Daralan ekonomide on günde bir şube… Kulağa zor gibi geliyor. Ama 1401 bunu yapıyor. Peki ama nasıl?
Gelen mesaj sinyali üzerine telefonuma baktım. Optimist Group Ajans’tan Merve Yedekçi akşam için bir davet göndermişti:
Çubuklu’da denizin kıyısındaki 1401 Food & Drink.
Mekânın adına gözüm takılı kaldı: 1401
Ne bir adres, ne bir sokak numarası… Neden 1401?
O an aklımdan geçen şuydu: Bir marka, ismini bir sayıdan aldığında ne anlatmak ister?
Cevabını ancak gittiğimde öğrenebilecektim.
Çubuklu 1401’deyim.
Girişte sohbet ettiğim Optimist Group Ajans Başkanı Feyzan Ersinan, “1401 kahveye yeni bir boyut kattı” dedi. Cevabın izlerini sezinliyordum. Ama bunun ne manaya geldiğini anlamak için yetmezdi.
Yanıtın menüde yazılı olmadığını da biliyordum. Ama önce masadaki sohbete kulak vermek gerekiyordu.
Üç ayrı dünya aynı masada olursa
Yanımda Yapı Kredi Medya İlişkileri ve Kurumsal İtibar Yönetimi Müdürü Öykü Baloğlu vardı.
Hemen karşıda ekonomist Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu,
Onun yanında ise Reysaş Yönetim Kurulu Başkanı Durmuş Döven.
Aynı sofrada banka, lojistik ve akademinin buluştuğu bir tablo.
Konu doğal olarak ekonomiye geldi.
Daralan talep, küresel dalgalanmalar, şirketlerin borçluluk yapısı… Masada herkes kendi penceresinden değerlendirme yapıyordu.
Fonda DJ David Şaboy’un ritmi yükselirken, denizin kıyısındaki bu sohbette farklı sesler birbirine karışıyordu.
Kiminin aklında faiz politikaları vardı, kiminin gündeminde lojistik yatırımlar.
Ama herkesin üzerinde uzlaştığı tek nokta, ekonominin kolay bir dönemden geçmediğiydi.
Nasıl büyüyor?
Tam da bu yüzden, aklımdaki merak daha da büyüdü:
“Böylesi bir ortamda 1401 nasıl oluyor da hızla büyüyebiliyor?”
Cevabı masadaki sohbetlerde bulmam mümkün değildi. Gözüm ister istemez mekânın içine kayıyordu.
Canlı bitkilerle dolu masalar, duvarlarda kahve çekirdeği desenleri, temiz ve ferah bir düzen…
Bir marka burada yalnızca kahve satmıyor, başka bir şey anlatıyordu.
Bunu öğrenmek için doğrudan kurucusuna kulak vermek gerekiyordu.: Bülent Özgür Kılıç.
İlk kahveyi kim içti?
Kafamı kurcalayan soruyu sordum.
“1401 kahvenin doğum yılıdır. Kahve 1400’lü yıllarda Yemen’den dünyaya açılıyor. Biz de bunu milat olarak aldık.”
Bir de logodaki keçiyi gösterdi:
“Efsaneye göre Kaldi adında bir çoban keçilerinin bir çalıdan yedikten sonra sabaha kadar zıpladığını fark etmiş. O da çalının kırmızı meyvelerini keşişe götürmüş. Keşiş meyveleri ateşe atınca kavrulan çekirdeklerin hoş kokusu ilgisini çekmiş. Öğütüp sıcak suyla karıştırmış ve ilk kahve böylece içilmiş.”
İlk kahveyi içeni öğrenmiştim. Peki ama böylesi köklü bir hikâyeden bugüne nasıl gelinmişti?

Tuzla Marina’dan Çubuklu’ya
Bülent Özgür Kılıç gülümsedi:
“2015’te Tuzla Marina’da ilk restoranı açtık. Aslında işi bilmediğimizden bayiliklerle yürümeyi düşündük ama iş üzerimize öylece yapıştı… İki ay sonra bir daha, sonra bir daha… Beş ayın sonunda üç şubemiz vardı.”
Hobiyle başlayan iş zamanla profesyonel bir organizasyona dönüşmüş. Geçen yıl aralık ayında dört olan şube sayısı bugün 29’a ve çalışan sayısı da 750’ye ulaşmış.
Ardından o cümle geldi:
“Şimdilerde neredeyse her on günde bir şube açıyoruz.”
Alışkanlıklar sürüyorsa
Ekonomi küçülmeden bahsederken, onların büyümesi dikkat çekiciydi. Bülent Özgür Kılıç’ın yüzündeki ifade, bu soruyu daha önce de duymuş birinin rahatlığına sahipti.
Ben ise başka bir şey düşünüyordum: “Herkes frene basarken onlar neden gaza basıyor?”
Cevabı netti: “İnsanlar kahveden vazgeçmiyor, biz de bu dönemi fırsat görüyoruz.”
Ekonomik sıkışıklık onlar için engel değil, hızlanma sebebiydi. O an fark ettim ki mesele yalnızca kahve satmak değil, alışkanlıkların en zor dönemlerde bile sürmesiydi.
Yatırımcıya açık kapı
Büyümenin ardındaki modeli soruyorum.
“Üç çeşit modelimiz var,” diyor.
“Birincisi tamamen bizim yatırımımızla açılan şubeler. İkincisi melek yatırımcı modeli. Sınırlı parası olanı yüreklendiriyor ve ortak oluyoruz. Üçüncüsü ise bayilik.”
Bu yaklaşım, hem farklı sermaye düzeylerine hitap ediyor hem de zincirin hızlı büyümesini mümkün kılıyordu. Yatırımcı için düşük risk, marka içinse genişleme imkânı sağlayan bir sistemdi.
Kılıç, markanın tek tip bir zincir olmadığını özellikle belirtiyor.
“Bizim iki konseptimiz var,”
Coffee şubeleri, kahve ve fırın ürünleriyle günlük tempoya hitap ediyor.
Food & Drink ise Çubuklu’daki gibi akşam yemeği gibi daha geniş bir deneyim sunuyor.
Hedefte yurt dışı da var
Türkiye’de hızla büyüyen 1401, aynı zamanda sınır ötesine de bakıyor.
Kılıç, “1 Kasım’da Düsseldorf’ta açıyoruz, ardından Berlin ve Köln gelecek,” diyor.
Hollanda için master franchise anlaşması imzalanmış, Londra’da partnerlik, Dubai’de görüşmeler sürüyor.
Deniz kıyısında başlayan yolculuk, Avrupa’nın kalbine uzanıyor.
“Biz sadece kahve satmıyoruz, eğlenceli bir markayız,” diyerek ekliyor.
Workshoplar, DJ performansları ve sürprizlerle kahve mekânını bir deneyime dönüştürdüklerinden bahsediyor.
Hızlı büyümenin sırrı ne?
Zaman ilerlerken başta aklımdaki soruya geri döndüm:
“Büyümeyen ekonomide 10 günde bir şube açmanın sırrı ne?”
Belki tek bir cevabı yoktu. Ama Kılıç’ın anlattıkları gösteriyordu ki bu sırrın içinde sosyalleşme ihtiyacını yakalamak, yatırımcıyı cesaretlendirmek ve sürekli yenilik vardı.
Geriye kalan ise kahvenin kendisi:
1401’in her fincanında saklı o kokuyu takip etmek.