Afrika gerçekten yükselişte mi?

    0
    40

    2009 yılındaki mali krizin en karanlık günlerinde, alışveriş merkezi geliştiricisi Irwin Barkan’ın elinde tek bir proje bile yoktu; ta ki, Vermont’un kırsal kesiminde yer alan evinde bilgisayarını açıp, Morley Gordon’dan bir e-posta’yla karşılaşıncaya kadar… En iyi arkadaşının oğlu ve çocukluktan beri tanıdığı Gordon, ABD’deki şirketler adına danışman olarak Afrika’yı ziyaret ediyordu. Gordon e-postada, “Irwin Amca” diyordu. “Afrika’da ticari emlak işine bakmalısınız.” Barkan’ın Boston merkezli I.J.Barkan Inc.adlı şirketi 1984 yılından beri alışveriş merkezleri yapıyordu. Ancak derin resesyon, sektöre darbe vurmuş ve Barkan’ın eşi Lindsay’le beraber yürüttüğü işi neredeyse ölüm döşeğine düşürmüştü. Yine de Afrika, Barkan (64) için zorlayıcıydı. Batı Afrika’da Gana’nın başkenti Accra’da, tropikal bir gecede bir caz kulübünde biralarını yudumlarken, “Daha önce hiç Afrika’da bulunmamıştım” diye anlatıyor. “Benim için Afrika pek çok Amerikalı iş adamının düşündüğünden farklı değildi: Bir jungle.”
     
    Afrika, Barkan için tekinsiz olmayı sürdürdü, ta ki 2011 yılına gelinceye kadar… bir sabah, New England’daki mağazalarından ilkini 1980’lerde Barkan’ın geliştirdiği gayrimenkullerden birinde açmış olan, uzun süredir kiracısı konumundaki Wal-Mart’ın Afrika’nın en büyük perakende devi Massmart Holdings’te kontrol hissesi için 2,4 milyar dolar ödediğini ve Fortune 500’de bir numaralı şirketin kıtanın patlama yaşayan tüketici pazarından pay alma amacında olduğunu okudu. Bu, Barkan’ın “eureka” anıydı. “İşte buydu” diyor. “Artık Afrika’ya gitme zamanı gelmişti”. Böylece o ve Gordon haritaları açıp, en iyi olanakları sunabilecek en uygun yeri aramaya başladılar. Araştırmalarının sonunda da, Gana’ya iki haftalık bir gezi planladılar; Gana’da Dallaslı şirket Kosmos Energy büyük petrol kuyuları bulmuştu, burada ekonomi büyüyordu ve insanlar İngilizce konuşuyordu. Bu ülkeye ayak basar basmaz birkaç gün içinde sayısız iş olanakları bulmaları Barkan’da büyük bir şaşkınlık yaratmıştı. “Herkesin sürekli sıkıntılı ve mutsuz olduğu, dört yıldır ekonomisi kötü durumdan olan ABD’den geliyordum. Eve döndüğümde artık geleceğimin Afrika’da olduğunu biliyordum.”
     
