48 Yıldır Hem Balıkesir Hem Türkiye İçin Çalışıyor

0
1388

1920’de Balıkesir’in ilk un, pamuk ve buz fabrikalarını kuran Yırcalı ailesi, şimdi dört bin kişiye istihdam sağlayan, Türkiye’nin en önemli sanayicileri arasında yer alıyor. Yırcalı Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Rona Yırcalı ile konuştuk…

4 kuşak Balıkesirli olan Rona Yırcalı, ulusal ve uluslararası alanda aktif olarak birçok önemli görevi aynı anda yürütüyor. Hem Balıkesirlilerin hem de Türkiye’nin gurur duyduğu başarılı bir iş insanı.

Yırcalı Grubu, iş hayatında hem yatırım yaptığı alanlarda hem de ülke ekonomisinde katmadeğer üretmek adına önemli işlere imza atmış. Enerjiden, hayvan yemine, sentetik tekstilden finansmana, turizmden sigortaya kadar birçok alanda yatırımları olan Yırcalı Ailesi, yaklaşık 4 bin kişiye istihdam sağlıyor. Malum Türkiye’de son zamanlarda konuşulan en büyük sorunlarından biride genç işsizlik… Bu konuya da dikkat çeken Yırcalı, “Hem ekonomik, hem sosyal, hem de siyasi olarak en önemli meselemiz işsizlik” diyerek bu konun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha yineliyor.

“1981 yılında Balıkesir’deki sanayi odasını kurduğumuz yıllarda, sanayimiz ekonomik olarak gerideydi” diyen Yırcalı, yıllar içinde sanayi adına yapılan yatırımlar sayesinde Balıkesir’e ilginin arttığının altını çiziyor.

Rona Yırcalı, Türkiye’yi dünyanın en etkin iş örgütlerinde yıllardır üst düzeyde temsil etmiş bir iş insanı. Bazı zamanlar yorulduğunu ama ailesine ve kendisine fazla zaman ayıramadığını da itiraf ediyor.

Bu kadar yoğun tempo içerisinde olan bir işadamının kendisine nasıl vakit ayırdığını da sormadan geçmeyelim dedik. Tam bir İstanbul aşığı ve tarih tutkunu olduğunu öğreniyoruz Rona Yırcalı’nın. Kolej yıllarından gelen fotoğrafçılık ve tarihe olan merakını vakit buldukça yapmaya çalışıyormuş.

Soru soruyu kovalıyor, yanıtlar da birbirini. İşte Rona Yırcalı’dan Balıkesir ve Türkiye’nin gündemiyle ilgili değerli görüşleri…

Bize ailenizden bahseder misiniz?

Yırcalı Ailesi olarak bu bölgede başta Balıkesir olmak üzere ekonomik, sosyal ve siyasi bakımdan yoğrulmuş bir aileyiz. Benim ailem Balkan harbinden önce Soma’ya bağlı olan Yırca Köyüne yerleştirilmişler ve soyadı kanunu çıktığında da Yırcalı soyadını almışlar.

Sonrasında da Balıkesir’e gelmiş ve burada iş yapmaya başlamışlar. Ben dördüncü kuşak Balıkesirliyim. İki oğlum var onlarda beşinci kuşak ve beraber çalışıyoruz. Yırcalı Ailesi olarak Türkiye’nin ve dünyanın birçok yerinde işlerimiz var. Ama bizim merkezimiz Balıkesir. Hem anne, hem baba tarafım en eski sanayicilerden.

Aile olarak sanayi ile tanışmanız nasıl olmuş?

Dedem buradaki ilk sanayici. 1920 yılından başlamak üzere ilk un, buz ve pamuk fabrikasını kurmuş. O günkü Türkiye şartlarında en önemli şey gıda ve bunun için un fabrikası çok önemli. Tabi gıdayı korumak adına da bugün hala aktif olan buz fabrikasını kurmuşlar. Sonra giyim, onun içinde çır çır fabrikaları kurulmuş. Dünyadaki 1930 krizinde ellerindeki fabrikaların bir kısmını kaybetmiş ama sonrasında tekrar toparlanmışlar.

