İzmir’de düzenlenen TÜREK 2025’te yatırımcılar ilk kez bu kadar net konuştu. Bağlantı başvurusuna rağmen sahada bekleyen projeler, enerji sektörünün en acil sorununu görünür kıldı. Planlı büyümenin önündeki görünmez engel ne?
TÜREK 2025 Türkiye Rüzgâr Enerjisi Kongresi’nin düzenlendiği İzmir Hyatt Regency Oteli’ndeyim. Kırmızı Salondaki “Hedeflerin Ötesi” başlıklı panele katılıyorum. Panelin adıyla başlayan beklenti, ilk dakikada yerini başka bir soruya bıraktı: Sektör gerçekten hedefin ötesine mi geçiyor, yoksa hâlâ aynı döngünün içinde mi sıkışıyor? Panelin moderatörü de bu sorunun izini sürer gibiydi. Beş farklı CEO aynı masadaydı. Hepsi kendi yatırımlarını, planlarını ve zorluklarını anlatırken ortak bir cümlede buluştular: “Yatırım hazır ama sistem tam hazır değil.” Panel ilerledikçe anladım ki mesele artık türbin dikmek değil, o türbini ne zaman ve nereye bağlayacağımızı çözmekte. Kâğıt üstünde bir plan var, ama sahada bir sessizlik.
Sadece hedefi konuşmak, resmi küçültüyor
Panelin moderatörü aynı zamanda Enerjisa Üretim’in CEO’su olan İhsan Erbil Bayçöl’dü. Paneli açarken Türkiye’nin rüzgâr yatırımlarındaki büyümeyi açık bir başarı olarak tanımladı, ancak hemen ardından konuyu teknik bir soruya çevirdi: “Kurulu kapasite arttı ama bu kapasite sisteme ne kadar katkı sağlıyor?” Ona göre artık konuşulması gereken, kaç megavat üretildiği değil, hangi saatlerde, hangi bölgelerde ve ne verimle kullanıldığıydı. Rüzgârın estiği yere santral kurmak yeterli değil; önemli olan o santralin sistem içindeki değeri.
İhsan Erbil Bayçöl, şebeke yönetimi, enerji depolama, verimlilik ve izin süreçlerinin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini söyledi. Bazı proje alanlarının sistem için stratejik önemde olduğunu, bazılarınınsa sadece “kapasite varmış gibi göründüğünü” belirtti. Yani görünürde büyüyoruz ama işlevsel olarak aynı noktada kalabiliriz. Asıl dikkat çeken ise depolama sistemlerine yaptığı vurgu oldu: “Depolama sadece teknoloji meselesi değil. Ekonomik verimlilik ve regülasyon uyumu olmadan yatırımcı girmiyor.” Panelin sonunda söyledikleri bir cümleyle özetlendi: “Türkiye artık sadece enerji üretmemeli, enerji yönetmeli.”

Kapasite değil, erişim konuşulmalı
Borusan EnBW Enerji’nin CEO’su Enis Amasyalı, meseleyi doğrudan tarif etti: “Artık kapasite değil, kapasiteye ulaşmanın yolunu konuşmalıyız.” Borusan’ın bugüne kadar geliştirdiği portföyün %95’i yenilenebilir, bunun da %80’i rüzgârdan oluşuyor. Ancak 150 MW’lık yeni yatırımlar için hâlâ şebeke ve izin sorunlarıyla karşı karşıyalar.
Amasyalı, bir santral projesinin başvurusundan kurulumuna kadar geçen sürenin 24 aya kadar uzayabildiğini, bu yüzden yatırımın teknolojik olarak geride kaldığını söyledi. “2025’te kurulacak bir santrali, 2022’nin teknolojisiyle planlıyoruz. Bu verimsizliktir.” Ayrıca 36 ayrı kamu kurumu ve idari birimin ayrı ayrı belge istemesi yatırımın akışını durdurduğunu söyledi. Bu yüzden “asıl teşvik sade ve hızlı bir süreçtir” diyor.
Kapasite var demek yetmiyor, ne zaman ve nasıl?