    Barkan’ın belirttiği gibi Afrika belki artık “jungle” değil ama iş dünyasındaki pek çoğu için hâlâ 21. Yüzyıl’daki ölçütlere göre keşfedilmemiş bir pazar konumunda. Özellikle de, Afrika’da bol miktarda bulunan altın, bakır, demir cevheri, platin, petrol ve çinko gibi emtianın fiyat artışı sayesinde, kıta ülkelerinin ekonomileri 2000 yılından beri ciddi bir büyüme kaydetti. Yeni keşfedilen, büyük çaplı petrol ve doğalgaz kaynakları ve Batılı ülkelerin Afrika’nın milyarlarca dolarlık borçlarını silmeleri sayesinde, yıllarca süren en kötü resesyonlar döneminde bile, kıtada yüksek büyüme oranlarına ulaşılabildi. IMF, Afrika’nın 800 milyonu aşkın insanın yaşadığı 48 Sahra altı ülkesi için bu yıl ortalama yüzde 5,4 oranında büyüme öngörüyor. Bu da, global ortalama olan yüzde 3,6’nın çok üzerinde. Petrol zengini Nijerya geçen yıl yüzde 6,2 büyüdü ve nisan ayında da Afrika’nın en büyük ekonomisi olarak Güney Afrika’yı geçti. Hatta küçük Sierra Leone bile geçen yıl yaklaşık yüzde 13 büyüdü (Ebola virüsü o tarihten beri ülkeyi kasıp kavurmasına rağmen). Afrika’nın nüfusunda da patlama yaşanıyor. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde, gezegende Nijeryalıların sayısı Amerikalıların sayısını geçecek. BM’nin tahminlerine göre de, 2035 yılında Afrikalıların yarısı kentlerde yaşıyor olacak. Bu da, bir zamanlar bir deri bir kemik konumundaki Afrikalı çiftçilerin para kazanıp, harcayacakları ve halen hemen hemen hepsi ithal edilen sayısız tüketici ürününe olan talebin de artacağı anlamına geliyor. Bu trend şimdiden kendisini belli ediyor. Nijerya’nın 170 milyon insanı halen ithal domates salçası ve pirinç gibi ürünlerde dünyanın önde gelen tüketicilerinden ve Fransa haricindeki diğer ülkeler arasında en çok şampanya tüketen halk.
     
    İnsanoğlunun hayal dünyasında hep iki egemen Afrika vizyonu oldu; biri, had safhada yoksulluk ve kargaşanın hüküm sürdüğü bir kıta imgesi, diğeri ise vahşi yaşam merkeziydi. Şimdi üçüncü bir klişe daha var: “Yükselen Afrika”. Bu cümle kıtada elektrik sıkıntısı, demiryolları, havayolları ve düzgün yol gibi kronik eksikliklerle tanımlanan vahim sorunların, ekonomisi büyüdükçe şaşırtıcı iş olanaklarına dönüşmesi anlamına geliyor. Genellikle birkaç rakibin ilgili alanına giren, karşılanmamış gereksinimlerle ilgilenme düşüncesi ABD’li yatırımcıları da es geçmedi.
     
    ABD Başkanı Barack Obama ağustos ayında Washington’da, onlarca Afrikalı liderin katıldığı ilk ABD-Afrika iş zirvesine ev sahipliği yaptı. Burada amaç, bir zamanlar olduğu gibi, yoksullara yardım etmek değil, yıllardır Afrikalı devletlere yapılan hükümet yardımlarını gölgede bırakan milyarlarca dolarlık anlaşmalara imza atmaktı. Nijerya’nın çimento devi Dangote Group’un CEO’su ve aynı zamanda, tahmini 24 milyar dolarlık varlığıyla Afrika’nın en zengin kişisi Aliko Dangote, elektrik nakil hatları ve kömür rafinerileri gibi altyapıya yatırım yapmak üzere Blackstone Group’la 5 milyar dolarlık bir girişim sermayesine imza attı. Dangote petrol rafinerileri, tarım ve finans hizmetlerine yatırım için Carlyle Group’la bir ikinci anlaşma daha imzaladı; birkaç ay önce de Carlyle Alt-Sahra Afrika Fonu’yla 698 milyon dolarlık bir anlaşma imzalamış ve Tanzanya’daki bir tedarik zincirine ve Mozambik’teki bir lojistik firmasına da ilk yatırımlarını yapmıştı.
     
    Ancak ABD’nin yatırımları altyapının da ötesine uzanıyor. New Yorklu hedge fon Tiger Global Management, merkezi Nijerya’nın en büyük kenti Lagos’ta yer alan ve dört yıl önce bir YouTube kanalı olarak başlayan online eğlence network’ü Iroko Partners’a milyonlarca dolarlık yatırım yaptı. Procter&Gamble’ın da gelecek yıl bebek bezi ve diğer bebek ürünleri üretmek üzere civarda 250 milyon dolarlık bir fabrika açması bekleniyor.
     
