​Faiz inse de bankalar kredi vermekte zorlanacak

0
46

Yeni Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’nın başkanlık yaptığı ilk Para Politikası Kurulu toplantısında faiz koridorunun üst bandı piyasa beklentileri doğrultusunda 50 baz puan indirildi. Başçı’nın sürprizlerine karşın Çetinkaya “piyasa uyumlu” bir başlangıç yaptı.

Alışıldığı üzere karar sonrasında “Merkez’in faiz kararının beklentileri tam olarak karşılamadığı” açıklaması yapıldı. Piyasa, özellikle de bono bileşik getirilerindeki düşüş ile kendisini 75 baz puanlık bir indirime de hazırlamıştı. Anlaşılan yeni başkan, “Önümüzdeki toplantıya da biraz kalsın” diyerek işe başladı.

Bankalar doğal olarak faiz indirim beklentisiyle iki şey yaptılar. İlki mevduat faizlerini “önden beslemeli” olarak düşürmeye başladılar. İkincisi ise disponibilite için tutmak zorunda oldukları rakamları azalttılar ve bunu düşük faiz dönemine ertelediler. Bu da MB’nin bankalara sağladığı fonlamanın düşmesine neden oldu. Bu da ülkeye para girişi olduğu, bu nedenle fonlama ihtiyacının azaldığı gibi, gerçeklerle pek de örtüşmeyen yorumlara neden oldu. Temel olarak bankaların MB’den aldığı ve 90 milyar TL’ye yaklaşan borçlanma rakamında önemli bir değişim yok. 

Diğer yandan bankacılık sektöründe iki temel sorun var ki, bu sorunlar devam ettikçe yeni kredi vermeleri hayli zor olacak. Bunlardan ilki sermaye yeterlilik oranları. 2008 krizinde yüzde 16-17’lerde olan bu oran son aylarda yüzde 12’lere kadar geriledi. Yeni sermaye koymak istemeyen bankalar yurt dışında yüzde 8,5-9,0 faizlerle sermaye benzeri dolar cinsinden (Tier II) bono ihraç ediyorlar. Çapraz para swapları ile elde edebilecekleri TL faizleri yüzde 9,5’lere gerilemiş olmasına rağmen, yüzde 8,5’lik dolar faizini de ekleyince yüzde 18’lik (ehven sayılabilecek) maliyetle temin edilmiş kaynağı kaçtan kullandıracaklar? Diyelim ki, sermaye benzeri bu bono sayesinde bono tutarının sekiz katına kadar kredi verebilecekler. Ancak bu kredileri de bir yerlerden fonlayacaklar. Yüzde 8-9 ile Tier II borçlanmış bir banka “normal borçlanmasını” kaçtan yapabilecek? Sonuç olarak bankacılığın yurt dışı “marjinal” fonlama maliyetleri yüksek.

Diğer sorun ise bankacılık sektörünün yüzde 10,50’lere gerilemiş olan ortalama sermaye getiri oranı. Aylık TL mevduat faizlerinin yüzde 12,50’lerde -haydi faiz düşüşü sonrasında 12’lerde- olduğu bir ortamda hangi sermayedar bankasına para koyar? Veya yüzde 15-17 faizle parayı mal eden banka kaçtan parayı satacak da sermaye kârlılık oranını artıracak?

Hülasası bankacılık sektörü, MB faizleri çok radikal bir şekilde (yüzde 3-5) indirmedikçe, yeni ve ek kredi vermekte hem zorlanacak hem de artan tahsili gecikmiş kredi ve iflas ertelemeler nedeniyle isteksiz davranacaktır. Nitekim 15 Nisan itibariyle açıklanan BDDK verilerine göre takip eden yıl bazında kredi büyüme oranı yüzde 13,6’ya gerilerken, MB’nin 13 haftalık ortalama kredi büyümesi de bir önceki haftaya göre yüzde 12,5’ten 12’ye düşmüş durumda. MB’nin kritik eşiği yüzde 15’te iken…

Tüm bu değerlendirmeler ve yurt dışı borçlanmalardaki zorluklar göz önüne alındığında geriye bir tek kaynak kalıyor: Küredeki diğer merkez bankaları gibi TCMB’nin de bankalara ucuz, düşük faizli kredi vermesi. 

İyi de biz bunu 2001 öncesi kamu bankaları eliyle yapıp, milyarlarca dolar görev zararı yazıp, devasa bir bankacılık krizi çıkarıp, ardından tüm ülkeyi modern tarihindeki en büyük ekonomik krize sokmamış mıydık? 

Sadece faiz indiriminin çözüm olmadığını, yapılması gereken çok daha farklı şeyler, atılması gereken çok daha farklı adımlar olduğunu anlamamız gerekiyor. Faiz, ekonomideki parametrelerden sadece biri. En önemlisi gibi görünse de değil. 

Yapmamız gerekenleri yapmayıp, tüm yükü faize yükleyemeyiz!