Eksim Enerji’nin CEO’su Arkın Akbay, panelde sahici bir uyarıyla başladı: “Yatırım hızlandı ama rasyonellikten uzaklaşan her adım, ileride daha büyük maliyet yaratıyor.” Ona göre esas mesele sadece türbin dikmek değil; doğru yeri, doğru zamanı ve doğru şebeke planını yakalayabilmek. Eksim’in rüzgâr portföyü geniş, ama yatırımlar artık melez yapılarda ilerliyor. Rüzgâr + güneş + depolama kombinasyonu, geleceğin standardı olacak diyor.
Ancak TEİAŞ’ın kapasite planlamasına dönük eleştirisi sertti. Zaman zaman açıklanan tahsis süreçlerinin yatırımcının gerçek ihtiyaçlarına cevap vermediğini belirtti. “Nerede, ne zaman, hangi şartla kapasite açılacak? Bunlar belli olmadan yatırımcı karar veremez. Belirsizlik pahalıya mal olur.” dedi. Özellikle dış finansman sağlayan kurumların regülasyon riskini büyüteçle incelediğini hatırlattı: “Geriye dönük değişiklik varsa, yatırımcı ya gelmiyor ya da çok pahalıya geliyor.”
Her megavat bir hikâye anlatıyor
Kalyon Enerji CEO’su Murtaza Ata için enerji dönüşümü sadece teknik bir mesele değil, doğrudan kalkınmayla ve rekabet gücüyle ilgili. Ona göre artık megavat konuşmanın ötesine geçip, megavat-saatin ne zaman ve ne verimle sisteme aktarıldığına odaklanmak gerekiyor. Depolama, şebeke altyapısı ve dijital izleme teknolojileri entegre edilmeden yapılacak yatırımların büyüklüğü sürdürülebilirliği garanti etmiyor.
Depolama yatırımları konusunda da aynı netlikte konuştu. Regülasyonlarda hâlâ ciddi belirsizlikler olduğunu, teşvik mekanizmalarının ve piyasa kurallarının bu haliyle yatırım kararlarını geciktirdiğini söyledi. Yerli üretim vurgusunu ise özellikle öne çıkardı: “Yalnızca kullanmak değil, üretmek zorundayız. Aksi hâlde dışa bağımlı bir yeşil dönüşümle karşı karşıya kalırız.” Kredi mekanizmalarının uzun vadeye yayılması ve bölgesel önceliklerin netleşmesi gerektiği dile getirdiği bir diğer husustu. Son cümlesi ise yarının gücüne odaklıydı: “Üreten bir yeşil dönüşüm kurgulamazsak, rekabeti dışarıdan izleriz.”
Yatırım artık bakır tel işi değil, veri işi
Panelin dikkat çeken bir diğer ismi, Aydem Enerji’nin CEO’su Serdar Marangoz’du. Konuşmasında 130 milyar TL’yi aşan dağıtım yatırımlarına dikkat çekti. Ama asıl vurgusu şuydu: “Artık dağıtım şirketi, sadece elektrik taşımaz. Hem arzı hem talebi okuyabilmeli.” Şebekenin esnek olması, yük tahminlerinin yapılabilmesi ve sistemin anlık yönetilebilmesi için yeni nesil dijital altyapı gerektiğini söyledi.
Ayrıca yerli üretimin sadece enerji maliyetini düşürmediğini, sanayileşmeyi de tetiklediğini belirtti. Bu yüzden dağıtım şebekesinin aynı zamanda bir üretim-politika aracı hâline geldiğini savundu. Son sözü de vizyonerdi: “2040’ı planlamadan 2025’in yatırım kararını alamayız.”
Herkes hazır ama biri eksik
Panel boyunca masadaki tüm temsilciler, farklı kelimelerle aynı şeyi söyledi: Artık rüzgâr estikçe dönen türbinler yetmiyor. O rüzgârın sisteme ne zaman, hangi değerle bağlandığı daha önemli. Bu da planlama, açıklık ve zamanlama meselesi. Enerji Bakanlığı projeye tamam demiş, yatırımcı parasını koymuş… ama TEİAŞ “şimdi olmaz” diyorsa, asıl sorun üretimde değil, bağlantıda olabilir.