    İmalat olmadan da, bazı ABD’li devler artık Afrika’yı üzerine ürünler koyabilecekleri boş bir saha olarak görüyorlar. Nitekim IBM ve Philips geçen yıl Kenya’nın başkenti Nairobi’de milyonlarca dolar değerinde Ar-Ge merkezleri açtılar; buralarda, güneş enerjili cihazlardan tıbbi ekipmana kadar her şeyi tasarlama imkanına sahip olacaklar. Şubat ayında, Kenyalı şirket M-Kopa BP’nin yatırımı ve faturalarını mobil telefonlar aracılığıyla ödeyen tüketiciler sayesinde evlere güneş enerjisi dağıtmaya başladı. Kıtada çok az bir kredi olanağıyla mobil telefon bankacılığı patlama gösterdi; Kenyalı telekom şirketi Safaricom ve İngiliz Vodacom’un ortaklaşa gerçekleştirdiği Kenyalı M-Pesa cep telefonu ödeme sistemi halen ülke GSYİH’sinin yaklaşık üçte birini oluşturuyor.

    Kıtada ulaşım altyapısının eksikliği başka girişimlere de ilham verdi. Eski Time Warner CEO’su Richard Parsons ve Estée Lauder yöneticisi Ronald Lauder’in 2011 yılında kurduğu New York merkezli Pan African Investment Mobius Motors adlı şirkete destek veriyor; Mobius Motors Kenya’da off-road ucuz araç üretecek. İsviçreli bir konsorsiyum ise Kenya’da Flying Donkey (Uçan Eşek) adlı bir insansız hava aracı geliştiriyor; araç 23 kg’lık bir yükle 48 km’lik yolu bir saatten daha kısa sürede kat edebiliyor; oysa karadan gidilmesi halinde, bozuk yollarda bu tür bir yolculuk normalde saatler sürer; o da tabii çalışır halde bir araç ve yeterince benzin bulunması halinde… Grup mayıs ayında insansız hava araçlarının tanesini yaklaşık 2 bin 500 dolardan satmaya başlamayı planlıyor; bunları satın alanların taksiler gibi saatliğine kiralaması da mümkün. Daha önce Hewlett-Packard EMEA bölgesi satış direktörü olan ve halen Flying Donkey’nin direktörü Simon Johnson, “Kimse cep telefonlarının herkes için ulaşılabilir olmasını beklemiyordu ama şimdi Afrika’da herkesin bir cep telefonu var” diyor. “Cep telefonları Afrika’da muhteşem işler yapabileceğinizi gösterdi.”
     
    Yatırım dolarları kıtaya akarken, bir başka akış daha oldu: Yüzlerce Afrikalı yıllarca Batı’da Wall Street ve City of London’da bankacılık ve finans alanında çalıştıktan sonra ülkelerine döndü. Bunlardan biri de, MTV’de yıllarca çalıştıktan sonra 2005 yılında, doğduğu Nijerya’ya dönme kararı alan, Viacom International’ın kıdemli başkan yardımcısı Alex Okosi’ydi (39); Okosi network’ü Afrika’ya doğru uzatmanın para kazandırabileceğine nihayet Amerikalı patronlarını ikna etmeyi başarmıştı. Okosi’nin Johannesburg ve Lagos’ta ofis açmasının üzerinden yaklaşık on yıl geçti ve Afrika Viacom için iyi bir yatırım olduğunu kanıtladı. Okosi “İşlerimiz iyi” diyor.
     
