Şirketlerin sermaye azaltımlarında vergileme nasıl olmalı?

0
75

Değerli Fortune okuyucuları, bu ayki yazımda sermaye azaltımlarında karşılaşılan vergisel sorunlardan bahsetmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi şirketler zaman zaman sermayelerini artırabildikleri gibi bazen de azaltma yoluna gidebilmektedir. Genel olarak vergi mevzuatına baktığımızda sermaye artırımının teşvik edildiğini görmekteyiz. Nitekim en son Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yapılan bir düzenleme ile şirketlerin sermaye yapılarının güçlendirilmesi amacıyla nakit sermaye artışlarına kurumlar vergisi teşviki getirilmiştir. Bu uygulama ile şirketlerin daha çok nakit sermaye ile faaliyette bulunması sağlanarak, ekonomik şoklardan olabildiğince daha az etkilenmeleri, böylelikle finansal açıdan daha sağlam hale kavuşmaları amaçlanmaktadır.

Ancak uygulamada sermaye artırımına pozitif yaklaşılırken, sermaye azaltımlarında aynı olumlu bakış açısını görememekteyiz. Sermaye artırımı nasıl bir ekonomik ihtiyaç sonucunda oluşuyorsa, sermaye azaltımı da aynı şekilde bir ihtiyaçtan kaynaklanır. Sermaye azaltımının temel nedeni, işletmenin sermaye ihtiyacının azalmış olması veya birikmiş zararların sermaye azaltımı ile telafi edilerek bilançonun daha sağlıklı bir yapıya dönüşmesinin sağlanmasıdır. Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yer alan bölünme uygulamaları ve birikmiş zararların sermaye ile karşılanması durumları hariç, sermaye azaltımlarında, genel olarak şirket, ortaklarına nakit ödemede bulunur. Ancak şirketlerin sermayeleri her zaman ortakların nakit koyduğu değerlerden oluşmamaktadır. Örneğin geçmiş yıl kârları, sermayeye eklenmiş olan pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları, vergi istisnalarından kaynaklanan bazı özel fonlar, yeniden değerleme değer artış fonu gibi değerler nakit olmayan ancak sermayeye eklenebilen kalemlerdir. Bu kapsamda sermaye azaltımına gidilmesi durumda Maliye Bakanlığı sermaye yapısındaki fon, birikmiş kâr gibi nakit dışı değerleri kâr dağıtımı olarak değerlendirip vergilendirilmesi yoluna gitmektedir.

Aslında sermayenin nakit mi yoksa geçmiş yıl kârından mı oluştuğuna dair bir belirlemenin yapılması fiilen mümkün değildir. Çünkü sermaye artırımının kaynağı ne olursa olsun, sonuçta oluşan yeni sermaye Türk Ticaret Kanunu uyarınca sermaye addedilmektedir. Ancak Maliye Bakanlığı sermaye artışının kaynağının nakit veya diğer kaynaklardan olup olmadığına bakarak, nakit dışı sermaye artışlarını vergilemektedir. Örneğin; 100 lira olan bir sermayenin 50 lira nakit, 50 lira da geçmiş yıl kârlarından oluştuğunu düşünürsek, sermayenin 20 lira azaltılması durumunda, bakanlık öncelikle geçmiş yıl kârından eklenen tutarın azaltıma konu edildiği savı ile azaltılan tutarın kâr dağıtım stopajına tabi tutulması gerektiği görüşündedir. Yine daha önce enflasyon düzeltme farklarının sermayeye ilave edilmiş olması halinde de, sermaye azaltımında, azaltımın kaynağının enflasyon düzeltme tutarı olduğu kabul edilerek söz konusu tutar üzerinden önce kurumlar vergisi sonra da dağıtılan kazancı elde edenin hukuki niteliğine göre kâr dağıtımı stopajına tabi tutmaktadır.

Maliye Bakanlığı’nın bugüne kadar vermiş olduğu özelgeleri değerlendirdiğimizde, muhafazakar bir yaklaşımla yapılacak sermaye azaltımının, öncelikle kurumlar vergisine ve vergi sonrası dağıtılan kazancın ise kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak hesaplardan karşılanması, devamında, sadece kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak hesapların kullanılması, en son olarak ise, işletmeden çekilmesi halinde vergilendirilmeyecek olan ayni ve nakdi sermayenin işletmeden çekildiğinin kabulü ile yapılması gerektiği görüşünde olduğunu görmekteyiz. Maliye Bakanlığı’nın sermaye azaltımındaki bu yaklaşımı, birçok mükellefin, vergiden kaçınmak için, kâr dağıtmak yerine kârı önce sermayeye ilave edip, bir sonraki yıl da sermayeyi azaltmak suretiyle stopajsız kâr dağıtımı yapmasının önüne geçme isteğinden kaynaklanmaktadır.

Ancak, bu yaklaşımın hakkaniyetli olduğunu söyleyemeyiz, çünkü neticede nakit sermaye çekişleri en son aşamada dikkate alınmaktadır. Oysa sermaye azaltımında azaltılan tutarın sermayeyi oluşturan hangi kalemden kaynaklandığını belirlemek mümkün değildir. Dolayısıyla sermaye azaltımında bir vergilendirme söz konusu olacaksa mevcut sermayenin yapısı dikkate alınarak, bu yapıyı oluşturan kalemlerin bir orantıya tabi tutulması ve vergilemenin buna göre yapılması çok daha isabetli olacaktır.