İki oğlunuz var. Onları yetiştirirken verdiğiniz en önemli öğüt ne oldu?

Ben çocuklarımla işlerimin yoğunluğu nedeniyle istediğim gibi ilgilenemedim. Bu da içimde kalmış üzüntü ve ukdedir. Onun içinde çocukları büyütme işini eşim üstlendi.

Çocuklarım ileride benimle çalışır mı çalışmaz mı işini eşimle beraber tamamen onlara bıraktık. Doktor, mühendis, veya sanatkar ne olmak istiyorlarsa onlar karar versin dedik. Çünkü ileride ben şunu veya bunu olmak istiyorduk deme fırsatı vermek istemedik. İyi ki de böyle yapmışız. Şimdi iki oğlumda şirketlerimizin başında yöneticilik yapıyor.

Siz Balıkesir’in ilk madenci ailelerindensiniz. O dönemleri anlatır mısınız? Türkiye ve Balıkesir’de madenciliği nasıl görüyorsunuz?

Madencilik işi rahmetli babam Sırrı Yırcalı tarafından başlatıldı. Kendisinin en önemli vasfı da bor madenlerinin ilk bulucularından ve ilk ihracatçılarından olması. 1980 yılında Türkiye’de bir devleştirilme oldu. Bor, kömür ve demir madenleri yeni bir kanunla devleştirildi. O zaman kadar biz bor madenlerinin Etibank’la beraber hem çıkartıp hem ihracatını yapıyorduk. Ama bu devleştirme işi olunca biz maden işini bıraktık.

Kömür başta olmak üzere birçok kuruluşun bugünkü şikayeti maden kanununun durumudur. Çünkü kanun devamlı olarak değiştiriliyor. Birde özelikle bizim bölge için zeytinlikler ile maden sahalarının çarpışması. Ama maalesef buna bir çare bulunamıyor. Çünkü zeytin kanunu, zeytin ağacını korumak için o kadar geniş tutulmuş ki maalesef maden aramak devletin veya özel sektörün sıkıntısı olmuş. Sonuç olarak bu sıkıntı yüzünden madencilik düşüşe geçmiş durumda. Ne yapılabilir derseniz? Hiç kolay değil ama bir denge kurulmalı.

Balıkesir ekonomiye katkıda yeterince söz sahibi mi? Yapılan yatırımlar yeterli mi?

Biz 1981 yılında Balıkesir’deki sanayi odasını kurduğumuz yıllarda, sanayimiz ekonomik olarak gerideydi. Şimdi Balıkesir’i başka illerle mukayese ettiğimizde Gaziantep, Denizli, İstanbul, Yalova, Kocaeli, Manisa, İzmir gibi ileride değiliz. Ama çevremizdeki Çanakkale, Kütahya ve güneyimizdeki Aydın, Muğla ile kıyaslarsanız aynı durumda sayılırız. Yukarıda bahsettiğim illerin çok dolmuş olmasından dolayı biz stratejik bir yerdeyiz. Özelikle İzmir Otoyolu’nun açılması, denize kıyımızın olması, hem Bandırma’daki limanımızın İstanbul’a yakınlığı çok çok önemli. Halkımızın sanayiye dönük olmasından ve iklim şartlarının çok iyi olmasından dolayı Balıkesir’e büyük bir ilgi var. Geçtiğimiz birkaç sene içinde Paşabahçe geldi, Bodur Grubu geldi. Ve gelmeye de devam edecekler. Bizde bundan son derece memnun oluyoruz.

Malumunuz sanayi ve ticarette en büyük zorluk KOBİ’lerin. KOBİ’lerle ile ilgili devletin planlamasını nasıl buluyorsunuz? KOBİ’lere tavsiyeleriniz var mı?

