Schneider Electric’ten dijital dönüşüm stratejisi

0
121

Dijital dönüşüm ile ilgili araştırmalar, şirket üst yönetimlerinde genellikle heyecan ve korkuyu içiçe iki duyguyu ortaya çıkarır. Schneider Electric Dünya Başkan Yardımcısı Luc Remont’un sözleri, şirketin farklı bir ruh hali içinde olduğunu gösteriyor: korkudan eser yok ve heyecan çok yüksekte…

Remont, “Bütün pazarlarımız büyük bir hızda değişiyor ve biz bu değişimi teşvik etmek istiyoruz. Dijitalleşme bütün pazarlarımızda büyük bir potansiyel ve değeri artırma kapasitesi yaratıyor. Örneğin bir binanın daha akıllı hale getirilmesi, o binanın sahibi olan, işleten ya da sadece orada oturan veya çalışan için büyük bir dönüşüm oluşturuyor” diyor. Enerji şebekelerini uçtan dijital operasyona geçirerek akıllandırmak da benzer biçimde farklı yerlerde üretimi yapılabilen, karbondan arındırılmış ve daha dijital olan yenilenebilir enerjinin şebekeye entegre edilebilmesini sağlıyor.

Benzer bir biçimde bir üretim ya da sanayi sürecini dijital bir açıyla bakılarak takip ve kontrol edilmesi, patron, işletmeci ya da imalatçının müşterilerinin taleplerine hitap ederken çok daha esnek olmasına olanak tanıyor. Üretim sektöründe bu şekilde yaklaşılan bir operasyonda imalat sisteminin yeniden şekillendirilmesi ya da buna esneklik kazandırılması da mümkün oluyor. Bunun doğal sonucu ise müşterilerin, ihtiyaçlarına çok daha fazla uygun olduğu için daha fazla memnun olmalarını sağlayacak şekilde arzlarını bu yeni dünyaya adapte edebilmeleri olarak karşımıza çıkıyor.

Schneider Electric bu alanlarda hem yazılım hem de donanım geliştirirken asıl odaklanması, enerjinin yanı sıra her türden endüstriyel süreci de verimli yönetme şeklinde. Şirket, bina, enerji şebekesi, imalat ve veri merkezi/veri yönetimi olmak üzere dört ana alanda odaklı geliştirmeler yaparken enerji ve süreç verimliliğine odaklanıyor. Marka konumlamasını bu şekilde yapan Schneider Electric, müşterilerine var olanlara eklenecek uygulama, yazılım ve teknoloji sunabilmek için Ar-Ge’ye yatırımlarını sürdürüyor. Böylece şirketin geleneksel alanlarında bile dijitalleşmeye bağlı olarak ileriye doğru önemli adımlar atılabiliyor. 

Remont, “Bizim için dijitalleşme ve bizim dijital yaklaşımımızın tutarlılığı, bizim açımızdan teknolojimizi müşterilerimize, ihtiyaçlarına uygun olarak ve daha etkileşimli bir biçimde ulaştırmanın bir yolunu oluşturuyor” diyor. Schneider Electric bir teknoloji şirketi olarak bunu yaparken kendisini sürekli olarak yeniliyor.
Bunun en açıklayıcı örneklerinden biri, Nesnelerin İnterneti (IoT). “Bizim IoT uygulamalarımızın geçmişi 30 yıl geriye gidiyor. Bundan 20 sene önce ürünlerimizi internete ve bilgi ağlarına bağlantılı hale getirmeye başlamıştık. Endüstride otomasyonun kilit unsurlarından biri olan kontrolörün Schneider Electric tarafından intenete bağlanmasının böyle bir tarihsel geçmiş var. Biz bunu yapan ilk şirkettik” diyor.

Günümüzde IoT büyük bir hızla yaygınlaşırken, Schneider Electric kendisi açısından çok önceleri başlayan bu teknoloji yolculuğunu hızlandırmaya odaklanmış durumda. Şirket, müşterilerine Ecostruxure adını verdiği uyumlu ve kapsamlı IOT omurgası üzerinde şekillenen sağlıklı bir ortam sunuyor. EcoStruxure, müşterilerin tesislerinin içindeki makinelerin ve nesneler ile bunlara enerji, hareket ya da kontrol sağlayan dışarıdaki bağlantılı nesnelerin ihtiyaç duyduğu uç kontrolünü (edge controlling) sağlayan tamamen yazılıma dayalı bir uygulama ekosistemi.
Remont, “Müşterilerimizin bunları açık bir sistem mantığıyla kullanabileceği kapsamlı bir ekosistem sağlıyoruz. Bu sayede kendi tercihleri doğrultusunda ekosistemin tamamını ya da bir bölümünü kullanmaları mümkün oluyor. Bu ekosistem, müşterilerimize IoT ortamını sağlamanın yolunu oluşturuyor” diyor. Bunun sonuçları ise, çok daha büyük önem taşıyor. Remont, bu konuda “Bunun sonucu, daha çevik olunması gereken bir dünyada daha çevik olmalarını sağlıyoruz. Kendi ihtiyaçlarını karşılamak için daha uygun bir konumu elde ederlerken işlerinin enerji ve iş süreçleri ile ilgili yanlarını değişen ihtiyaçları doğrultusunda yeniden şekillendirebiliyorlar. Bizim buradaki amacımız, buna olanak tanımak” şeklinde konuşuyor.   

