​Le boche payera tout*

0
89

Önce Wolfgang Schauble Avrupa Merkez Bankası’nı (ECB) ve düşük faiz oranlarını AFD’nin (Alternative für Deutschland) yükselişinden sorumlu tuttu. Ardından bir başka Alman politikacı ve Ulaştırma Bakanı Alexander Dobrindt düşük faizlerin hem emeklileri vurduğunu hem de emeklilik hazırlıklarını çok zorlaştırdığını söyledi. Son olarak da Finans Bakanlığı: “ECB bağımsızdır. Ancak bu bağımsızlık sadece hukuken verilmiş yetkiler çerçevesindedir. Ama şu anda hükümetin yasal bir adım atmayı düşündüğü doğru değil” açıklamasını yaptı. Yani “‘Helikopter uygulaması’ ECB yasalarında yok; o alana girilirse kanuni olarak engellemeye çalışırız” denildi. 

Buna mukabil Mario Drahgi ve ECB yetkilileri Almanya’ya özel değil tüm euro bölgesi açısından düşünerek strateji belirlemek zorunda olduklarını, şu ana kadar atılan adımlar olmasa büyümenin yüzde 1,5 daha düşük olacağını, helikopter konusunu tartışmadıklarını, faizleri kendilerinin düşürmediklerini ve oranların global olarak zaten düşük olduğunu, deflatif baskılar nedeniyle tüketicilerin daha yüksek alım gücü sayesinde diğer bazı dezavantajların nötralize edildiğini ve emeklilik fonları düşük getiriden şikayet ederken değerlemelerden para kazandıklarını vs söyleyerek savunmaya geçti. Politik söylemleri kenara bırakarak Almanların asıl derdi ne ve bu kavga neden karakolda bitmek zorunda ona bakmak istiyorum. 
Hafta içinde Draghi TLTRO-2’nin haziran ayında başlayacağını açıkladı; ki bu kez banka dışı özel sektör tahvilleri de alınacak. Finans piyasasının bu tip açıklamaları önceden satın aldığını ve önümüzdeki haftalarda özel sektörün tahvil ihraç etmek için finans sektörünün de bu tahvilleri yatırım yapılabilir seviyesine getirmek (olmayanlardan bahsediyorum) için cambazlık yapacağını biliyoruz. Yani ECB İtalya, Portekiz, İspanya gibi, krizin üzerinden zaman geçmesine rağmen borç oranları yüksek, büyümesi düşük, bazıları hükümetsiz, bazıları kemer sıkma politikalarına karşı yeni hükümetlere sahip ülkelerin bonolarını almaya devam ederken özel sektörü de sırtlayacak (ki asıl yapılması gereken bence de buydu). 

Doğru; ECB olmasa da faizler düşük olacaktı ama ECB olmasa Bundesbank’ın bilançosu çok daha küçük olacaktı zira QE gibi bir karar alınmayacaktı, hele şirket tahvili hiç… Bundesbank aylık 10 milyar euro civarında sadece Alman tahvili alıyor olsa da ECB bilançosunun arkasında Almanya durduğu için piyasa rahat hissediyor. ECB bilançosu büyüdükçe ve kalite açısından bozuldukça (FED ne alıyordu?) Almanya işin içine ya daha da batacak veya “Biz yokuz” diyerek yine kendisini vuracak bir krizi kendisi tetikleyecek.

Almanları rahatsız eden bir diğer nokta ise aslında tüm dünyayı krize sokabilecek olan bir konu. Basel kriterlerine göre devlet tahvilleri sıfır riskli değerleniyor. Ancak “para basamayan” ülkeler açısından -yani euro bölgesi- böyle olmadığını gördük. Bu nedenle BIS dahil pek çok kurum bu uygulamanın değiştirilmesini inceliyor. İtalyan bankalarının sıfır karşılık ayırarak tuttuğu İtalyan tahvillerine karşılık ayırması gerekirse ne olur?

Euro bölgesi finans bakanları Amsterdam’da bu konuyu görüşmek üzere toplandı. Hollandalılar beş öneri ile geldiler:

1-Cari durumun devamı,
2-Banka bazında düzenleme,
3-Sıfır risk uygulamasında değişiklik,
4-Pozisyon limitleri uygulanması,
5-3 ve 4’ün bileşimi bir uygulama.

Almanlar Hollanda’nın değişiklik yapılması önerisine destek veriyor (3 ve 4) ve “banka birliği, ortak sigorta fonu” gibi uygulamalara geçilmeden önce banka risklerinin azaltılmasını şart koşuyor. İtalyanlar ise konunun euro bölgesinin tek başına karar veremeyeceği kadar kritik olduğunu söyledi. Zaten Basel bu konu üzerinde çalışıyor ve muhtemelen en erken 2016’nın ikinci yarısında bir karar çıkacak.
Bu durumda ECB, aslında hepimizin bildiği gibi, riski sıfır olmayan bonoları alıp duruyor. Ve şayet BIS veya euro bölgesinin kendi kurulları bir saç tıraşı getirirse bankacılık sistemi çok ciddi bir sermaye açığına düşeceği gibi stoklarını da küçültmek zorunda kalacak. Finansal gücü olan tek euro bölgesi ülkesi Almanya hızla fırtınanın gözüne doğru ilerlediğini biliyor. Alman bankacılık sistemini kurtarmak ayrı bir konu, tüm Avrupa’yı omuzlamak zorunda kalmak ayrı bir konu. Ve görünen o ki Almanya da yaklaşan kaostan kurtulamayacak. Yani Draghi diyor ki: “Le boche payera tout”: Bırakın Almanlar hepsini ödesin. 

*1. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransızlar tarafından kullanılan ve biraz argo şekilde “Almanlar tümünü ödesin” anlamına gelen deyim.