İyi yaşama giden yol sürdürülebilirlikten geçiyor

0
144

DÜNYA ARTIK TEKNOLOJİNİN etkisiyle, hemen hemen her alanda çok hızlı bir işleyişe tanık oluyor. Bu hız özellikle de iş dünyasını çok daha rekabetçi bir çizgiye çekiyor.  Ayakta kalabilmek, sahneden silinmemek için hem inovatif olmak hem de uzun vadeli düşünebilmek gerekiyor. Bu inovasyon ve uzun vadeliliğin katalizörü ise yakın zamanın popüler kavramı olan sürdürülebilir bir perspektif. Şirketlerin markalaşmayı ve kârlılığı sağlayabilmeleri için bütüncül düşünmeleri, çevre ve sosyal yaşamı kucaklayıcı bir anlayışa sahip olmaları şart.  Sürdürülebilir iş anlayışı çevreyi, toplumu kucaklayıcı bir yaklaşımla üretim, pazarlama ve markalaşmayı kapsıyor. Dünyada nüfusun hızla arttığı, başta su olmak üzere doğal kaynakların ise gittikçe azaldığı bir süreçte, sürdürülebilir bir yapı kurmak her zamankinden daha faza önem taşıyor. Buna bir örnek vermek gerekirse, hazır giyimin dünya devi olan İsveçli H&M kullandığı pamuğun yüzde 95’ini geri dönüştürüyor ya da sürdürülebilir kaynaklardan elde ediyor. Ayrıca tedarik zinciri için de 2022’ye kadar başlıca hedeflerini içeren yeni bir Su Yol Haritası geliştirmiş bulunuyor.

Bu kapsamda düzenlenen “Sustainable Brands” platformunun 2019 yılı İstanbul buluşması “Redesigning the Good Life- İyi Yaşamı Yeniden Tasarlamak” temasıyla 3-4 Nisan’da Fairmont  Quasar  Hotel’de  gerçekleşti. Konferansa küresel ve yerel markaların yanı sıra çok sayıda çözüm sağlayıcı, tedarikçi, iletişim ajansı, sosyal girişimci, yatırımcı ve diğer paydaşlar katıldı. Katılımcılardan yenilikçi marka mentoru Jenny Andersson, dünyanın önde gelen sürdürülebilirlik  liderlerinden Prof. Dr. David Grayson ve sürdürülebilir ve inovatif  elyaf  üretimiyle bilinen Avusturya menşeli Lenzing’in Türkiye İş Geliştirme ve Pazarlama Departmanı Müdürü Hale Saraçoğlu Fortune’un sorularını yanıtladı.

JennyAndersson: Her inovasyon yıkıcı olmak zorunda değil

Yenilikçi markalara yol gösteren Jenny Andersson “Sustainable Brands Istanbul” kapsamında değişim yaratan yıkıcı inovasyonlar için yeni iş modellerini anlattı.

  • “Yıkıcı inovasyon”dan (disruptive innovation) söz ediyorsunuz. İnovasyon zaten özünde yıkıcı değil mi? Yıkıcı sözcüğüne özellikle vurgu yapmanızın gerekçesi nedir?
  • “Yıkıcı inovasyon” iki yönlü bir durumu anlatıyor. İnovasyon zamanın herhangi bir noktasında herhangi bir yenilikle ilgili olabilir; örneğin, yeni bir masanın tasarlanması gibi… Bu yenilik mutlaka yaşadığımız ortamı değiştirecek anlamına gelmiyor. Oysa yıkıcı inovasyon derken, zamanın herhangi bir noktasında içinde bulunduğumuz sistemde de değişiklikler yapan bir durumdan söz ediyoruz. Yıkıcı inovasyonu tasarlarken UBER’i örnek verelim. Taksi işini “disrupt” etti. UBER hem daha ucuz hem de şoförlere yeni olanaklar sağlıyor ve buna paralel, taksi sistemini de değiştiriyor. UBER farklı bir finans ve istihdam modeline dayandığından hemen popüler oldu. Bu iş modeli yıkıcı çünkü bizim bildiğimiz bir geleceği yaratmıyor. Yıkıcı inovasyon iş yapma modelimizi değiştiren bir şey, mevut alışık olduğumuz iş yapış biçimini sürdürmeye izin vermeyen bir durum.
  • Böyle bir ortamda kurumsallaşmış markaların daha fazla tehditle karşı karşıya kaldığını söyleyebilir miyiz?

