Almanya’da faizler 3 haftada 11 kat arttı

    0
    31

    Küresel faizlerdeki aşırı oynaklık yatırımcı ve ekonomistlerin tüm dikkatini bu alana çevirmesine neden olurken, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz artırım sürecine ne zaman başlayacağı belirsizliğine karşın, özellikle Avrupa tarafındaki hızlı yükselişlerin ekonomistler tarafından mercek altına alındığı görülüyor.
     
    Almanya 10 yıl vadeli tahvil faizleri, Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) teşviklerinin tüm gücüyle devam etmesine karşın son 3 haftada yüzde 0,07’den yüzde 0,80’e kadar yükseldi. Bu hafta sert hareketliliklerin görüldüğü 10 yıllık tahvil faizleri, perşembe günü gördüğü yüzde 0,80 seviyesinden düşüşe geçerek 0,55 – 0,60 aralığında dengelendi.
     
    Analistler, petrol fiyatlarındaki yükselişin dünya genelinde enflasyon beklentilerinin yükselmesine neden olduğunu, ayrıca Euro Bölgesi’nde son açıklanan makroekonomik verilerin ekonomideki toparlanmaya işaret ettiğini belirtiyor.
     
    Bu beklentilerin faizlerin yükselişini desteklediğini ifade eden analistler, euro/dolar paritesinin de son 3 haftada 1,05’ten 1,14 sınırına kadar çıktığına dikkati çekiyor.
     
    Almanya’nın dışında Fransa, İspanya ve İtalya 10 yıl vadeli tahvil faizlerinde de sert dalgalanmaların görüldüğünü aktaran analistler, ABD 10 yıl vadeli tahvil faizlerinin ise önemli direnç olarak kabul edilen yüzde 2,25’i test ettikten sonra yüzde 2,15’e geri çekildiğini dile getiriyor.
     
    Aynı dönemde Türkiye’nin 10 yıl vadeli tahvil faizi de yüzde 8,39’dan yüzde 9,54’e kadar çıktı ve haftayı yüzde 9,38’den tamamlarken, Asya ülkelerinde de faizlerde bir miktar yükseliş görülüyor.
     
    “KÜRESEL İKTİSADİ FAALİYETTE KISMİ BİR CANLANMADAN BAHSEDİLEBİLİR”
    Ziraat Yatırım Ekonomisti Bora Tamer Yılmaz konuya ilişkin değerlendirmesinde, normal piyasa koşullarında ABD piyasa faizlerinin küresel faiz oranlarına liderlik etmesinin beklendiğini belirterek, ancak nisan ayı içerisinde Alman devlet tahvili getirilerinin tek haneli oranlara gerilemesiyle piyasada anomalinin belirdiğini ve liderliği Alman devlet tahvillerinin ele geçirdiğini kaydetti.
     
    Bu nedenle içinden geçilen süreçte Alman tahvil getirilerinin uç seviyelerden daha kabul edilebilir seviyelere kendilerini düzelttiklerini aktaran Yılmaz, ancak sıfır seviyesine çok yakın olunan noktada fiyat hareketlerinin piyasalardaki etkilerinin son derece şiddetli olabildiğini vurguladı.
     
    Faiz hareketinin verim eğrisinin uzun tarafında gerçekleştiğine dikkati çeken Yılmaz, bunun sebebinin de Euro Bölgesi’nde ivme kazanan iktisadi faaliyet ve artan enflasyon beklentileri olduğunu söyledi.
     
    ABD’de zayıf seyreden ilk çeyrek iktisadi faaliyetin geçici bir durum olarak düşünüldüğünü belirten Yılmaz, bu nedenle küresel iktisadi faaliyette kısmi bir canlanmadan bahsedilebileceğini dile getirdi.
     
    Kısa tarafta faizlerin Euro Bölgesi’nde halen negatif, ABD’de ise Fed’in süregelen destekleyici politikaları nedeniyle oldukça düşük seviyelerde olduğunu aktaran Yılmaz, kurların, uzun dönem faiz oranlarından çok kısa dönem faiz oranlarına hassas bulunduğunu belirtti.
     
