Global ekonomi toparlanmaya çalışırken lokomotif durumundaki ABD ve AB ekonomilerinde enflasyonun yüksek seyri ve faiz artış beklentisi, karamsar bir tablo oluşturuyor. ANAHİD HAZARYAN
Dünya 2020 yılında, pandemiyle beraber olağanüstü bir süreçten geçti; hayat adeta durma noktasına geldi. Aşıların uygulanmaya başlamasıyla beraber bir toparlanma ve normalleşme başlasa da, post pandemi döne- minde bu kez de özellikle ekonomide uzun süreli olmasından endişe duyulan sarsıntılarla mücadele etmek gerekiyor. Ayrıca şunu da not etmek gerekir ki, pandeminin pik dönemi geçmiş olsa bile, hâlâ süregelen dalgalar tam bir rahatlamanın önünde engel oluşturuyor.
Pandeminin küresel ekonomide yarattığı bir numaralı sorun, enflasyon. Enflasyon gelişmekte olan ülkelerde az çok kanıksanmış olabilir ancak gelişmiş ülkelerin lügatında pek fazla yer almayan bir tanım.
Deutsche Bank’ın Alman-Türk Sanayi ve Ticaret Odası’nın girişimiyle İstanbul’da finans dünyası için düzenlediği ve “2022 Yılı Global, Gelişmekte Olan Ülkeler ve Türkiye Ekonomik Görünümü” raporunu tanıttığı toplantıda da, enflasyon sadece bu yıl değil önümüzdeki yıllarda da ekonomi üzerinde etkisini koruyacak bir risk olarak tanımlandı.
Raporu açıklayan Deutsche Bank Ortadoğu ve Doğu Avrupa Araştırma Direktörü Christian Wietoska, COVID-19 sonrası ekonomik toparlanma için merkez bankalarının piyasalara yeterli miktarda para sağladığını, ülkeleri de buna hızlı tepki verdiğini ve büyüme rakamlarında bir düzelme olduğunu belirtti. Ancak buna rağmen görünümün iç açıcı olmadığına dikkat çekerek, enflasyondaki artışın küresel ekonomik büyüme açısından hayal kırıklığı yarattığını ifade etti.
Nitekim IMF ekim ayındaki raporunda 2021 yılı küresel ekonomik büyüme tahminini 0,1 puan aşağıya doğru revize edip, yüzde 5,9’a çekti.
Enflasyonun nedeni ise hem artan enerji ve gıda fiyatları hem de arz ve deniz taşımacılığındaki aksamalar, limanlarda bekleyen konteynerlerden kaynaklanan tedarikteki sıkıntıdan dolayı talebin yeterince karşılanamaması. Kısacası, talep patlamasıyla ortaya çıkan klasik anlamda bir enflasyon artışıyla değil, arzın yetersizliğinin tetiklediği bir enflasyon olgusuyla karşı karşıyayız. Ayrıca faizlerin aşırı düşük olması sonucunda yüksek talebin konut fiyatlarını yukarı doğru çekmesi de enflasyonu tetikleyen nedenlerden biri.
Christian Wietoska, hükümetler ve merkez bankalarının enflasyonun geçici olduğu, yapısal olmadığını düşündüklerini ancak bu konuda genel hissin aksi yöne işaret ettiğini, yukarı doğru bir beklentinin gözlemlendiğini kaydetti.
Enflasyonun ciddi bir tehdit oluşturduğunun en somut örneği ise, ABD’de TÜFE’nin ekim ayında yüzde 6,2 oranında artarak son 30 yılın en yüksek değerine ulaşmış olması. Deutsche Bank’ın tahminine göre, ABD’de sistem içinde yüksek miktardaki para, yüksek talep ve düşük arzın etkisiyle gelecek iki, üç yılda enflasyon yüzde 3’ün üzerinde seyredecek. Bu durumda da, FED’in önümüzdeki yıl faizleri artırmak zorunda kalacağı düşünülüyor. ABD’de faiz artırımının normalde 2023 yılında olması bekleniyordu ancak bu sıra dışı gelişmelerin etkisiyle faiz artışının 2022 yılı sonları- na doğru gündeme gelmesi öngörülüyor.