    Afrika’ya doğru akın, 2008 yılında yaşanan mali krizin ardından yabancı ülkelerde çalışan sayısız Afrikalının işini kaybetmesi sonucu ya da yalnızca kendi vatanlarında beklentilerin daha iyi olduğunu düşünmesiyle başladı. GE Batı Afrika yöneticisi Leslie Aruna Nelson, “Bu kuşak otuzlu yaşlarının ortalarında geri geliyor. Kitleler halinde dönüyoruz” diyor. Londra’da büyümüş bir Ganalı olan Nelson (40) MBA’ini New York Üniversitesi’nden aldı ve 2009 yılında Accra’ya dönüp, şirketin bölgesel operasyonlarını lanse etmeden önce Manhattan’da, GE Capital’de çalıştı. Onun gibi geri dönenler için üst düzey bir iş bulma olasılığının yüksek olması önemli bir itici güç oldu; Nelson, ABD’li şirketlerin hem Batılı pazarları tanıdıkları hem de Afrika’da nasıl iş yapılacağını bildikleri için yurtdışında deneyim sahibi Afrikalıları tercih ettiklerine dikkat çekiyor. Nelson, GE’nin Batı Afrika ofisini açtığında, elektrik santralleri, tıbbi ekipman ve su arıtma gibi GE’nin özel bir deneyime sahip olduğu alanlarda devasa, hiç işlenmemiş pazarlar keşfettiklerini söylüyor. “Burası bakir fırsatların olduğu bakir bir yer” diyor.
     
    Kıtaya seyahatler ve insanların burayı soluk soluğa anlatma tarzı tanıdık ve bazen de nerdeyse bıktırıcı denebilecek bir düzeyde. Çoğunda sıfırdan zengin olma hikayesi (ya da en azından sıfırdan zengin olmak için bir iş planı) var ve tümü de Afrika’nın devasa vaatleri olan bir kıta olduğundan emin. Bununla birlikte, tüm bu sınırsız olanaklarla ilgili hikayelere rağmen bu yıl Gine’de çok fazla fark edilmeden ortaya çıkıp beklenmedik gelişmelere neden olan Ebola salgını gibi daha soğukkanlı ve makul düşünmeye yol açan olaylar da var. Ebola halen Gine, Sierra Leone ve Liberya gibi ekonomileri tehdit ediyor. IMF eylül ayında üç ülke için de büyüme tahminlerini düşürdü ve hastalığın diğer Batı Afrikalı ülkelerine de yayılabileceği uyarısında bulundu. Ekonomistler ve analistler ayrıca hızlı büyüme ve kârlılık konusuna uyarıda bulunarak yatırımcıların, devasa para akışının milyonlarca yoksul Afrikalıya mı yoksa yalnızca yabancı şirketlerle yerel halktan küçük bir kesime mi yarayacağıyla ilgili daha kritik soruların üstüne perde çekebileceklerini belirtiyorlar.
     
    Bu sorunun yanıtı tüketici pazarlarıyla ilgili beklentileri keskin bir şekilde etkileyebilecek düzeyde. Nitekim New York’taki Eurasia Group danışmanlık şirketi müşterilerini, milyarlarca dolarlık ABD yatırımı çeken Afrika’daki elektrik üretim sektörünün “çoğu zaman yolsuzluk, siyasi menfaatler, uzun süreli ertelemeler ve verimsiz yarı kamu işletmelerinin damgasını vurduğu bir alan” olduğu konusunda uyardı.
     
    Yaygın bir işsizliğin pençesinde kıvranan, halkın yüzde 48’inin günde 1,25 dolar ya da daha altında bir rakamla geçindiği kıtada, Afrikalı liderler ülkelerinin istikrarlı bir çizgide kalabilmesi için durumun mutlaka ve hızla değişmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Accra’ya bakan geniş ofisinde oturan Gana Devlet Başkanı John Dramani Mahama, “Biz bunu Arap Baharı’nda gördük” diyor. “Afrikalı liderler, işsiz gençlerin isyanı sonucu sosyal bir patlamayla karşı karşıya kalmamak için hemen harekete geçmek zorundalar.” Afrika Ekonomik Dönüşüm Konseyi Başkanı K.Y. Amoako, büyük çaplı yabancı yatırım akışının Afrikalıların çoğunun yaşamını dönüştürmediği sürece kıtanın ekonomik büyümesinin süremeyeceğini kaydediyor. “Yükselen Afrika’yla ilgili en önemli soru bu: Büyüme rakamları olağanüstü derecede yüksek ama bunların sürdürülebilir olup olmadığı, istihdam yaratıp yaratmayacağı soru işareti” diyor; “İnsanlar niçin burada fabrikalar açmıyorlar? Güneydoğu Asya’da açıyorlar; Çin’de açıyorlar… Ama Afrika’da böyle bir durum yok.”
     