Sanırım mevcut işler için zor olan mevcut ekonomiye göre düzenlenmiş olmaları. Gelecekteki ekonomi için değil. Mevcut iş eğer geleceğe adım atmak istiyorsa daha kreatif ve açık bir kültüre, yenilikçi kültüre sahip olmalı. Bunun için de organizasyonel bir yeniden tasarım, insanlara daha fazla otonomi verilmesi gibi adımlar gerekiyor. Yenilikçi ve açık fikirli, herkesin katılabildiği, fikrini söyleyebildiği bir ortam oluşturulmalı. Ancak bazı sektörler için özellikle de regüle sektörler için bu biraz zor olabilir. Buna örnek olarak sağlığı verebiliriz. Buralara girişimci bir iş modeli sunmak çok daha zor.

  • Siz Levis’le de çalıştınız. Levi’s kot pantolonunun mucidi, bir zamanların efsanesi olan bir markaydı. Ancak sonra zorluklar yaşadı ve adeta ortadan kayboldu. Şimdi ise yeniden gündemde. Markanın adeta küllerinden yeniden doğmasını nasıl açıklıyorsunuz?

Bu iyi bir soru çünkü bu markanın dönüşümünden alınacak devasa dersler var. Ben onlarla 2003- 2004 yılları gibi çalıştım. Levi’s yöneticilerinin varlıklarıyla ilgili mantıklı bir gerekçeye sahip olmamaları en önemli sorundu. Başarmalarında ise en önemli etken kreatif ortamı yeniden yaratmaları oldu. Ürün gamlarını bu unsuru göz önüne alarak yeniden tasarladılar. Sürdürülebilirliği faaliyetlerinin her aşamasına ilmek ilmek örmeyi başardılar. Pek çok iş ürün ve hizmet de sürdürülebilirliği gündeme getiriyor ama özüne bunu işleyemiyor.

  •  Türkiye’ye ilgili izlenimleriniz neler?

Türk iş dünyası yaratıcılığı istiyor, seviyor ama bu duyguyu eğitim sürecine de aşılamak gerekiyor. Gençler iş ortamında fikirlerini söyleyebilecek özgüvene sahip olmalı. Değişim için büyük bir iştah görüyorum. Bu çok güzel. Türkiye 4,5milyon Suriyeli göçmeni absorbe edebildi. Sanırım bir de Lübnan dışında hiçbir ülke bunu başaramazdı. Bu esneklikten kaynaklanan bir özellik. İşte bu esneklik yaratıcı düşünmeye de kanalize edilmeli. Türkiye  çok genç bir ülke. Ortalama yaş 20’lerde. Kısacası bütün komponentler mevcut. Yalnızca bunları katalize etmek gerekiyor. Bu da eğitim kültürüyle ilgili. Organizasyonlar insanların daha yaratıcı olmalarına izin verecek şekilde tasarlanmalı. Bunun için finansal inisiyatifler de harekete geçirilmeli. Yasalar, mevzuat da buna göre düzenlenmeli. Girişim konusunda da daha yapılması gerekenler var. Sürdürülebilir, çevreye uyumlu girişimcilik kültürü de teşvik edilmeli. Aslında tüm bu unsurları bir araya getirecek olan katalizör de konuşma. İnsanlar yan yana gelmeli, konuşmalı, fikirlerini söylemeli. Anahid Hazaryan

**************************************

Prof. Dr. David Gray,  The Guardian’ın seçtiği Dünyanın İlk 10 Sürdürülebilirlik Lideri’nden biri.

David Grayson: Şirketler artık ya karlılık ya sürdürülebilirlik diyemez

“Sustainable Brands” İstanbul Buluşması’na katılan Prof. Dr. David  Grayson, şirketlerin sürdürülebilir başarılarını ve itibarlarını artırmanın yollarını anlattı.

  • Sürdürülebilirlik popüler bir konu. Ancak şirketlerin sürdürülebilirlik ve kârlılık arasındaki bağın yeterince bilincinde olduğu söylenebilir mi?

Bu güzel bir soru. Tam da konuşmamın özünü yansıtıyor. Çünkü şuna gerçekten inanıyorum ki, eğer bir şirket sürdürülebilirliğe dört elle sarılırsa, uzun vadeli iyi kârlar elde etmenin en emin yolunu keşfetmiş olur. Uzun vadeli kârlılık ancak sürdürülebilirlikle sağlanır. Sürdürülebilir olmak pek çok unsurun kombinasyonu. Her şeyden önce faaliyetin sosyal ve çevre üzerindeki negatif etkisini azaltıyor. En önemlisi de, çevresel ve sosyal pozitif etkisiyle yeni iş olanakları ortaya koyuyor. Bu şekilde kârlılıkları da artıyor. Kanımca artık şirketler için kârlılık ve sürdürülebilirlik arasında tercih yapmak gibi bir durum söz konusu olamaz. Çünkü daha sürdürülebilir olarak daha iyi kârlar ortaya koyabiliriz. Sürdürülebilir bir yaklaşım benimsendiğinde atık azaltacak maliyet tasarrufu yapılmış oluyor. Örneğin, enerji tüketimi azaltılıyor. Ancak aynı zamanda yeni iş yapma olanakları keşfediliyor, daha sürdürülebilir yeni ürün ve hizmetler ortaya konuluyor.