KOBİ’lerin bir avantajı var çünkü sayıları çok fazla. Siyasi idareciler de KOBİ’leri memnun etmek ve onlarla çalışmak istiyorlar. KOBİ’ler Türkiye’nin her yerine dağıldıkları için, özelikle geri kalmış bölgelerimiz için ekonomik olarak çok önemli. Ama KOBİ’lerimizin yurtdışındaki gelişmelerden haberleri olmuyor. Finans kaynaklarına ulaşamıyorlar. Pazardaki gelişmeleri takip edemiyorlar. Ar-Ge gibi veya kendi üretimleri için lazım olan değişikliklerden haberdar olamıyorlar ve bunları yapamıyorlar. İdarecilik kısımları yeterli değil ve değişikliklere ayak uyduramıyorlar. Tabi devlet ve sanayi ve ticaret odaları KOBİ’ler için eğitimler veriyor ama bu işin bir tarafı. Tamam öğreniyorlar ama işin tatbik etme tarafı var. Bunun için finansman bulma da çok önemli. Çünkü neredeyse ülkemizin yüzde 98’i KOBİ. Onun içinde bu işe çok iyi eğilmek lazım.

Yırcalı ailesinin yatırımlarından bahseder misiniz?

Biz birkaç sektörde çalışıyoruz. Bir tanesi enerji. Balıkesir’de trafo üretiyoruz. Aşağı yukarı Türkiye’deki en büyük fabrikalardan biri olduk diyebilirim. İkincisi yenilenebilir enerji. Manisa, Hatay, Denizli ve Antalya’da rüzgar ve hidro yapıyoruz. Ve bunların yüzde 85’i ihracattır. Üçüncüsü de elektrik ihalelerine giren bir müteahhitlik firmamız var. Yurtdışında 9 ülkenin elektrik altyapılarını yapıyoruz. Bu bahsettiklerim enerji adına yaptıklarımız.

İkinci alanımız olan hayvan yemi. Özelikle bu bölge için çok önemli olan hayvan yemi üretiyoruz. Balıkesir ve Tire’de iki fabrikamız var.
Üçüncüsü de sentetik tekstil. Normal çuval ve bir tonluk çuvalları yapıyoruz. Burada da üretimimizin yüzde 80-85’ ihracattır.

Son olarak da yem konusunda ihracat yapabilir miyiz gündemimizde. Hedefimizde Batı Afrika var ve temaslarımız devam ediyor.
Bu bahsettiklerimin dışında finansman, turizm ve sigorta çalışmalarımız var. Turizm olarak neler yapıyoruz; İstanbul’daki The Marmara Oteli grubunun ortaklarındanız. Yırcalı grubunda neredeyse 4 bin çalışanımız var.

İstihdam konusunda neler söylemek istersiniz?

Bizim hem ekonomik, hem sosyal, hem de siyasi olarak en önemli meselemiz işsizlik. Ben bu işlere başladığım zaman genç işsizlik yüzde 20’ler civarında deniliyordu. Şimdi ise yüzde 25’ler 30’larda. Onun için de bu mesele çok önemli. İnsanlar, çocuklarının daha iyi bir yaşam sağlaması adına geleceklerinden endişeleri var. Onun için ne tedbir alırlarsa alsınlar gördüğümüz gibi Türk parası dolara karşı kıymetlenmiyor. Dolar devamlı yükseliyor, çünkü insanlar doları alıp cebinde tutmak istiyor. Bu bir ekonomik mesele değil. Maalesef bu da ileriye bakışı zorlaştırıyor

Türkiye’yi dünyanın en etkin örgütlerinde yıllardır en üst düzeyde temsil etmiş bir isimsiniz. Hiç yorulduğunuz oldu mu?