Yapay zeka da Schneider Electric’in bu yaklaşımı içinde önemli bir yere sahip. Remont, “Bizler sanayinin içinde yer alan faydacı insanlarız. Bunun için IoT’yi de yapay zekayı da kullanıyoruz ancak bunu yaparken müşterilerimizin ihtiyaçlarına odaklanmamız gerektiğini unutmamaya özen gösteriyoruz” diyor. Bu özenin sonucu, bir kez daha dört ana pazardaki müşterilerin kritik ihtiyacını oluşturan enerji verimliliği ve süreç yönetimini merkeze alıp IoT ve yapay zekayı bu konuda çözüm sağlamak için kullanmaya dayanan bir iş modelini öne çıkarıyor. 

Remont, “Binalardaki enerji verimliliği bu konuda iyi bir örnek oluşturuyor. Binada enerjiyi verimli kullanmaya başladığınızda yani tam olarak nasıl bina yönetimi yapıldığını anlamanızı sağlayacak sayaçlarınız, binanın çeşitli bölümleri arasında veri bağlantınız varsa ve bunların üzerine yapay zekayı yerleştirmişseniz, bina yönetimine bazı kararları otomatik olarak ya da yarı otomatik olarak almasını önerebilirsiniz. Bu sayede sağlanabilecek bina optimizasyonu ile binada tüketilen enerjide yüzde 50 tasarruf  sağlayabilirsiniz” diyor.

Bu, teorik değil denenmiş ve sağlanmış bir sonuç ve buradaki potansiyelin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Remont, bu uygulamanın kolaylıkla birçok farklı yere uyarlanabileceğine işaret ediyor. Bu şekilde yeni uzmanlıklar gelişiyor ve bu teknolojik yaklaşıma bağlı olarak yeni işler yaratılıyor. Kendilerinin teknolojiyi yaratan taraf olduklarını ancak iş modelinde iş ortakları ile çalışmanın önemli yeri olduğuna işaret eden Schneider Electric Başkan Yardımcısı Remont, “Teknolojiyi her yere kuran biz değiliz. Bu yüzden bizim lokal olarak da güçlü olmamız gerekiyor. Bu yüzden Türkiye’deki operasyonumuzu 40 yıldır sürdürüyoruz” şeklinde konuşuyor.       
40 yıllık operasyon geçmişi olan Türkiye, Schneider Electric açısından önemli bir ülke. 

Remont, “Türkiye’deki operasyonlarımızı sadece Türkiye’ye odaklı olarak değil, bölgeye hizmet edecek biçimde sürdürmeyi planlıyoruz. Bu zaten birkaç senedir aldığımız pozisyondu ve bunu geliştirmeye devam etmek istiyoruz” diyor.  Schneider Electric’in dört ana alanı ile Türkiye’de bulunduğunu ve bunlardaki büyümeden memnun olduklarını söyleyen Remont, şu anda Orta Asya’daki talebe hitap eden Türkiye’nin sahip olduğu uzmanlıkları ve üretim kapasitesi ile zaten üretim yapmakta olduğu Ortadoğu ve Afrika pazarlarına daha büyük ölçüde hizmet edebilmesini istediklerini kaydediyor. Türkiye fabrikaları üretimlerinin yaklaşık yüzde 70’ini ihraç eden Schneider Electric, Türkiye’nin ihracatına olan katkısını her yıl artan ihracat oranı ve ürün portföyüne eklenen yeni katma değerli ürünleri ile birlikte artırmaya odaklanıyor.

