2020 Yılında Küresel Piyasalar İçin Tek Bir Rakam Önemliydi

    0
    40

    2020 yılında finans piyasalarından konuşulurken en sık sorulan soru şuydu: Niçin? Niçin tüm dünyada 1,7 milyon kadar insanı öldüren, ekonomileri Büyük Buhran’dan beri en kötü krize sokan global pandeminin ortasında borsalar gerçeklikten tamamen koparak coştu ve baş döndürücü tepe noktalara yükseldi? Üstelik sadece borsalar da değil, çöp tahvillerden Bitcoin’e kadar risk potansiyeli olan her şeyde destansı ralliler yaşandı. 

    Piyasaların nasıl işlediğiyle ilgili herkesin bir açıklaması vardır. Şu bir gerçek ki, piyasa her zaman olmuş bitmişle değil olacak olanla ilgilidir ve son yıllarda, geri çekilmelerin yaşandığı her zaman da son derece kârlı oldu. Bununla birlikte, mart sonlarındaki dip noktalarından tam yüzde 66 oranında değerlenen MSCI Dünya Borsalar Endeksi, Bitcoin’de beş katı üzeri değerlenme gibi piyasalardaki aykırı hareketler nasıl açıklanabilir?

    Cevap çok basit ve tek bir rakamla açıklanabilir: 14 trilyon dolar. Bu rakam, ABD, Çin, euro bölgesi, Japonya ve diğer sekiz gelişmiş ülkede biriken parada meydana gelen artış oranı. Bir perspektif sunmak gerekirse, 94,8 trilyon dolara sıçrama 2003 yılından beri yıllık bazda gözlemlenen en büyük artış. En son 2017’de tanık olunan rekor düzeydeki 8,38 trilyon dolarlık artışın da üzerinde bir rakam. 

    Sistemi paraya boğmak

    Piyasaların performansının arka planını bilmek hikayenin yalnızca bir bölümü; aynı zamanda mekanizmayı anlamak da önemli. Başlanması gereken nokta ise, şimdiye kadar görülmemiş ölçekte tahvil ve diğer varlıkları satın alarak finans piyasalarına para enjekte eden ve bunun için de gereken parayı basmaktan çekinmeyen merkez bankaları. 30 Kasım itibariyle, FED, Avrupa Merkez Bankası, Japon Merkez Bankası ve İngiltere Merkez Bankası bilançolarındaki toplam varlık, ülkelerinin toplam GSYİH’sinin yüzde 54,3’üne eşdeğerdi; bu oran 2019’da yüzde 36, 2008’de ise yaklaşık yüzde 10’du. FED tek başına, sabit getirili varlıkları satın almak suretiyle finans piyasalarına bir ayda en az 120 milyar dolar pompaladı. 

    Merkez bankalarının bu satın almaları da tüm dünyada tahvil getirilerinin baskılanarak, bu yıl yüzde 1’in altına gerilemesine neden oldu. Getirisi sıfır olan tahvillerin toplam değeri 18 trilyon dolar üzerine çıkarken, mali krizden beri sıkıntıda olan tahvil sahiplerinin üzerindeki baskıyı daha da artırdı. Bu tür varlıkları “çöp tahvil” olarak adlandırmak da zaten boşuna değil. İşte bundan dolayı, yatırımcıların elindeki para bu yıl borsaya akarak, global borsaların değerini ilk kez 100 trilyon doların üzerine taşıdı ve MSCI Dünya Borsalar Endeksi’ndeki ortalama bir hisse, değerinin tam 31 katı bir kazanç sağladı. Dünyada borsalar rekor düzeye yakın değerlemelere rağmen ralliye devam ediyor. 

    Öte yandan, pek çok kişi de yalnızca bu yıl değil, on yıl kadar önce patlak veren mali krizden beri döviz piyasalarının, bu sınırsız para basma stratejisinden dolayı çöküşün eşiğine geldiğine inanıyor. Bitcoin ve diğer kripto paralara, altına olan rağbetin gerekçesi de bu.

    Pek çok hükümetin pandemiyi idare etme biçimi sosyal refah bağlamında eleştirilebilir; merkez bankalarının bıkıp usanmadan finans piyasalarını desteklemeleri ve bunun sonucunda servet paylaşımında gittikçe büyüyen eşitsizlik, ahlaki bir sorun olarak görülebilir. Pandemi sırasında ekonomiyi desteklemek için basılan ve tüm zamanların en büyük balonunu oluşturarak, kontrol edilemez bir enflasyona yol açan paranın aşırı mı olduğunu anlamak için yılların belki de bir kuşağın geçmesini beklemek gerekecek. Ama bir de bunun yapılmaması halinde alternatifin ne olacağını, ortaya nasıl bir tablo çıkacağını bir düşünün. (Kaynak: Bloomberg)