    “KISA DÖNEM FAİZLERİN DÜŞÜK SEVİYELERDEKİ SEYRİ GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE KURLARI İÇİN DESTEKLEYİCİ FAKTÖR”

    Yılmaz, bu nedenle iyileşen iktisadi faaliyetin gelişmekte olan ülkeler için pozitif sinyal verdiğini dile getirerek, şöyle devam etti:
     
    “Hızlanan iktisadi faaliyetle birlikte kısa dönem faizlerin düşük seviyelerdeki seyri de gelişmekte olan ülke kurları için destekleyici faktör. Zaten dolar/TL’nin 2,70 – 2,74 aralığını aşmakta zorlandığın görüyoruz. Bu nedenle uzun taraftaki hareketler bir yana kısa tarafta faizler merkez bankalarının para politikaları genişlemeci kaldıkça piyasalarda risk algısının bozulmayacağı görüşündeyiz.
     
    Varlık fiyatlarının yeniden değer kazanması için (re-flation) parasal ve finansal koşulların gevşek seyretmesi gerektiğini vurgulayan Yılmaz, para politikası farklılığı nedeniyle euronun yeniden zayıflayabileceğini söyledi.
     
    “Avrupa’daki iyileşmenin daha inandırıcı olması için zamana ihtiyaç bulunduğu yolunda görüşler dikkati çekiyor”
     
    Phillip Capital Araştırma Direktörü Özlem Bayraktar Gökşen ise global faiz hadlerinde bir süredir devam eden yükselişin tedirginlik yarattığını kaydetti.
     
    Tahvil faizlerinde yaşanan bu gelişmelerin nedenlerinin birkaç başlık altında incelendiğini kaydeden Gökşen, geçen yılın üçüncü çeyrek sonunda hızlanan düşüşler sonrasında büyük bir fiyat şoku yaşandığını ve petrol fiyatlarının varilinin 45 doların altını gördüğünü anımsattı.
     
    Bu süre zarfında enflasyon tarafındaki dinamiklerin aşağı yönlü baskılandığını belirten Gökşen, şöyle konuştu:
     
    “Ancak dip seviyeleri sonrasında petrol fiyatlarının önemli bir düzeltme ile beraber yeni bir dengelenme sürecinde olduğu görüldü ve 68 dolara kadar tırmandı. İşte söz konusu artış, bu sefer enflasyon beklentilerini beslerken tahvil faizleri üzerinde de baskı yaratmaya başladı. AMB’nin açıkladığı kapsamlı parasal genişleme (QE) sonrasında, iyimser havanın özellikle Avrupa piyasalarında etkin olduğu görülmüştü.
     
    Ancak negatif faizlerin görüldüğü Avrupa tahvil piyasası ABD uzun vadelileri de önemli oranda etkilemiş ve 10 yıllıkları uzunca bir süre yüzde 2 seviyesinin altında baskılamıştı. QE tarafındaki olumlu fiyatlamanın sonuna gelindiği yönündeki beklentiler de tahvil faizleri tarafındaki tırmanışın bir diğer nedeni olarak görülüyor.”
     
    Avrupa tarafında özellikle petrol ve bakır fiyatlarının yeniden enflasyonist baskıyı gündeme getireceği beklentisiyle beraber para politikası yapıcıları içerisinde şahin söylemlerin daha baskılı hale gelebileceği kaydeden Gökşen, QE’nin yavaşlatılmasının gündeme gelebileceği korkularının da etkili olduğunu belirtti.
     
    Gökşen, QE tarafındaki baskıyı gündeme getirebilecek unsurların içerisinde Euro Bölgesi’ndeki toparlanmanın daha inandırıcı boyutlara geldiği yorumlarının da yer aldığını söyledi.
     
    Ancak söz konusu yorumların yanı sıra Avrupa’daki iyileşmenin daha inandırıcı olması için biraz daha zamana ihtiyaç bulunduğu yolunda görüşlerin de dikkati çektiğini ifade eden Gökşen, şöyle dedi:
     
    “Bir diğer unsur ise aslında ABD tarafında parasal normalizasyonun yakınlaştığı beklentisi içerisinde artık uzun vadeli kağıtlardaki baskının biraz daha görünür hale geleceği dillendirilmeye başlandı. Ancak bu görüşü savunanlar, ABD dışındaki diğer gelişmiş ülke tahvil faizlerinde yeniden düşüş görülebileceği beklentisinin de altını çiziyorlar. Zira halen dünya da yaklaşık 30 merkez bankası gevşek para politikası uyguluyor ve bunlar ekonomik büyüklük açısından küresel ekonominin yüzde 30’unu oluşturuyor.”