Gastronomi Şehirleri Gerçekten Kazanıyor mu?

By Fortune Türkiye

Son yıllarda şehirlerin festival sayısı hızla artıyor. Türkiye’nin önde gelen yeme-içme yazarlarından Sermet Severöz’e göre rekabet mutfaklarda yaşanıyor; başarı ise hikâyeyi doğru anlatabilmekten geçiyor.

Adana’da sabah güneşiyle başlayan bir festival kalabalığı var. Aslında baktığım Türkiye’de yeni bir ekonominin fotoğrafı. Şehirler artık mutfaklarıyla yarışıyor. Yarışta kazananlar mutfaklar kadar, hikâyesini doğru anlatan şehirler oluyor.

Her şehrin bir festivali var

Dokuzuncusu düzenlenen Adana Lezzet Festivali’nde kalabalığın arasından yürürken aklımdaki soruyu tekrar ediyorum:

“Bu festivaller gerçekten ekonomik değer yaratıyor mu?”

Her köşe afişlerle doluydu, her mekân tıklım tıklımdı. Fakat sokaklardaki canlılığın kasalara nasıl yansıdığını kimse tam bilmiyor gibiydi.

Bu düşüncelerle yürürken karşıma çıkan isim, sorunun cevabını yıllardır sahada gözlemleyen biriydi: Sermet Severöz.

Severöz, TAV Havalimanları’ndan emekli bir iletişimci, aynı zamanda Türkiye’nin önde gelen yeme-içme yazarlarından.

“Ben Adana’yı koşulsuz severim,” dedi.

Ardından devam etti: “Artık her şehir kendi gastronomi festivalini yapıyor; bu da ilginin ne kadar arttığını gösterir.”

Aradığım sorunun cevabının Sermet Severöz’de olduğunu anlamıştım.

Sermet Severöz

Ziyaretçiyle bağ güçlü olmalı

Severöz’ün en net tespiti şu: Festivallerin yaygınlaşması olumlu. Bir o kadar ziyaretçilerle bağın güçlü olması da önemli.

“Biz gazeteciler, şefler, davetliler bir aradayız; ziyaretçilerle de aynı masada olabilmek kıymetli,” diyor.

Festivalleri, şeflerle ziyaretçilerin aynı masada buluştuğu; lezzetin sohbetle, deneyimin paylaşımla çoğaldığı bir ortam olarak değerlendiriyor.

Söz konusu yaklaşım, şehir ekonomisinin canlı kalmasını sağlarken ekonominin de merkezinde duruyor.

Bir festivalin kalıcı etkisi, insanların bir araya gelip paylaşımda bulunabildiği anda ortaya çıkıyor. Adana’da aynı sofrayı paylaşmak, hem yerel üreticiye hem de şehrin markasına yatırım anlamına geliyor.

Yeni deneyim ekonomisi

Bugünün gastronomi ziyaretçisi artık sadece tat aramıyor; dokunmak, tanışmak, paylaşmak istiyor. Deneyim, paranın satın aldığı en değerli şey haline geldi. Severöz’ün “panelden çok, temas” vurgusu bu yüzden önemli. İnsanlar artık konuşmalardan ziyade anıları hatırlıyor.

Avrupa’daki Oktoberfest ya da Fransız bağbozumları modelin en bilinen örnekleri. Orada hem ziyaretçiler hem üretici, şef ve diğer katılımcılar aynı masada. Türkiye’nin sıcak yapısı bu birlikteliği kurmak için fazlasıyla elverişli. Üstelik Anadolu’nun misafirperverlik geleneği, böylesi paylaşımları doğallaştıran güçlü bir miras barındırıyor.

Samimiyet kazandırıyor

Sermet Severöz’e göre Adana, gastronomi alanında öne çıkan şehirlerden.

“Adana kebabıyla olduğu kadar, bir kimlikle de anılıyor” diyor.

Portakal Çiçeği Festivali’nden Lezzet Festivali’ne uzanan etkinlikler, Adana’nın enerjisini ve paylaşım kültürünü gösteriyor. Ona göre Adana’nın özelliği, gösterişte değil, samimiyetinde; işte bu yüzden de ilham verici bir örnek oluşturuyor.

Samimiyet, şehrin ekonomisine de yansıyor. Otel doluluk oranlarındaki artış, yerel üretici markalaşmasının daha fazla öne çıkması, esnafın kazancını büyüten etkenler. Ancak uzun vadeli başarı, festival ruhunu yılın geneline yayabilecek turizm modeline dönüştürmekten geçiyor.

Tanıtım şehrin dışına da taşmalı

Adana’da festival haftası boyunca şehrin dört bir yanı afişlerle, renkli tabelalarla doluyor; kent adeta bir açık hava sahnesine dönüşüyor. Sermet Severöz, bu enerjinin diğer şehirlere de taşınması gerektiğini söylüyor. Ona göre Adana’nın sahip olduğu coşku, İstanbul’da ya da Ankara’da da hissedildiğinde tanıtımın gerçek gücü ortaya çıkar.

Şehrin lezzetini sınırların ötesine taşıyan adımlar, gastronomi turizminin kalıcı bir değere dönüşmesinin de anahtarı oluyor.

Bugün dünya gastronomi turizminin büyüklüğü 1,1 trilyon doları geçti. Türkiye’nin pastadan aldığı pay hâlâ sınırlı. Ancak Adana, Hatay, Gaziantep gibi markalaşabilen şehirler trendin öncüleri konumunda.

Yeter ki hikaye, tabaktaki lezzet kadar güçlü kurulsun.

Paylaştıkça büyüyen festival

Festivaller, üreticiyle tüketiciyi, şehirle ziyaretçiyi aynı zeminde buluşturduğunda ekonomik etki katlanarak büyüyor. Klasik turizm modelinden farklı olarak “ortak üretim” yaratıyor. Kadın kooperatiflerinin, genç girişimcilerin, yerel markaların sürece dahil olması, etkinliği bir gösteriden çok kalkınma aracına dönüştürüyor.

Sermet Severöz’ün bir cümlesi bu tabloyu özetliyor: “Köfte ekmek paralı olmasın, herkes tatsın.”

O cümlenin altında aslında yeni bir ekonomik anlayış yatıyor. Paylaştıkça büyüyen bir festival ekonomisi.

Şehrin kazancı masada ölçülür

Adana’daki kalabalık akşamüstü yavaş yavaş dağılırken, aklımda yine aynı soru vardı:

Gastronomi şehirleri gerçekten kazanıyor mu?

Sermet Severöz’ün sözleri sorunun yanıtını belki de en sade hâliyle anlatıyordu:

“Kazanmak, ziyaretçinin o masada oturmasından geçiyor.”

Belki de Türkiye’nin yeni yerel kalkınma modeli tam da burada şekilleniyor. Bir kebapla başlayan hikâye, doğru anlatıldığında bir şehrin ortak gururuna dönüşüyor.

Gerçek kazanç ise rakamlardan önce, o masalarda paylaşılan gülümsemede geçiyor.

BENZER MAKALELER

SON MAKALELER

Loading...