Papa’nın Kasım ayında İznik’e yapması planlanan ziyareti yaklaşırken, Bursa da uluslararası vitrine hazırlanıyor. Eylül ayında düzenlenecek 4. Uluslararası Gastronomi Festivali öncesinde Bursa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Yıldız’la bir araya geldik. Unutulmaya yüz tutmuş tariflerin yeniden canlandırılmasından gastronomi yoluyla kültürel tanıtıma uzanan sohbette Mehmet Yıldız, kentin hem yerel kimliğini koruma hem de küresel ölçekte görünürlük kazanma hedefini anlattı. – Zeynep Aktaş
Kasım ayında gerçekleşmesi planlanan Papa’nın İznik ziyareti, bölgenin tarihsel ve kültürel mirasını yeniden uluslararası vitrine taşıma potansiyeli taşıyor. Bursa ise bu sürece, kendi zengin geleneksel tariflerini merkezine alan bir başka etkinlikle eşlik ediyor. Eylül ayında düzenlenecek 4. Uluslararası Bursa Gastronomi Festivali öncesinde görüştüğümüz Bursa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Yıldız, bu çakışmayı bir fırsat olarak gördüklerini ve şehrin sadece geçmişiyle değil, yeniden yorumlanan mutfağıyla da görünür olmak istediklerini belirtiyor.
Mehmet Bey, festival yaklaşıyor. Ne hissediyorsunuz?
Oldukça heyecan verici. Festivalin sahne arkasında uzun süredir çalışan bir ekibiz ve bugün artık insanlara dokunduğunu görmek güzel. Tarifler, ürünler, anlatılar bir araya gelince ortaya samimi bir atmosfer çıkıyor. Tam da istediğimiz şey bu.
Mutfak temalı bir festival sizin açınızdan neden önemli?
Çünkü mutfak, bu şehrin kimliğini anlatmanın en doğal yollarından biri. Bursa’nın tarihsel katmanlarını, kültürel birikimini ve mevsimsel zenginliğini sofrada buluşturabiliyoruz. Bu kenti sadece geçmişiyle değil, yaşattığı tatlarla da tanıtmak istiyoruz.
Festivalin temeli bu fikir miydi?
Evet. Dört yıl önce bu fikrin tohumu atıldı. Bizim dönemimizde bu ikinci festival. Amacımız yerel tarifleri gün yüzüne çıkarmak, geçmişle bağ kurmak ve bunu bugünün diliyle yeniden anlatmak. Çünkü biliyoruz ki Bursa’nın mutfağı kadar anlatacak hikâyesi de var.
Bugün dönüp baktığınızda, bu fikir istediğiniz yere evrildi mi?
Her yıl üstüne biraz daha koyuyoruz diyebilirim. Geçen yıl yaklaşık 600 bin kişi katıldı. Bu bizim için sadece sayısal değil, yapısal bir dönüşüme de işaret ediyor. Üretici, şef, esnaf, turist… herkes bu yapının bir parçası.
Katılımı artırmak için ne gibi değişiklikler var bu yıl?
Geçen yıl sahada gördüğümüz eksikleri not ettik. Bu yıl hem içeriği genişlettik hem de katılımcılarla daha fazla etkileşim kuracak alanlar oluşturmaya çalıştık. Tadım noktalarını çoğalttık, atölyeleri artırdık, şeflerle ziyaretçileri doğrudan buluşturacak etkinlikler koyduk. Yani sadece izlenen değil, içine girilen bir festival olsun istedik.
Festival sadece yerel halka mı hitap ediyor?
Hayır. Bursa, İstanbul’a sadece bir saat mesafede. Bu da kenti, özellikle hafta sonları için kolay ulaşılabilir ve cazip bir rota haline getiriyor. Nitekim ziyaretçilerimizin önemli bir kısmı İstanbul’dan geliyor.
İçerikte neler var bu sene?
Yemek atölyeleri, tadım noktaları, şef sunumları, panel ve söyleşiler… Ama biz bu etkinlikleri bir şov gibi değil, bir kültür aktarımı gibi kurguluyoruz. Katılımcının sadece izleyici değil, parçası olmasını önemsiyoruz.
