Yeni torba yasa bir vergi affı mı?

0
33

Değerli okuyucularım, bu köşede vergi afları ile ilgili görüş ve önerilerimi zaman zaman aktarmaya çalıştım. Bu ayki yazımda ise size “torba yasa” olarak adlandırılan vergi ve sosyal güvenlik konularında çıkarılan son yapılandırma kanununun geçmişte çıkan diğer af kanunlarına göre farklılıklarından bahsetmek istiyorum.
 
Bildiğiniz üzere, bu yılın ilk yarısında vergi ve vergi cezalarının affı konusunda Maliye Bakanlığı’nca kapsamlı bir yasa çalışmasının yapılacağı medyaya yansımıştı. Bu çerçevede kamuoyunda, geçmiş af yasaları benzeri kapsamlı bir af yasası çıkarılacağı beklentisi oluşmuştu.
 
Ancak, haziran ayında Meclis’e sunulan ve daha sonra da yasalaşan tasarının geçmiş düzenlemelerden farklı olarak çok daha dar kapsamlı olduğu ve beklentileri karşılayamayacağı anlaşıldı.
 
Geçmiş on yıla baktığımızda, farklı nitelikler taşımalarına rağmen “af kanunu” olarak adlandırabileceğimiz altı kanunun çıkarıldığını görmekteyiz. 2003 yılında çıkarılan 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu ile kesinleşmiş veya kesinleşmemiş kamu alacakları, dava safhasında bulunan kamu alacakları, inceleme ve tarhiyat safhasında bulunan vergiler ile ilgili af düzenlemesi yapıldı. Ayrıca aynı kanun kurumlar vergisi, katma değer ve gelir vergisi matrah artırımı, işletmelerde mevcut ancak kayıtlarda yer almayan mallar ve kıymetli maden ve ziynet eşyalarını kapsamaktaydı.
 
Yine 5738 sayılı kanun ile Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ikmalen, re’sen ve idarece tarh edilen vergi resim, harçlar, fon payı ve bunlara bağlı vergi cezalarının ihtilaflı hale gelmiş olanları ile uzlaşma sürecinde olanları için yeni bir uzlaşma imkanı sağlanmıştı. Sonrasında çıkarılan 5811 ve 6486 sayılı kanunlar ise yurt dışında bulunan bazı varlıkların ülke ekonomisine kazandırılması amacını taşımaktaydı.
 
Mevcut 6552 sayılı torba kanun olarak adlandırılan yasa ile ise sadece vergi ve sosyal güvenlik yapılandırma düzenlemesi ile mükelleflerin vergi borçlarının belli kısımları için yeniden yapılandırma olanağı sağlandığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda, mükelleflerin 30 Nisan 2014 tarihine kadar olan ödenmemiş vergi asılları ile buna bağlı vergi ziyaı cezalarının tamamını ödemeleri gerekmektedir. Dolayısıyla vergi asılları ile vergi aslına bağlı vergi ziyaı cezalarında mükellefe sağlanan bir indirim bulunmamaktadır. Yapılan şey güncel gecikme faizi ve gecikme zammı yerine Yİ-ÜFE (Yurt içi üretici fiyat endeksi) oranını esas alarak borcun faiz maliyetini azaltmakla sınırlı kalmaktır. Gecikme zammı ve gecikme faizi Ocak – Kasım 2009 döneminde aylık yüzde 2,5; Kasım 2009 – Ekim 2010 döneminde aylık yüzde 1,95; Ekim 2010 döneminden sonra da bugüne kadar ise aylık yüzde 1,40’tır. Dolayısıyla torba kanun ile mükelleflere gecikme zammı ve faizi yerine borç asıllarına enflasyon oranında artırım yapmak suretiyle ödeme kolaylığı getirilmiş olmaktadır.
 
Vergi aslına bağlı cezalarda ise herhangi bir indirim söz konusu değildir. Özellikle vergi mahkemeleri ve Danıştay nezdindeki birikmiş dava dosyaları göz önüne alındığında, bu dosyaların tasfiyesine yönelik önemli bir fırsatın değerleme dışı kaldığı ve ileride bu yönde bir beklentinin kaçınılmaz olabileceği düşüncesindeyim.
 
Bunun dışında, vergi aslına bağlı olmayan genel ve özel usulsüzlük cezalarının yarısının tahsilinden vazgeçilmektedir. Borçların yeniden yapılandırılması dışında kayıtlarda yer aldığı halde işletmede mevcut olmayan kasa mevcudu ile ortaklardan alacakların beyanı imkanı da getirilmiştir. Böylece kayıtlarla fiili gerçek durum tutarlı hale gelebilecektir.
 
Ancak torba kanunda matrah artırımı veya inceleme ve dava aşamasındaki itilafları kapsayan bir düzenleme yoktur. Bu şartlar altında torba yasanın bir vergi affı kanunu olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği konusunu siz sayın okuyucularımın değerlendirmesine bırakıyorum.