  • Peki günümüzde şirketler sürdürülebilirliği özümsemeye tam olarak hazır mı? Önemini tam olarak kavrayabilmiş mi? Yoksa hâlâ tereddütleri var mı?

-Evet, bu yine temel bir soru. İş dünyası bu konuyu anlamada biraz farklı bir noktada. İş dünyasının liderleri Unilever, Ikea gibi şirketler sürdürülebilirliğin farkında ve bunun sunduğu fırsatlardan yararlanıyor. Ancak hepsi için bunu diyemem. İşte bundan dolayı buradayım, konuşuyorum, anlatıyorum.

  • -Sürdürülebilirlikten söz ederken, hep iş dünyasından söz ediyoruz. Ancak aynı zamanda hükümetlere de önemli görevler düşüyor; yasalarla bunun altyapısını hazırlamaları gerekiyor…

Evet, hükümetlerin bu konuda çok önemli rolleri var. BM 2015 yılında küresel sürdürülebilirlik kalkınma hedeflerini yayınladı. Bunlar dünya için kolektif bir stratejiyi yansıtıyor. 17 başlıktan oluşan bu hedeflerin yerine getirilmesi öngörülüyor. Amaç 2030 yılına kadar bu hedefleri yerine getirmek. Burada daha sürdürülebilir bir dünya kurmak istiyorsak neler yapmamız gerektiği anlatılıyor. Dünyada tüm hükümetlerin bu çerçevede daha sürdürülebilir bir yaşam yaratmak için neler yapılması hakkında düşünmeleri gerekiyor. Bu durumda her hükümet bizim ulusal bir planımız, çerçevemiz varmı diye düşünmek zorunda. Sürdürülebilir kalkınma stratejimiz var mı? Tüm bu stratejiler, planlar BM Sürdürülebilir Kalkınma hedefleriyle uyumlu olmalı.  Ülkemiz bu hedeflerin yerine getirilmesine nasıl katkıda bulunacak? Sonra tabii ki, hükümetlerin bu konudaki vergi ve teşvik düzenlemeleri nasıl olacak? Ve tabii ki sürdürülebilir tutumu teşvik etmek için ne tür yasal düzenlemeler uygulamaya konulacak?

  • Türkiye’de orta ve küçük çaplı işletmeler ekonominin adeta belkemiğini oluşturuyor. Bu kategorideki işletmelerin sürdürülebilirliği benimsemeleri konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Sürdürülebilirlik her ölçekteki iş için çok önemli. Çok kuşaklı aile işletmeleri genellikle doğal olarak bu idare işini özümsemiş durumdalar. Küçük işletmelerin doğal olarak neyi nasıl yaptıklarını anlatabilme kabiliyeti var. Neler olup bitiyor konusuna daha hakimler çünkü daha az sayıda insanla çalışıyorlar. Dünyanın her yerinde yüz binlerce çalışanı olan çokuluslu şirketlerden farklı olarak küçük işletmelerde işverenlerin çalışanlarla daha yakın olduğu bir ortam söz konusu. Örneğin, bu kategorideki bir işletmede, fabrikadaki iş güvenliği önlemlerinin yeterince uygulanıp uygulanmadığını birebir denetleme olanağına sahipsiniz. Çok idealist konuşmak da istemiyorum tabii ki; kötü yönetilen büyük ve küçük işletmeler her zaman olabilir. Şu bir gerçek ki, şimdi internet olanakları var, erişim olanakları çok daha kolay ve çok fazla insan ve sermaye yatırımı gerektirmeden sürdürülebilirlik hakkında bilgi edinmek mümkün.

********************************

Lenzing: Sürdürülebilir elyafın simge markası

“Sustainable  Brands” İstanbul’un premier sponsorlarından, selülozik elyaf üreticisi Lenzing’in Türkiye İş Geliştirme ve Pazarlama Departmanı Müdürü Hale Saraçoğlu sürdürülebilirliği sosyal, şirket ve çevre olarak üç boyutta ele aldıklarını belirtiyor.

  • Lenzing’in inovasyonu olan fiberin özelliği nedir? Tekstil endüstrisinin yararlandığı hammaddeler arasında nasıl bir yere sahip?