1987 yılında Türkiye’de faaliyetlerine başlayan Schneider Electric, bu süreçte dört fabrika ve bir bölgesel lojistik merkezi ve yönetim-satış ofisleri yatırımları gerçekleştiriyor. Aynı zamanda Türkiye’de bulunan üç yerli ve bir yabancı firmayı bünyesine katarak Türkiye’deki ve bölgedeki operasyonlarını genişleten şirket, bugün faaliyetlerine 2 binin üzerindeki işgücü ile devam ediyor. Türkiye’deki yetişmiş iş gücüne ve üretim uzmanlığına duyulan güven geçen yıl Türkiye’nin Orta Asya ülkeleri ve İran’ın yönetim merkezi olarak seçilmesini sağladı.
“Türkiye’deki bizimle zaten on yıllardır birlikte çalışan müteahhit ve uzman şirketlerle işbirliğini sürdürmeyi ve güçlendirmeyi planlıyoruz. Bizim iş yapma biçimimiz bu ve bunun güçlü bir model olduğunu düşünüyoruz. Faaliyette bulunduğumuz bütün ülkelerde iş ve uzmanlık yaratmaya dayanan bu modelimizde Türkiye’yi güçlü noktalardan biri olarak değerlendiriyoruz” diyen Remont, var olan iş ortakları ile işbirliklerini geliştirmenin bu iş modelinin kilit bir unsuru olduğunu ve nihai pazardaki değişime bağlı olarak yeni iş ortaklıklarının da geliştiğini ifade ediyor. Remont, “Giderek daha büyük ölçüde yazılım uygulaması sağlıyoruz. Bu dünyada yazılım geliştiricilere ihtiyacınız oluyor. Bu insanların mutlaka bizim şirketimizin içinde yer alması gerekmiyor; iş ortağımız olmaları yeterli. Yeni iş ortaklarımız olarak yazılım dünyasındaki geliştiricilerle yeni türden bir ilişki geliştiriyoruz” diyor.

Müşteriler ve iş ortakları için en iyi deneyimi oluşturmayı hedefleyen iş modeli, farklı teknolojilere yatırım yapılmasını ve müşteri ile birlikte çalışılan bir ekosistemde çözüm geliştirilmesine dayanıyor. Fortune Türkiye tarafından Schneider Electric için düzenlenen yuvarlak masa toplantısının katılımcılarının yorumları, bu ekosistemin genişlemesi konusunda dikkat çekici olanaklar ve eğilimin bulunduğunu ortaya koydu. 
Fortune Türkiye Yayın Direktörü Cüneyt Toros, “Akıllı teknolojiler kullanarak akıllı ekonomi yaratmak iş modellerinin güncellenmesinden insna kaynaklarının yönetimine kadar birçok alanda tam bir dönüşümü gerektiriyor. Verimli ve rekabetçi olmak için deneyimlerin paylaşılması ile ortak akıl oluşturulması önem kazanıyor” yorumunu yaparken, katılımcıların konuşmaları, bunun çok daha fazlası için zemin bulunduğunu gösteriyor. 

Intel Türkiye Genel Müdürü yalım Eriştiren, “Türkiye’de dijital dönüşümle ilgili farkındalığı yükseltmek için ortak çalışmalar yapıyoruz. Amacımız, bu dönüşüme sağlıklı bir biçimde hız kazandırarak uygulama tarafında başarı hikayeleri yaratmak ve dönüşüme ölçek kazandırmak” diyor. CFO’ların daha çok maliyetleri düşürmeye odaklandığına işaret eden bu tür platformlarda yönetim kurulu üyelerinin ve CEO’ların farkındalığının artırılmasının başarı hikayelerinin yaratılmasını hızlandıracağını düşünüyor. 

HP Türkiye Genel Müdürü Filiz Akdede, “Bizim için sürdürülebilirlik bakış açısı önem taşıyor ve ekosistemimizi bu konuda etkilemeye çalışıyoruz. Lojistik zincirimizden, tedarik zincirimizden, pazarlama ajanslarımızdan kaynak kullanımında daha sorumlu davranmaları ile ilgili beklentilerimiz var. Onları zorlayamayız ama sürdürülebilirlik konusunda etkilemeye çalışıyoruz” şeklinde konuşuyor.

ODTÜ Teknokent Genel Müdürü Mustafa Kızıltaş, 340’ın üzerinde şirketi barındıran teknoparktaki deneyimin ışığında, “Türkiye daha büyük bir pazarın merkezinde. Çok uluslu şirketler, büyük şirketler ve start-up’ları bir araya getirerek Endüstri 4.0’dan tıbbi teknolojilere kadar birçok alanda bu büyük pazara hitap edebilmek mümkün. Biz bu konuda rol oynamaya hazırız” diyor. 

BASF Türk CEO’su Bülent Kavuncu’nun odağında da sürdürülebilirlik yer alıyor. “Geleceği yaratmak için kimya yaratıyoruz” sloganıyla hareket eden şirketin Türkiye lideri, “Akıllı üretime odaklanan bir şirket olarak bizim açımızdan dijitalleşme kaçınılmaz bir konu. Bu konuda iki farklı odağımız var: prediktif bakım ve artırılmış gerçeklik. Birincisi bize zaman ve para tasarruf ettirirken verimliliğimizi artırmamızı sağlıyor. İkincisi ise, çalışanlarımızın telefonları ile ilgili bilgiye daha rahat ulaşması sayesinde üretim tesisinde bütün kontrolleri daha rahat yapmaya olanak tanıyor” yorumunu yapıyor. 