Ben yıllarca kendime göre bir şeyler yapmaya çalıştım. Tabi bazı zamanlar yorulduğum da oldu. Ama bu zamanı aileme ve kendime ayıramama konusunda biraz üzgünüm. Özelikle de çocuklarım büyürken. Onun için çocuklarınıza ve kendinize her zaman yeterli zamanı ayırın. Benim jenerasyonumuz bunu pek yapamadı. Onun için de benim en büyük eksikliğim budur.

Beni en çok memnun eden herhalde 1981 yılında Balıkesir’e sanayi odasını kurmak oldu. Bu da Balıkesir’in ileriye atılması için çok önemliydi.

İkincisi de ilk Türk olarak Dünya Odalar Federasyonu başkanı olmak. 180 ülkede ofisi olan ve merkezi Paris’te. Bu da benim için çok kıvanç verici. Tabi Balıkesir’e yaptığımız hizmetlerin her zaman ayrı bir yeri var.

İşin manevi tarafı derseniz, yönetim kurulu başkanlığını yaptığım Türk Eğitim Vakfı (TEV) benim için çok kıymetli. Bu yıl TEV’in kuruluşunun 50’inci yılı. Şu an kadar 250 bin Türkiye’de 2 bin de yurtdışında burs verdik. 30 eğitim kurumunu yapıp milli eğitime bağışladık.

Aynı anda birçok görev layıkıyla yerine getirmişsiniz ve hep örnek olmuşsunuz. Genç yöneticilere buradan bir mesaj iletmek ister misiniz?

Bir kere insan sevdiği işi yapması lazım. Tabi bu her zaman olmuyor. Veya yaptığınız işten her zaman zevk almakta çok mümkün olmuyor. Fakat bunları yaparken de muhakkak kendilerine ve ailelerine vakit ayırsınlar. Çünkü ileride bunları telafi etmek çok zor oluyor. Tabi her şeyin ötesinde rahmetli Rahmi Koç’un da dediği gibi sağlığa çok dikkat etmek lazım.

Robert Koleji mezunusunuz. O dönemki arkadaşlarınız; İbrahim Betil, Hüsnü Özyeğin, Mehmet Emin Karamehmet, Osman Berkman, Servet Hanlıoğlu, Tansu Çiller, Ahmet Leventoğlu gibi isimler. O zamanki arkadaşlıklarınızı anlatır mısınız? Hala görüştükleriniz var mı?

Bu söylediklerinizin dışında daha enteresan olanları Allah rahmet eylesin Cem Karaca ve Zeki Alasya’da sınıf arkadaşımlardı. Tabi bu arkadaşlıklarımızın bazılarıyla devam etmedi ama çoğunluğuyla devam etti diyebilirim. Hatta Zeki Alasya ile son zamana kadar görüştük. Cem Karaca Avrupa’ya gittiği için görüşemedik. Mehmet Emin Karamehmet, İbrahim Betil, Vural Akışık ve Hüsnü Özyeğin’le hala görüşüyoruz. Hatta Hüsnü Özyeğin’nin oğluyla benim oğullarım arkadaşlar. Tansu Çiller ile eskiden görüşürdük ama şimdi o kadar sık görüşemiyoruz.

Tam bir tarih tutkunu ve İstanbul aşığı olduğunuzu biliyoruz. Bu tutkularınızı nasıl besliyorsunuz?

Tabi ki bu kadar iş yoğunluğunda bu hobilerimi kaçamak yapıyorum. Ama şimdi eşimi kandırdıktan sonra gerisi çok sorun olmuyor. Fotoğraf çekmek bana kolejden kalma bir hobi diyebilirim. Daha gençken İstanbul’un sokaklarında fotoğraf çekmek benim için sahiden tutkuydu. Şimdi eskisi gibi çekemesem de vakit buldukça fotoğraf çekmeye çalışıyorum.
Kolejdeyken çok iyi bir tarih hocamız vardı ve şöyle derdi; Tarihi öğrenmeyeceksiniz, tarihte olanların niye olduğunu öğreneceksiniz. Özelikle yakın tarihe olan merakım da buradan geliyor.