    Liderler geçen yıl mayıs ayında ABD, Asya ve Avrupa’da iş dünyasından yüzlerce yöneticiyle beraber Afrika’daki Dünya Ekonomik Forumu dolayısıyla Nijerya’nın başkenti Abuja’da bir araya geldiklerinde, Afrikalı hükümetlerin iletmek istediği mesaj bu değildi. Orada en önemli haber, en iyi şekilde Afrika Kalkınma Bankası’nın anlattığı (Afrika devletlerinin sahibi olduğu ve fonladığı) ve tahminlere göre bu yıl tüm zamanların en yüksek miktarı olan 84,3 milyar dolara çıkması beklenen, kıtaya gelen yeni para akışıydı. Abuja forumunda yatırımcılar ve yetkililerden oluşan küçük bir grupla toplantı yapan First Bank Nigeria’nın CEO’su Stephen Olabisi Onasanya ekibinin “fırsatlara hayran kaldığını” söylüyor. “Afrika’ya yatırım için şimdi bu olanaklardan yararlanmazsanız çok geç olabilir.”
     
    Abuja toplantısında konferans salonları ve koridorlardaki iyimserlerle gerçek durum arasındaki kopukluk aşikardı. Nijerya hükümeti Afrika’nın en büyük ekonomisi olarak bir ay önce ilan edilen yeni statüsünü göstermeyi amaçlamıştı. Ancak forumun başlamasından birkaç gün önce radikal İslamcı terör grubu Boko Haram bomba yüklü iki aracı patlatarak, 100 kadar sivilin hayatını kaybetmesine neden olmuştu. Ayrıca grubun bir ay önce Nijerya’nın kuzeyinde 300 kız öğrenciyi kaçırmış olmasının ve hükümetin bu krizi yönetemeyip, eline yüzüne bulaştırmış olmasının yarattığı öfke ve huzursuzluk da vardı. Forumun açılış gününde Abuja’da uçaktan indiğimde, ağır silahlarla donanmış Nijeryalı askerler kente gelen delegelere eskortluk ediyorlardı. Bunlara ek olarak, üç gün boyunca güvenliği sağlaması için yollar binlerce askerle daha doldurulmuştu; bu da pek çok delegenin askerin yöneticileri korumak yerine kaçırılan kız öğrencileri kurtarması gerektiğine dair eleştirilerini yüksek sesle dile getirmesine yol açtı.
     
    Kriz Dünya Ekonomik Forumu misafirleri için kötü bir zamana denk gelse de aynı zamanda yatırımcılara da Afrika’nın büyük vaatlerin yanı sıra büyük sorunlar da içerdiğini hatırlatması açısından önemli bir tabloydu. Kitlesel şiddet ve yolsuzluk skandalları nedeniyle Nijerya’nın para birimi naira bu yıl dolar karşısında değer kaybetti. Ayrıca Orta Afrika Cumhuriyeti ve Güney Sudan’da da durum karışık. Forumdaki bir panelde konuşan Onasanya, “Bugün dünyanın hiçbir yerinde Afrika’da elde ettiğiniz getiriyi elde edemezsiniz. Ama aynı zamanda Afrika’da risk de alırsınız” diyor.
     
