Dünyanın sorunu sorunun ne olduğunu bilmemesi

0
27

Çin konusunu geride bıraktığımız üç yıl boyunca çok sık işleyen ve devamlı uyarılarda bulunan birisi olarak piyasaların ocak ayında yaşananlar karşısında bu kadar büyük bir şaşkınlık içine düşmesini çok garipsediğimi söyleyerek yazıma başlamak istiyorum. Verilen tepki yatırımcıların ve yorumcuların ne kadar günlük yaşadığını ve buzdağının altından bihaber olduğunu gösteriyor.

Paniği “devre kesicilerine” bağlayanlar gibi gelişmelerden tamamen bihaber olanlar kadar ekonominin birkaç çeyrek içinde “dengelenebileceğini” sanan iyimserler de henüz Çin dinamiklerini iyi incelemiş görünmüyor.
Bu konuya ayrı bir yazı ayırmayı umuyorum ancak sanırım şu anda cevap verilmesi gereken konu global bir resesyonun eşiğinde olup olmadığımız olsa gerek. Bu soru kritik zira Haziran 2015 tarihli -Gelmekte olan resesyonu atlatabilir miyiz? Şüpheliyim- başlıklı yazımda alınabilecek önlemlerin ve atılabilecek adımların ne kadar sınırlı olduğunu paylaşmıştım. Bu durum değişmiş değil.

Tarihini bilmediğimiz “sıradaki resesyon” global ekonomiyi görülmemiş bir şekilde yere serecek. Peki bu tarih 2016 olabilir mi? Elbette olabilir ancak kişisel görüşüm en azından Amerika Bileşik Devletleri’nde bu yıl içinde bir resesyon olmayacağıdır. Verilere baktığımızda ABD’de yaşanan her türlü finansal kriz ve resesyon global ekonomiyi de çok net etkilemiştir. Son iki resesyon -yani teknoloji ve konut balonu- sonrasında yaşananlar bunun ispatı.

ABD ekonomisi 1857 yılı (ufak farklar olabilir) itibariyle İngiliz ekonomisinden liderliği aldığından bu yana bu gerçek değişmiş değil. Çin ise henüz bir numaralı ekonomi olmaktan çok uzakta ancak başta emtia ve gelişmekte olan ülkeler olmak üzere çok etkin bir ekonomi olma niteliği taşıyor. Peki ama 2008’e oranla neler değişti?

Özellikle ABD ve nispeten İngiliz bankaları yani Batı finansal sistemi 2008’e oranla çok daha sağlıklı. Euro bölgesinde ise sorunlar devam ediyor ancak bunların nitelikleri de biliniyor. Hisse piyasalarında görülen kuvvetli ralli ve merkez bankalarının bilanço büyümesine rağmen ABD ve Avrupa’da aşırıya kaçmış bir kredi büyümesinden bahsetmemiz mümkün değil. Öyle ki bugün var olan düşük büyümenin nedenlerinden bir tanesi de halen hanelerin ve özel sektörün bilançolarını daraltma ve kredi azaltma çabası. Nitekim düşük petrol kaynaklı artış gösteren kullanılabilir gelir tüketime değil borç kapamaya gidiyor. Ancak yanlış bir intiba vermek istemem. Söz konusu iki kalem 2008’e göre daha sağlıklı, yoksa gerçek anlamda bir normalleşme söz konusu değil.

Çin ise finansal anlamda kapalı bir ekonomi olduğundan bankacılık sistemi üzerinden global ekonomiyi vuramaz. Asya bankaları ve çok daha az oranda Batılı bankalar bir krizde zarar görecektir ancak bunu 2008’de var olan potansiyel ile karşılaştırmak hata olur. Öte yandan Yuan’da olması gereken ve aslında kaçınılmaz olan değer kaybı ani bir şekilde gerçekleşir veya finansal bir türbülans neticesinde büyüme zamana yayılarak değil aniden yüzde 3-4 seviyesine gerilerse zaten zayıf olan global büyüme ve düşük enflasyon daha da baskı altında kalacaktır.

Yatırımcılara tavsiyem bu gelişmelerden fazla korkuya kapılmadan sorunları doğru tespit ederek bir sonraki resesyona hazırlanmaları. Zira bir kriz beklemek yeterli değil; ne krizi olacağını da iyi anlamak gerekiyor.