Tabii bu da kaçınılmaz olarak, piyasalardaki likidite bolluğunu azaltarak, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde para akışını zayıflatan olumsuz bir tablo oluşturacak.
Öte yandan, enflasyona paralel stagflasyon beklentisi de var. Burada bir parantez açarsak, 2008’deki mali krizi öngören ve bundan dolayı “kriz kahini” olarak da adlandırılan Nouriel Roubini’nin, aşırı yüksek borç ve aşırı düşük faiz oranlarıyla beraber küresel arz üzerindeki baskının gelişmiş Batı ekonomilerinde düşük büyüme ve yüksek enflasyonla birleşerek stagflasyon yaratacağına dikkat çektiğini hatırlatalım.
AVRUPA EKONOMISININ AVANTAJI, HIZMET SEKTÖRÜ
Deutsche Bank Avrupa için de enflasyon unsuruna dikkat çekiyor ancak yine de ABD’ye kıyasla
bu kıtada enflasyonun ana tetikleyicilerinin o kadar güçlü olmadığı görüşünde. Bununla birlikte, Avrupa’da da enflasyonun bir süre devam etmesi bekleniyor. Deutsche Bank’ın Avrupa’da 2021 yılı enflas- yon tahmini yüzde 2,3-2,4 arası. Bu da beklentilerin üzerinde ve muhtemelen Avrupa Merkez Bankası’nın harekete geçmesine neden olacak.
Avrupa’da şu anda hizmet sektörü, ekonomik büyümenin itici gücü. Deutsche Bank, şu anki yüzde 4,9’luk ekonomik büyümenin 2022’de yüzde 4’e gerileyeceği tahminiyle, yüzde 4’ün üzerinde büyüme bekleyen resmi kurumlara göre daha kötümser bakıyor. Banka, enflasyonun yükselmesiyle ekonomik gerileme ihtimalinin de artacağına inanıyor.
ASYA’DAN SEVKIYAT GECIKMESI TÜRKIYE’YE YARAYABILIR
Deutsche Bank CEEMA Yöneticisi Christian Wietoska, Türkiye’nin son üç yılda büyüme sorunu yaşamadığını, diğer gelişmekte olan ekonomilere göre daha güçlü bir performans sergilediğini kaydediyor.
2022 yılında da yüzde 4’lük bir ekonomik büyüme bekleniyor ancak Deutsche Bank’a göre, yüksek enflasyon ve TL’nin değer kaybetmesi olumsuz bir tablo oluşturuyor. Özellikle gıda fiyatlarında yüksek orandaki artış hem çekirdek enflasyonu hem de hissedilen enflasyonu tetikliyor.
Deustche Bank bu yıl sonu için yüzde 21,5, 2022 yılı sonunda da yüzde 19 enflasyon tahmininde bulunuyor. Banka’ya göre, sür- dürülebilir kalkınma yerine inşaat ve tüketime odaklı hızlı bir ekonomik kalkınma modeli Türkiye’de enf- lasyonu tetikliyor. Ayrıca, FED’in faiz artırımına yönelmesi halinde uluslara- rası piyasalarda likiditenin azalması da Türk Lirası üzerinde ekstra bir baskı unsuru oluşturacak.
Öte yandan, Türkiye açısından pozitif olan ise, 125 milyar dolarlık döviz rezervinin tampon etki oluşturması. Bu, para birimini stabilize edebilecek bir backup. Bir diğer avantaj ise ihracat geliri. TL’nin düşük değeri ihracatta artış sağlıyor. Halen ihracat 200 milyar dolar civarında ve Christian Wietoska’ya göre, Asya’dan nakliyatın gecikmesi üretim ve dolayısıyla lojistiği Türkiye’ye kaydırarak, ülkeye avantaj sağlayabilir. Böyle bir durumda önümüzdeki iki, üç yılda ihracat 250-300 milyar dolara çıkabilir. Ayrıca, Türkiye’nin önemli bir gelir kalemi olan turizm de bu yıl İngiltere gibi ül- kelerin seyahat yasaklarını tam kaldırmaması nedeniyle, güçlü bir büyüme gerçekleştiremedi. Ancak 2022’de sınırların tamamen açılması halinde, artan turizm gelirleri pozitif bir etki yaratabilecek.