    Afrika’da iş yapmaya yönelik diğer sıkıntılar buraya varır varmaz açıkça anlaşılıyor. Nijerya’dan Gana’ya (bölgedeki tek havayolu) uçak bileti alabilmek için Lagos’un sıcağın kavurduğu sokaklarında saatlerce dolaşıp yeterince yerel para birimi aradım -yalnızca bazı ATM’ler çalışıyor ve hepsi de yabancı banka kartlarını kabul etmiyor- ve daha sonra da bu banknot yığınını havayolu ofisine getirmek zorunda kaldım. 21 milyonluk bir şehir olan Lagos’ta şirketlerin anlattıklarına göre, personel evrakları elden ulaştırmak (çünkü posta hizmeti yok) ya da benzin kuyruklarında beklemek için saatlerini harcıyor. Pek çok Afrika kentinde olduğu gibi dizel jeneratörler Lagos’ta her sokakta, her binanın dışında gürültülü bir şekilde çalışıyor; bunun nedeni, elektrik santrallerinin gereken elektriğin çok çok az bir bölümünü karşılaması. Kronik elektrik sıkıntısı imalatla ilgili her tür planı -yeni iş sahaları yaratmak için birinci sıradaki yöntem- sınırlarken, işletme masraflarını da Asya’daki harcamalara göre oldukça yüksek bir noktaya getirip, Afrika’nın daha düşük ücretlerine rağmen dezavantajlı bir konum yaratıyor. Bu sorun da işteki her boyuta uzanıyor. Aile şirketi ülkede 25 KFC şubesine sahip olan Nijeryalı iş adamı Aditya Chellaram, “Nijerya’da KFC’ye dair iddialı hedeflerim var” diyor. “Ancak asıl sorun şu ki, elektriği kendimiz üretmemiz gerektiğinden çok yüksek bir maliyetle karşı karşıya kalıyoruz.”
     
    AVM geliştiricisi Irwın Barkan Vermont’daki evini kapatıp da 2012 yılı başlarında Gana’ya taşındığında hem heyecan verici hem de ürkütücü hikayeler duymuştu. Barkan, Afrika’da fırsat gördüğünü söylediğinde pek çok arkadaşının delirdiğini düşündüğünü söylüyor. Bununla birlikte, Batı Afrika ve özellikle Gana’nın dünyanın en hızlı büyüyen pazarlarından bazılarına sahip olduğunu gösteren verilere güvendiğini söylüyor; “Ayrıca dünyanın geri kalanı o sırada krizdeydi” diyor. Barkan Afrika’daki işleri için New Yorklu emlak geliştiricisi Daniel Rose’un başlıca yatırımcı ve icradan sorumlu olmayan yönetim kurulu başkanı olduğu BGI adlı yeni bir şirket kurdu. Buradaki potansiyel aşikardı. 23 milyon nüfusu olan Gana’da yalnızca bir AVM vardı. Ama aynı zamanda sıkıntılar da aşikardı.
     
    Bu AVM’leri planlama konusunda da büyük zorluklar gündemdeydi. Barkan örneğin, emlak anlaşmalarının nasıl imzalanacağıyla ilgili emlak işinde yıllarca doğru bildiği varsayımları bir kenara atmak zorunda kalmıştı. Gana’nın kabile şefleri toprakların büyük bir bölümünün sahibiydi ve çok azı tapuluydu. Barkan’ın Accra’nın yükselen orta sınıfının yaşadığı banliyölerinde yaklaşık 364 bin metrekarelik bataklık alanı AVM için ideal bir yer olarak belirlemesinin ardından yerli bir kabile şefine kapora olarak 325 dolar ödedi ve sekiz ay sonra da adamın arsa için hiçbir talepte bulunmadığını fark etti. Mallam Junction adlı AVM’nin 2016 yılında 100 kadar mağaza ve üç yıldızlı bir otelle açılması bekleniyor. Gana’da şu anda var olanlardan çok daha büyük bir alışveriş merkezi olacak. Barkan aynı zamanda Gana’nın ikinci en büyük şehri olan Kumasi’de, bir zamanlar Batı Afrika’da çok büyük bir alanda hükümdar olan ve şimdi de dünyanın ikinci büyük altın üretim alanının merkezinde bulunan Ashanti kralıyla beraber bir başka AVM daha geliştiriyor.
     
