…ve yarın her şey güzel olacak!

0
35

Referandum, terör, savaş ve tabii ki FED’in faiz artışları yeni yılda hepimizi zorlayacak. Yine de umudumuzu kaybetmeyeceğiz!
 
Her yıl olduğu gibi ocak ayındaki yazımda yeni yıla dair tahminlerimi paylaşmaya, geçtiğimiz yılın da minik bir muhasebesini yapmaya çalışıyorum. Geçtiğimiz yılın ocak sayısındaki yazımı “Kartların yeniden dağıtılacağı yeni yılda umarım ülkemize “iyi bir el” gelir!” diye bitirmiştim. Korkarım bize iyi bir el gelmedi!

Trump ve Brexit sürprizleri küresel piyasalarda mini depremler yaratırken, içerideki 15 Temmuz darbe girişimi, Suriye’de yaşananlar ve nice insanımızın hayatına mal olan bombalar da içeride mini depremler yarattı. Bu depremlerin artçıları devam ediyor ve korkarım 2017’de de devam edecek.

2017 “seçim yılı” olacak. Bizde nisan-mayıs aylarında başkanlık referandumu, olasıdır ki kasım ayında erken seçim ihtimali dışarıda ise Almanya, Fransa, İngiltere, Norveç, Portekiz gibi ülkelerde gerek yerel, gerekse meclis seçimleri var. Her seçim, yeni yol ayırımlarını da beraberinde getirecek.

Daha önceki Fortune dergisindeki yazılarımda “küreselleşmenin sonuna gelindiğine” değinmiş ve Trump’ın küreselleşmenin tabutuna çiviyi çakan son isim olduğuna değinmiştim. 2017 yılında Avrupa’da yapılacak seçimlerde bu değişimin yeni örneklerini göreceğiz. Ülkeler daha fazla “yerelleşmeyi” vaat eden adaylara daha fazla iltifat gösterecekler, onlar da popülist söylemleriyle piyasaları daha fazla gerecekler.

ABD’nin merkez bankası konumundaki FED de gerilimi artıracak unsurlardan biri olmaya ciddi bir aday. 15 Aralık’taki toplantısında 25 baz puanlık bir artış ile politika faiz bandını 50-75 baz puana getiren FED’in FOMC üyeleri yeni yılda iki yerine üç faiz artırımı bekliyorlar. Tabii ki bu da piyasaları geriyor. Buna bir de “Trump faktörünü” eklersek, önümüzdeki yıldaki belirsizlikler artıyor. Trump; “paralel” bir Keynesyen politika uygulamak istiyor. Altyapı yatırımlarına öncelik vereceğini açıkladı. Ancak bunu kamu kaynaklarından çok, şirketlere sağlayacağı vergi avantaj ve istisnaları yoluyla, kamu yerine özel sektör yatırımları eliyle yapmaktan söz ediyor. Henüz bunun nasıl hayata geçeceği netleşmiş değil. Anlaşılan (veya hissedilen) bu; reel sektörü harekete geçirecek, istihdamı değilse de yatırımları harekete geçirecek bir adım olacak.

Bizdeki başkanlık referandumu, politik cephede yaşanacak en önemli belirsizlik olarak yılın ilk yarısını meşgul edecek. Henüz referandumun yapılıp yapılmayacağı, nasıl sonuçlanacağı ile ilgili belirsizlik devam ediyor. Başkanlık gelse dahi, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu dış politika risklerini azaltacak adımların atılması için bir nebze olarak geç kalınmış durumda. Büyükelçi suikastı sonrasındaki muhtemel gelişmeler, Türk-Rus ilişkilerinin farklı bir mecrada gelişeceğine işaret ediyor. Ancak İran-ABD-AB denklemi daha çok su kaldırır.

NATO-AB-ABD-Türkiye ilişkileri 2017 yılının en fazla konuşulan konularından birisi olacak. Türkiye; Batı ile Şangay 5’lisi arasında pandül gibi salınacak, bir Batı’ya, bir Doğu’ya yakınlaşacak. Adeta “iki cami arası binamaz” durumu sıkça hissedilecek.

Reel ekonomi ve dolar/TL kuru için yılın ilk yarısı; hem oynaklığın, hem de yükseliş ihtimalinin fazla olduğu bir dönem olacak. Yılın ilk yarısının nasıl kapandığına bağlı olarak; 2016 yıl kapanışından yüksek olması durumunda; yılın ikinci yarısında yatay ve “olumlu” bir döneme girebiliriz. Bunda sadece bizdeki başkanlık meselesinin netleşmiş olması değil, FED’in olası faiz artış patikasının ve Avrupa’daki seçimlerin az çok netleşmesinin payı olacaktır.
Çok fazla konuşulmayan Çin, önümüzdeki yılın “çok konuşulanlarında” ön sıralarda yer alacaktır. Bunda sorunlu krediler, değersizleşen Yuan ve düşmeye devam eden büyüme önde gelen başlıklar olacak.
Bunca belirsizliğe rağmen tüm sunumlarımda da dediğim gibi “…ve yarın her şey güzel olacak!” diyerek umudumuzu koruyalım.
 
Umut olmasa bizler ne yapardık?