Şeflerle nasıl bir iş birliği yapıyorsunuz?
Yerelden ulusala geniş bir çerçeve oluşturduk. Hem Bursa’dan hem de Türkiye’nin dört bir yanından değerli şeflerle çalışıyoruz. Aynı zamanda turizm paydaşları, akademisyenler ve yerel üreticilerle bu ağı destekliyoruz.
Festivalin en çok hangi yönü sizi heyecanlandırıyor?
Geri dönüşler. İnsanların sadece bir tat değil, bir duygu aldığını fark ettiğimiz anlar. Mesela biri gelip “Ben bu yemeği anneannemden hatırlıyorum” dediğinde, işte o zaman ne yaptığımızı daha iyi anlıyoruz.
Bu noktada geleneksel tariflerin yeniden gündeme gelmesi önemli mi?
Kesinlikle. Yalnızca nostalji için değil, kültürel devamlılık için önemli. Mesela artık pek yapılmayan düğün yemekleri, yöresel tencere yemekleri var. Bunları tarifleriyle, pişirme yöntemleriyle yaşatmak istiyoruz.
Peki mutfağı geleceğe nasıl taşıyorsunuz?
Bir yandan geçmişi görünür kılıyoruz, bir yandan da genç kuşaklara bugünün teknikleriyle bu mutfağı anlatıyoruz. Füzyon dokunuşlar, modern sunumlar ama temelde geleneksel birikim… Bu dengeyi kurmak önemli.
Festivalin tanıtıma etkisi ne düzeyde?
Bursa sadece sanayi kenti değil, bunu artık herkes görmeli. Festival vesilesiyle medyada, sosyal platformlarda çok daha fazla görünür oluyoruz. Bu da turizme ve kentin marka değerine katkı sağlıyor.
Festivali bu yıl daha da anlamlı kılacak bir gelişme var mı?
Evet. Kasım ayında gerçekleşmesi planlanan Papa’nın İznik ziyareti, bölgenin tarihsel ve kültürel önemini uluslararası kamuoyunun gündemine taşıyacak. Bu, sadece İznik için değil, bütün olarak Bursa için de önemli bir fırsat. Çünkü böyle bir dönemde şehrin gastronomi ve kültür alanındaki birikimini ortaya koyması, tanıtım açısından etkisini artırıyor. Biz de bu çakışmayı, değerlendirilmesi gereken bir imkân olarak görüyoruz.
Ziyaret kesinleşti mi?
Henüz resmî açıklama yapılmadı ama 26–30 Kasım tarihleri arasında Papa’nın Türkiye’ye geleceği ve İznik’in de ziyaret noktalarından biri olacağı öngörülüyor.
Bursa bu sürecin neresinde?
Bursa Büyükşehir Belediyesi olarak hem Kültür ve Turizm Bakanlığı hem de Dışişleri Bakanlığı ile koordinasyon hâlindeyiz. İznik’i bir inanç turizmi destinasyonu olarak tanıtmak için çalışıyoruz.
Festivalle bu gelişmenin çakışması programlı mıydı?
Hayır değil ama böyle bir eşzamanlılığı da değerlendirmek istiyoruz. Gastronomi ve tarih aynı cümlede buluşabiliyorsa, etkisi çok daha güçlü oluyor.
Bir tabak yemekle anlatmak gerçekten mümkün mü sizce?
Evet. Çünkü yemek çok açık, doğrudan bir dil. Siyasetle değil; lezzetle, gelenekle, anlatıyla tanıtım yapmak daha kalıcı oluyor. Bursa’nın bir tabakta ne söylediğini göstermek istiyoruz.
Son sorum… Festival bittiğinde geriye ne kalmasını umuyorsunuz?
Hatıra. Damakta, akılda ve hafızada bir iz bırakmasını istiyoruz. İnsanlar dönerken sadece “güzel yemekler yedik” demesin, “Bursa’yı hissettik” desin.