Lenzing, Avusturya menşeli bir selülozik elyaf üreticisi. Ağaç hammaddesi ile üç jenerasyon selülozik elyafı da ticari boyutta üretebiliyoruz. Bahsetmiş olduğum üç jenerasyon elyafın en bilineni olan viskonu 80’i aşkın yıldır, modalı 60 yılı geçkin bir süredir ve en son teknoloji olan lyocell’i de yaklaşık 25 yıldır üretiyoruz. Ürettiğimiz elyafın yüzde 70’ini tekstil sanayisine, yüzde 30’unu ise non-woven üretimine veriyoruz.

2018 yılında yenilediğimiz marka stratejisi ile beraber, tekstildeki özellikli elyaflarımız modal ve lyocell’i TENCEL™ markası altında topladık. Ayrıca iki yıl önce çevre etkisi çok düşük olan, iplik, kumaş ve mamul halindeyken geliştirdiğimiz bir inovasyon sayesinde tespit edebildiğimiz ve sertifikalandırabildiğimiz LENZING™ ECOVERO™ markalı viskon elyafımızı tekstil değer zincirine sunduk.

Tekstil endüstrisinde, sentetik olarak tabir ettiğimiz petrol bazlı elyaf grubu yaklaşık yüzde 65 civarında bir yer tutar. Pamuk onu yüzde 24-25 gibi bir oran ile takip eder, ardından bizim üretim grubumuzun içine giren ağaç bazlı selülozik elyaf yüzde 6,2 oranla yer alır. Yani tekstil endüstrisinde kumaş hammaddesi olarak kullanılan ağaç bazlı elyafımız, doğal elyaf grubunda yer alıyor. Kapalı döngü üretimimiz, sorumlu ağaç ve selülozik hamur tedarik ilkemiz ve Lenzing’e özel temiz üretim teknolojilerimiz sayesinde, tüm elyaf guruplarımız tekstil sektöründeki önde giden sürdürülebilir elyaflardan kabul ediliyor ve birçok uluslararası markanın çevre dostu özel koleksiyonlarında yer buluyor.

  • Lenzing’in ürünlerinin hammaddesi selüloz yani ağaç. Hangi tür ağaçlardan yararlanılıyor? Bunların üretimi nasıl oluyor? Kısaca açıklayabilir misiniz?

Evet, Lenzing ürünlerinin hammaddesi ağaç. Yani yenilenebilir bir hammadde kullanıyoruz. Hangi bölgeden alım yapıldığına göre değişiklik göstermekle birlikte, kayın, ladin, okaliptüs gibi ağaçlar tercih ediliyor. Şunun altını özellikle çizmek isterim ki, Lenzing’in çok katı bir ağaç alım ve kullanım politikası var. Kesinlikle yaşlı ve nesli tükenmekte olan ya da koruma altında olan ormanlardan ağaç veya eriyik hamur alımı yapılmaz. Satın alımlar sadece FSC® ve PEFC® sertifikalı olan, yani sürdürülebilirliği sertifikalanmış kaynaklardan gerçekleştirilir. Ayrıca Lenzing’in üretim tesisleri de FSC® (Chain of Custody) sertifikalıdır. Günümüz itibarıyla yılda yaklaşık bir milyon ton elyaf üretiyoruz. Ürünlerimizi kullanmayan marka yok desem sanırım doğru olur. Bunlara örnek vermek gerekirse Türkiye’de yakın zamanda co-branding çalışması yaptığımız Mavi ve Suwen’i, uluslararası markalardan da H&M, Levi’s, Bestseller Grubu ve Esprit’i söyleyebilirim.

  • Sürdürülebilirliğin çok fazla gündemde olduğu, konuşulduğu bir dönemde yaşıyoruz. Ürünleriyle sürdürülebilirliği yıllar önce gündeme getirmiş bir şirket olarak, sürdürülebilir marka yaratma konusunda tavsiyeleriniz neler olabilir?

Sürdürülebilirlik gerçekten de Lenzing’in DNA’sında var. Şirket stratejimizin kalbinde yer alıyor bu konu. Biz sürdürülebilirliği üç açıdan ele alıyoruz; Sosyal – toplumsal boyut, şirket boyutu ve çevresel boyut. Her üçü de ayrı ayrı önemli. Aslında sürdürülebilir marka yaratımında her üç unsura da dikkat edildiğinde ortaya çok anlamlı bir oluşum çıkacaktır. Yani sadece çevresel etkilere dikkat etmek ya da sadece elyafın üretim şekline, kaynağına bakmak değil; kumaşın nasıl boyandığı, üretim tesisinin sosyal gereklilikleri, kendi çalışan sağlığı ve gelişimini ne kadar yerine getirdiği, şirketin kendi devamlılığını sağlayıp sağlayamayacağı gibi unsurların tamamı çok önemli ve bir bütünün ayrılmaz parçalarını oluşturuyor.