Yurt dışına “management fee” adı altında yapılan ödemeler

0
441

Değerli okuyucularım, bu ayki yazımda yurt dışında mukim firmalardan alınan hizmetlerin vergilendirilmesi ile ilgili Danıştay’ın iki ayrı dairesinin vermiş olduğu kararları irdelemek istiyorum.

Bildiğiniz üzere yurt dışında bulunulan şirketlerden danışmanlık, bilgi işlem, satış ve pazarlama, finans hizmetleri, insan kaynakları, çalışan ilişkileri, hukuki konular, kurumsal strateji, risk yönetimi/sigorta ve lojistik gibi çeşitli konularda hizmet alınabilmektedir. Türkiye’de faaliyette bulunan firmaların, özellikle de yurt dışında yerleşik bir şirketler grubuna bağlı olmaları durumunda, bu hizmetlerin bir kısmını veya tamamını toplu olarak alma olasılıkları da artmaktadır. Söz konusu hizmetler verilen hizmet çeşidine göre ayrı ayrı verilebildiği gibi yaygın adı olan yönetim hizmet ücreti “management fee” adı altında tek bir hizmet grubu olarak da verilebilmektedir. Türkiye’deki firmaların söz konusu hizmetleri ayrı ayrı yerlerden temin etmek yerine tek bir merkezden almaları, söz konusu hizmetleri daha ucuza mal etme imkanı doğurmaktadır. Birçok ülkede faaliyette bulunan bir şirketler grubunu düşündüğümüzde yukarıda saydığım hizmetlerin ülkeler bazında ayrı ayrı alınması grubun söz konusu hizmet maliyetini oldukça artıracaktır. Bu nedenle söz konusu hizmetler, grubun merkezi tarafından toplu olarak satın alınarak veya üretilerek bağlı olunan grup firmalarına emsallere uygun bir fiyatla “management fee” adı ile yansıtılmaktadır.

Türkiye’deki firmalara faturalanan bu hizmetlerden hizmeti veren kuruma ödenen bedelin vergi tevfikatına tabi olup olmadığı konusu idare ve mükellefler arasında öteden beri tartışmalara sebep olmuştur. Vergi idaresi her ne kadar zaman zaman bu tür hizmetler neticesinde dar mükellefler tarafından elde edilen kazancın stopaja tabi olmadığı yönünde görüşler verse de konu tam olarak netliğe kavuşmamıştır.

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ticari veya zirai kazanca dahil olup olmadığına bakılmaksızın telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret unvanı, marka ve benzeri gayrimaddi hakların satışı, devir ve temliki karşılığında nakden veya hesaben ödenen veya tahakkuk ettirilen bedeller üzerinden söz konusu ödemeleri yapanlar tarafından yüzde 20 oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılmaktadır. Ancak hizmeti veren şirketin mukim olduğu ülke ile çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması bulunması halinde bu oran anlaşmanın 12’nci maddesinde yer alan düzenleme gereği yüzde 10’a kadar düşebilmektedir. Nitekim vergi idaresi çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarının 12’nci maddesinde yer alan düzenleme uyarınca sınai, ticari, bilimsel tecrübeye dayalı bilgi birikiminin kullanma imtiyazı, kullanma hakkı veya satışını gayrimaddi hak terimi içinde değerlendirmektedir. Bu çerçevede vergi idaresi “management fee” ödemelerini bir “know-how” yani gayrimaddi hak kullanımı olarak görmekte ve hizmeti veren yurt dışındaki kuruma yapılan ödemeyi de stopaja tabi tutmaktadır. Mükellefler ise bir “know-how” veya gayrimaddi hak alımının söz konusu olmadığını, alınan hizmetin serbest meslek kapsamında alınan bir hizmet olduğunu düşünmektedir. İşte bu birbirine zıt iki yorum mükellef ve vergi idaresini vergi yargısında karşı karşıya getirmektedir.

Bu konuda yargı kararlarına baktığımızda da herhangi bir netlik oluşmamıştır. Danıştay tarafından verilen kararların bir kısmında verilen söz konusu hizmetler gayrimaddi hak kullanımı olarak görülmekte iken bazı kararlarda ise serbest meslek kazancı olarak yorumlanmaktadır. Kısacası Danıştay’da değişik daireler değişik kararlar verebilmektedir. Bu durum mükellefleri dava haklarını kullanmada oldukça tedirgin edebilmektedir. Çünkü dosyanızın hangi daire tarafından değerlendirildiği davanın sonucunu olumlu veya olumsuz etkilemektedir. Farklı dairelerce verilen ve birbirine zıt kararlar ancak Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nca oluşturulacak karar ile tek bir görüş haline getirilebilecektir. Bu çerçevede Danıştay’ın bu gibi farklı görüşleri belirleyip ilgili organları ile yeknesak hale getirmesi ve böylece yatırım ve üretim yapan şirketler için gri bir alan olan yargı safhasının netleştirilmesi gerektiğini düşünmekteyim.