    Ancak tüm bu umut verici gelişmelere rağmen Barkan’ın iş planlarının ciddi riskler içerdiği de bir gerçek. Batılı hükümetler düzenli demokratik seçimler, şiddetin olmaması ve gelişen iş dünyası nedeniyle Gana’ya olumlu bakıyor. 2009 yılındaki Afrika gezisinde ilk durağı Accra olan Başkan Obama, parlamentoda yaptığı konuşmada Gana’nın genellikle göz ardı edildiğini söylemişti. Ancak yüzde 10’luk enflasyon ve yaklaşık yüzde 10,5 oranındaki cari açık Gana’nın ekonomisini son bir yılda salladı ve para birimi cedi de 2014 yılında dolar karşısında yüzde 20’nin üzerinde kayba uğradı. Bu da ithal ürünleri yani Barkan’ın AVM’lerinin sunacaklarını pek çok Ganalı için ulaşılmaz kılıyor. Haziran ayında yeni ekonomik reformları gündeme getiren Gana Devlet Başkanı Mahama muhalefetin sert tepkisiyle karşı karşıya ve aşırı şişmiş kamu sektörünü küçültmeye çalışıyor. Eurasia Group’un kıdemli Afrika analisti Philippe de Pontet haziran ayında yatırımcılara gönderdiği notta, “Yeni önlemler bütünlüklü bir stratejiye işaret etmiyor” dedi. “Geçici taktikler Gana’yı yakın zamanda ekonomik krizden çıkarmayacak.”
     
    Geniş ofisinde oturan Mahama ise Gana’nın ekonomisinin iyileşme sürecinde insanların sabırlı olması gerektiğini söylüyor. İrlanda’nın bile krizden kurtulmasının dört yılı bulduğunu ifade eden Mahama, “Bütçe açığıyla uğraşmak yıllar sürüyor” diyor. Ancak mevcut sıkıntıya rağmen Mahama’ya göre, ABD’li iş adamları ve diğer Afrika ülkelerinin Gana’ya yatırım yapması akılcı bir iş olacak. Afrika’yı Amerikalı yatırımcılara en iyi şekilde nasıl pazarlayabileceğini sorduğumda, hemen yanıtlıyor: “Para. Kâr elde etmeyeceksek iş neye yarar? Afrika dünyada en hızlı büyüyen orta sınıfa sahip ve gelir düzeyi de arttığından konuta ve kaliteli ürünlere talep söz konusu.”
     
    Barkan sabırlı. Gana’nın mevcut sorunlarını düzenli olarak yükselen bir grafikte sadece “arıza” olarak görüyor. Afrika’ya adım atmasının kariyerinin en doğru kararı olduğundan emin. “Para kazanmayı umuyor muyum? Kesinlikle” diyor Barkan. Yıllardır Avrupalı ve Çinli şirketlerin yaptığı şekilde niçin daha fazla sayıda Amerikalı yöneticinin Afrika’da faaliyetlere başlamadığını soruyor. “Burası 30 yıl önceki Asya” diyor. “Hangi nedenlerden dolayı bilinmez, Amerikalı yatırımcılar Afrika’nın gelecek 30 yılın eylem alanı olacağını anlayan son kişiler oldu.”
     
    Accra’da villadan dönüştürülmüş ofisinde oturan Barkan, kabilelerin kendisini ve yönetim kurulu başkanı Rose’u “geliştirme şefler”i olarak ilan ettikleri törende, geleneksel Gana kıyafetleri içinde çekilmiş fotoğraflarını gösteriyor. Konuşmayı seven ve sosyal birisi olan Barkan yeni hayatına atılıp, diplomatlarla ve devlet başkanıyla da tanışmaya başladı. “60 yaşıma kadar hayatım ABD’de geçti” diyor Barkan. “Eğer birisi bana beş yıl önce Afrika’da yaşayacağımı söyleseydi, ‘kafan iyi mi?’ derdim. Beni bundan daha mutlu eden ya da şaşırtan bir şey olamaz.” Eğer Afrika gerçekten vaat ettiklerini sunarsa, Barkan’ın yanına yakında daha başka yatırımcıların ekleneceği kesin.