Şişecam Cam Ev Eşyası Grubu Başkanı Cemil Toker, “Bir yanda üretim verimliliği için enerji tüketimini azaltma ve bakımı öngörüsel hale getirme konularında yoğun bir Ar-Ge faaliyeti yürütürken diğer yandan müşterinin ne yaptığını anlamaya çalışıyorsunuz. Bu nedenle beni en önemli gündemim, piyasa ile uyumlu olmak; yeni bir uygulama çıktığı zaman bunun içinde yer alabilmeliyim” diyor.

Arzum Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı, “Her sene yaklaşık 4 milyon ürün satıyoruz ve 20’den fazla fabrika bizim için üretim yapıyor. Dijital teknoloji bizim bu fabrikaları kontrol etmemizi sağlıyor. Hemen hepsinin Endüstri 4.0’a geçmesi bu kontrolü kolaylaştırıyor” diyerek dijitalleşmenin bir diğer boyutuna dikkat çekiyor.  
HSBC Türkiye Genel Müdürü Selim Kervancı, “Finans sektörü dijitalleşmenin en fazla ezberini bozduğu sektör. Finans sektöründe gelecek birkaç yılda sadece Avrupa’da dijitalleşmeye bağlı olarak maliyetlerde gerçekleşecek düşüşün 4,5 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor. Şu ana kadar finans sektörünün dijitalleşmedeki odağı maliyetleri düşürmekti ancak aynı deneyimin gelir yaratmak için kullanılmaya başladığını da görüyoruz”  diyor. 
Hürriyet CEO’su Çağlar Göğüş, “Dijitalleşmenin finans sektöründeki ezber bozması kadar şiddetlisini biz de medyada yaşıyoruz. Arama algoritmalarının haberlerimizi ve fotoğraflarımızı daha fazla takip edilir hale getirmesi, günün sonunda ciromuzu artırmak anlamına geliyor. Teknoloji şirketlerinin bu tür kullanım örnekleri ile gelmemesi bizim kendi kullanım örneklerimizi yaratmamızı gerektiriyor” diyor.   

Spencer Stuart Danışmanı Felix Hafele “Dijitalleşmenin Endüstri 4.0, otomasyon, sürücüsüz arabalar gibi alanlarda yarattığı etki ile ilgili ortak sorun, farklı yeni yeteneklere ihtiyacı ortaya çıkarması. Bu, yeteneklerinizi yeniden tanımlamanızdan çok, yetenek kümeleri ile ilgili. Yaşlı köpeğe yeni numara öğretmenin fazla faydası olmayan bir dönemdeyiz” şeklinde konuşuyor.

Euler Hermes Genel Müdürü Özlem Özüner, “Biz 115 yıldır faaliyette olan bir global şirketiz ve 10 yıl kadar önce gelişmekte olan pazarlara girme kararı ile kendi ezberimizi bozduk. Şirket 115 yaşında olmasına karşın bizim yaş ortalamamız 28. Bir dijital ürünü pazara sürdüğümüzde önce bir tereddüt olsa da ne işe yaradığını anlatınca kabul gördüğünü gözlemliyoruz” diyor. 

İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi Aykut Demiray, “Bankacılık kökenli biri olarak Türkiye’de finans sektörünün son 30 yıldır dijitalleşmeye liderlik ettiğini biliyorum. Bugün işlemlerin en az yüzde 50’si dijital ortamda gerçekleşirken mobil bankacılıkta bir patlama yaşanıyor. Adaptasyon gücü Türkiye’yi bugün Avrupa’nın liderleri arasında tutuyor” diyor. 

Dijitalleştirmenin şekillendirdiği bu yeni dönemde insan kaynağı en önemli etkenlerden biri olarak işle ilgili dengelere damgasını vuruyor. 

Schneider Electric Global Başkan Yardımcısı Luc Remont, bunun en iyi farkında olanlardan biri. Remont, “Biz insan işi yapıyoruz; her şeyin başı insan. Bu sabah bu konuyu yine ele aldık. İnsanlara dayanan bir sistem inşa etmek başarımızın kilit unsuru. On yıllardır bunun için çaba harcıyoruz ve gelecekte de buna önem vermeyi sürdüreceğiz. Bunun anlamı, girişimci, teknoloji açısından son derece uzman ve aynı zamanda işimiz konusunda son derece tutkulu olmak. Çalıştığımız her ülkede buna özen gösteriyoruz ve Türkiye bu konuda çok güçlü olduğumuz bir ülke. Bunu geliştirmeye devam edeceğiz” diyor. Bu, gelecek umudunu besleyen anlamlı bir ifade.