Ekranlarda Kral Kaybederse, Kırmızı Oda, Çukur veya Hudutsuz Sevda gibi yapımlardaki rolleriyle tanıdığımız Yaşar Gündem, aynı zamanda sahneyi kurumsal dünyaya taşıyor. CEO’lara anda kalmayı, dinlemeyi ve dikkat etmeyi öğretiyor. Onun hikayesi, sanatın ekonomideki görünmeyen gücünü yeniden hatırlatıyor.
Büyük bir toplantı salonu. Farklı sektörlerden 35 üst düzey yönetici, Yaşar Gündem’in karşısında.
İlk kural basit; kimlikler ve kartvizitler kapıda kalacak.
Yaşar Gündem, birine “sen berbersin,” diğerine “Sen tezgahtar,” diyor. Başta tereddüt var; kısa sürede buzlar çözülüyor.
Bu, sıradan bir “wellness” oturumu değil; hiyerarşiyi yumuşatan, dikkat ve dinleme çerçevesi kuran bir atölye.
Bu uygulama, yöneticilere anda kalmayı, iletişimi ve takım içindeki eşitliği deneyimle öğretiyor. Yöntemi, performans sanatını kurumsal öğrenmeyle buluşturan pratik bir model olarak dikkat çekiyor.

Kurumsal dünyaya satılan yalın hizmet
Yaşar Gündem’in “Business Tiyatro Grubu” yalnızca farkındalık sunmuyor. Liderlere yönelik bir dönüşüm programı uyguluyor.
Sürekli “başarmak zorunda” hissedenlere satış hedeflerinin ve görev tanımlarının ötesinde bir alan açıyor.
Katılımcıları, iş kimliklerinden arındırıp başa döndürüyor ve oradan hareketle daha etkili iletişim kurmalarını sağlıyor.
Şimdilerde bu modeli yeniden canlandırmaya hazırlanıyor.
Önceki sahne gelirlerini “Kız Çocukları Okusun” kampanyasına yönlendirirken, yeni atölyede de benzer bir toplumsal katkı yaratma arayışında.
Bu kez hedef, sanatın hem bireysel farkındalığa hem de kolektif iyiliğe dokunduğu sürdürülebilir bir alan kurmak.
Sektör hızlı tüketim odaklı
Dizi endüstrisini seri üretime benzetiyor. Duygudan arınmış, hızlı tüketim odaklı işler…
Başarı ölçütü çoğu zaman takipçi sayısı ve görünürlük olunca, yetenek geri planda kalıyor.
Oyunculuğu bir “zanaat” olarak görüyor. Yani sabır, tekrar ve emeğe dayalı bir ustalık alanı. Ancak bugünkü sistemde bu emeğin yerini popülerlik ve izlenme sayısı almış durumda.
O da bu dönüşümü, sanatın ruhunu zedeleyen bir piyasa alışkanlığı olarak sorguluyor.
“Bir rolü kimin oynadığı değil, kaç kişiye ulaştığı konuşuluyor,” diyor.
Bu cümle, aynı emeği veren oyuncular arasındaki gelir farkını ve sistemdeki adaletsiz bölüşümü öne çıkarıyor.
Bir sahnenin bittiği yerde diğeri başlar
Yaşar Gündem’in yaşamında krizler, durak değil yön arayışlarının başlangıcı.
İzmir’de büyük heyecanla kurduğu kültür merkezi kapanınca, enerjisini yeni bir sahneye yöneltmiş.
Avustralya’da kurduğu ilişkilerle tiyatrosunu farklı bir coğrafyada ifade etme olanağı bulmuş. O dönemi, üretmenin yeni yollarını aradığı bir evre olarak tanımlıyor.
“Devam ettim,” diyor, “ama bu kez daha sade, daha içten bir yerden.”
Onun için bu süreç sahneye çıkmanın ötesinde; üretmenin ve paylaşmanın başka biçimlerini keşfetmek anlamına geliyor.
Bu yaklaşım, zorluklar karşısında yaratıcılığın ve kararlılığın gerçek sermaye olduğunu hatırlatıyor.
Krizde adaptasyon ve finansal disiplin
Pandemide sahneler kapandığında da sessiz kalmıyor.
“TIR Tiyatrosu” ile performansı sokağa taşıyor. Balkonlardaki izleyicilere oyun götürüyor. Aynı dönemde çevrim içi kısa performanslar hazırlayarak dijital bir izleyici ağı oluşturuyor.
Bu girişim, sanatsal bir üretim kadar, aynı zamanda yeni bir açılım anlamına geliyor.
Duygusal hayallerini ekonomik gerçeklikle dengeleyen bir tutum benimsiyor. Yeni bir mekan açma teklifleri gibi fırsatları, sürdürülebilirlik ve mali yük analizleriyle değerlendiriyor.
Onun için sanat, sahnede olduğu kadar; planlamada, bütçede ve öngörüde de bir denge kurma biçimi.
CEO atölyeleri ve toplumsal fayda
Sahneden elde ettiği kazanımı anlamla bütünleştiriyor.
CEO atölyeleri, katılımcılara performans yoluyla empati ve dikkat kazandırırken, sahnelenen oyunlardan elde edilen gelirler sosyal sorumluluk projelerine aktarılıyor.
Sanat, gelir üretmenin ötesine geçip toplumsal faydaya dönüyor. Bu model, kültür üretiminin ekonomik birimlerini yeniden tanımlıyor.
Finansal getiri kadar sosyal etki de başarı ölçütü haline geliyor.
Onun işi, sadece sahne yapmak değil; sahne aracılığıyla dönüşüm üretmek.
Zanaatkârın ekonomisi, dayanıklılığın manifestosu
Yaşar Gündem’in hikayesi, parlamayı değil, üretmeyi merkezine alan bir zanaatkârın yolculuğu.
Başarısı; değişen koşullara uyum sağlarken değer yaratmayı, emeğiyle sürdürülebilir bir denge kurabilmesinde yatıyor.
Sanatıyla var olan biri olarak, üretkenliği ekonomik bilinçle, toplumsal duyarlılığı kişisel istikrarla birleştiriyor. Duruşu, günümüz ekonomisinde giderek daha fazla önem kazanan bir kavrayışa işaret ediyor.
Gerçek başarının, süreklilikte, kalıcılıkta ve anlam üretme gücünde saklı olduğunu hatırlatıyor.
Bu yüzden onun hikayesi, görünür olmaktan çok, kalıcı iz bırakmanın ekonomisini anlatıyor.

