrin simgesi Bursa kebabı.

Benim cevabını aradığım soru ise başka: Acaba kebaptan önce uğranması gereken bir durak olabilir mi?

Lezzetin Kitabı

Söyleşi, önce Bursa mutfağının yazılı belleğine odaklandı. Mustafa Bozbey, “Tescilden Tabağa Bursa” adlı kitaptan söz ederken, yalnızca bir yemek kitabından bahsetmediğini söyledi. “Her yemeğin bir hikâyesi vardır. O hikâyeleri kayda geçmezsek gelecek kuşaklara aktarım eksik kalır,” dedi. Kitap, Bursa’nın gastronomi mirasının bir envanteri gibiydi. Sayfalar arasında yer alan bu hikâyeler, bugün kadın kooperatiflerinin mutfaklarda yaşattığı üretim zincirinin geçmişle kurduğu bağın da izlerini taşıyordu.

Zeynep Kakınç, dinleyicilerin tercümanıydı adeta. Gastronomi rotalarını hatırlattı. “Kırsal Lezzet Durakları” adıyla hayata geçirilecek proje, Bursa’nın özgün ürünlerini kullanan, yöresel tariflere sadık kalan işletmelere bir çeşit “gastronomi kimliği” kazandırmayı hedefliyor. Böylece Bursa’ya gelen bir ziyaretçi sadece bir tabak yemek yemeyecek, aynı zamanda o yemeğin arkasındaki hikâyeyi, ürünün yetiştiği toprağı, üreticinin emeğini de tanıma fırsatı bulacak.

Kadınların Görünmeyen Eli

Oturumun en çok dikkat çeken bölümü kadın kooperatiflerine geldiğinde izleyicilerdeki heyecandan anladım. Mustafa Bozbey, kooperatiflere ilişkin hassasiyetini ifade ediyordu. Geçmişten bu yana desteklediklerini şimdi ise Büyükşehir ölçeğinde desteğin ileriye taşındığını vurguladı. Sözleri kısa ama etkiliydi. “Kadın emeğini ne kadar yükseltirsek, Bursa o kadar değerli bir kent olur,” dedi. Alkışlar sözün ağırlığını destekliyordu. O an, gastronomi festivalinde konuşulan konunun sadece yemek olmadığını fark ettim.

Kadın kooperatiflerinin varlığı, ekonomik boyutu kadar kültürel bir kazanım olarak da görülüyor. Reçel kavanozlarından erişte paketlerine kadar uzanan üretim, Bursa’nın kimliğini dünyaya anlatan en samimi yol olarak öne çıkıyor.

Seden Bozbey’in Sessiz Çabası

Bursa’daki kadın kooperatiflerinin gelişiminde katkısı olan önemli bir isim var: Nilvak’ın yöneticisi Seden Bozbey. Yıllardır kooperatiflerle birebir temas kuruyor, kadınların sorunlarını dinliyor, onların ürünlerini pazara taşımak için perde arkasında yoğun bir emek veriyor. Çoğu zaman sahnede görünmese de, kadın kooperatiflerinin dilinde teşekkürle anılıyor.

Onun çabası, gönüllü bir adanmışlık gibi. Kadınların emeğine dokunarak, küçük üreticilerin hayallerini büyütüyor. Bursa’nın gastronomi vizyonunu kişisel bir sorumluluk duygusuyla besliyor.

Tescilli Ürünlerle Dünyaya Açılan Sofralar

Söyleşide sık sık Bursa’nın tescilli ürünleri gündeme geldi: şeftali, siyah incir, kestane şekeri… Bu ürünlerin her biri kentin bereketini simgeliyor. Kadın kooperatifleri ise bu bereketi sofralara taşımada önemli bir köprü olarak görülüyor. Ürünleri işleyip markalaştırarak Bursa’nın hikâyesini hem yerelde hem de dünyada anlatma potansiyeline sahipler. Burada mesele yalnızca damakta kalan bir tat değil, aynı zamanda bu tatların pazarlanabilir ve uluslararası tanınırlığa kavuşması. Coğrafi işaretler böylece dosyalardan çıkıp günlük hayatın bir parçasına dönüşüyor.

Küçük Üretici, Büyük Umut

Mustafa Bozbey’in sözleri kadın kooperatifleriyle sınırlı değil. Küçük üreticilere verilen destekler de gündeme geldi. Ürün alım garantisi, dijital platformlarda satış imkânı… “Ekilmedik arazi kalmamalı” hedefi, tarımı güçlendirmeyi amaçlarken kadın kooperatifleri bu zincirin en canlı halkasını oluşturuyor. Birlikte üretmek, birlikte satmak, birlikte kazanmak. Bu hem kırsalda göç baskısını azaltıyor hem de Bursa’nın gastronomi kimliğini güçlendiriyor.

Zeynep Kakınç’ın soruları detayları netleştiriyor. Kadınların mutfaktan pazara uzanan emeği, kavanozlara, paketlere, sofralara taşındıkça Bursa’nın geleceğe açılan kapısı biraz daha aralanıyor.

Gelecek İçin Bir Hayal

Festivalin mottosu “Rotayı Yeniden Oluştur” oturumun sonunda yeniden gündeme geldi. Bozbey, bunun yalnızca bir gastronomi rotası değil, geçmişle geleceği birleştiren bir vizyon olduğunu söyledi. UNESCO’nun Yaratıcı Şehirler Ağı hedefi dillendirilirken, sorulacak ilk soru da hatırlatıldı: “Kültürel mirası yarınlara nasıl taşıyabiliriz?” Cevap, kadın kooperatiflerinin ürettiklerinde, küçük üreticinin emeğinde ve çocuklara aktarılan atölyelerde gizliydi.

Festival alanında dolaşırken kestane şekeri tadımından domatesli yemeklerin buharına uzanan çeşitlilik insanı sarıyor, sahnede duyduklarım ise bu manzaraya başka bir anlam katıyordu.

Ve ilk soruma döndüm: Bursa kebabından önce nereye uğramalı?

Cevap artık çok netti. Kooperatif stantlarına

Çünkü onların elinden çıkan bir paket erişte ya da kavanoz turşu, yalnızca sofraya eşlik etmiyor; aynı zamanda bir kentin geleceğini taşıyan sembol oluyor.

BENZER MAKALELER

SON MAKALELER

Loading...