Geleceği üç kavram mı şekillendirecek?

0
25

Son zamanlar çok duyduğumuz birkaç kavramı bir arada incelemek istiyorum. Daha önceki yazılarımda kapitalizmin içinde bulunduğu krizi ve olasılıkları paylaşmıştım. Şimdi bazıları yeni bazısı eski üç kavram daha ekleyerek devam etmek istiyorum. Bunlardan ilki havalı adı ile 4. Endüstri Devrimi; daha sıradan hali ile robotlar, diğerleri ise Marx’ın artı değer teorisi ve global temel gelir (GBI).

Önce artı değer kavramı ile başlayalım. Marx’a göre sermaye ikiye ayrılır: Değişen sermaye (işgücü) ve değişmeyen sermaye (makine, hammadde vs). Artı değer değişen sermayenin bir ürünüdür ve iki şekilde artar. Daha fazla çalışma; ki günümüz Batı dünyası Marx’ın döneminden çok daha farklı olduğundan bu sıkı kurallara ve ekstra ödemelere bağlanmıştır (ancak Asya ülkelerinde 19. yüzyıl şartları halen görülmektedir) yani mutlak artı değer veya süreyi kısaltma yani nispi artı değer.

Sık sık verimliliğin düşük olmasından bahsedildiğini duyuyor olmalısınız. Düşük büyüme rakamlarının bir nedeni de bu. Verimliliğin artması nispi artı değeri yani kârları artırabilir. Ancak teoriye göre teknolojik yatırımlarla kâr artışı sağlamanın yolu giderek daha fazla tekelleşecek şekilde şirketlerin birleşmesidir. Bir süre sonra toplam sermaye içinde değişmeyen sermayenin payı giderek artacak ve “kâr değil” ama “kâr oranı” düşecektir. Larry Summers’ın 30 Mart’ta FT’de çıkan “Şirket Kârları Rekor Seviyede. Bu Neden Olumsuz” başlıklı yazısında şu cümleleri okuyabilirsiniz “Üçüncüsü, yüksek kârlar sermayenin artan verimliliğini değil artan monopolistik yapısına işaret ediyor olabilir. 

İkinci kavrama geçelim: Robotlar. 19. yüzyılda İngiltere’de ortaya çıkan Ludditler hareketi tekstil sektöründe ortaya çıkan yeni makinelere karşı şiddet de içeren bir hareketti. Bir noktada hareketin bastırılması için orduya ihtiyaç duyulmuştur. Modern ABD tarihine baktığımızda 19. yüzyılda tarım ekonominin ve istihdamın yüzde 70’i kadar yer tutuyordu. 1900’lerde traktörlerin de gelmesi ile istihdamda payı yüzde 41’e geriledi. 1980’de ise oran sadece yüzde 3 oldu. O halde teknolojik gelişmelerin ekonominin yapısı ve istihdam üzerinde büyük ve kaçınılmaz etkileri var. Elektronik para konusunu da destekleyen BOE başekonomisti Andrew Haldane geçen yıl yaptığı bir konuşmada sadece İngiltere için 15, ABD için de 80 milyon kayıptan bahsetmişti. Artan kârlar ve işsizlik, üretimde hızla değişen altyapı ve bir nevi Marx’ın yaşadığı döneme dönüş… Kritik bir nokta, işgücünün yani işini kaybetmemiş “kalifiye” elemanların kârdan ne kadar pay alabileceği… Yani iş kaybından “faydalanan” diğer “kalifiye” işçiler mi olacak yoksa yukarıda Summers’ın tartıştığı gibi sadece şirket kârları mı artacak? Zira teoride artan verimlilik bir noktada ücretlerde de artışa neden olacak (geçmişte sendikalaşma bunu sağlamıştı) ve bu harcamaya dönüşerek uzun vadede yeniden istihdamı genişletecektir. Özetle teknolojik gelişmeler kısa vadede acıya neden olsa da uzun vadede (yine teoride) yeniden dengelenmenin de altyapısını hazırlayabilir. Sanders’ın aldığı desteğe bir de bu gözle bakın ve hatta Trump…

1930 yılında Keynes bugünlerde yaşayacak torunlarının nasıl bir dünyada olacağına dair bir çalışma yayımlamıştı. Çok daha az çalıştığınız, gelirinizin çok daha yüksek olduğu ve kişisel zevklere daha fazla zaman ayrılan bir dünya… Peki, içinde bulunduğumuz ortamda bu nasıl olacak? Ücret artışının düşük, teknolojik gelişmelerin yarattığı işsizlik tehlikesinin yüksek ve büyümenin çok az olduğu bir ortamda… İşte bu noktada ve QE’nin, eksi faizlerin işe yaramadığının yazıldığı helikopter paradan bahsedildiği sırada Global Temel Gelir ortaya çıktı. Kişi çalışsın (vergi dilimi üzerinden) veya çalışmasın, her ay belirli bir ücretin ödenmesi… 100 bin imza bulduğunuz zaman her konuda referanduma gidebileceğiniz İsviçre’de 5 Haziran tarihinde 2 bin 600 dolar miktarındaki GBI konusu oylanacak. Henüz düşünce aşamasında olan bu fikir yaşanacak büyük teknolojik değişiklikleri sırasında acılara pansuman olabilir mi? Bir başka yazının konusu…