Şirket bölünmelerine yönelik tebliğ taslağı

0
29

Değerli okuyucularım, bu ay sizinle şirket bölünmesi ile ilgili Maliye Bakanlığı’nca hazırlanan tebliğ taslağı hakkındaki yorumlarımı paylaşmak istiyorum. 2006 yılında Kurumlar Vergisi Kanunu’nun yeniden düzenlenmesi ve 2011 yılında kabul edilen yeni Türk Ticaret Kanunu ile bölünme ve devir işlemleri daha anlaşılabilir hale getirildi.

Bölünme, bir şirketin mal varlıklarının tamamının yeni veya var olan en az iki ayrı şirkete devredilmesi ve şirketin tasfiyesiz olarak infisah etmesi (tam bölünme) veya bir işletmenin mal varlığının tamamının değil de sadece bir kısmının yeni kurulacak veya var olan bir şirkete devredilmesi (kısmi bölünme) şeklinde gerçekleşmektedir. Bölünme işlemi kanuni düzenlemelere uygun olarak yerine getirildiğinde herhangi bir vergi yükü doğurmamaktadır.

Uygulamaya baktığımızda, genellikle, kısmi bölünmenin tercih edildiğini görmekteyiz. Kısmi bölünmenin vergisiz olarak gerçekleştirilmesi kanuni bazı sınırlamalara tabidir. Bu kapsamda, şirketler üretim ve hizmet işletmeleri ile iki yıldan fazla aktiflerinde tuttukları taşınmaz ve iştirak hisselerini kısmi bölünmeye konu edebilmektedir. Bölünen kıymetin kayıtlı değeri ile yeni şirkete aktarılması ve hem bölünen işletmenin hem de bölünme sonucunda varlıkları devralan işletmenin faaliyetine devam etmesi kısmi bölünmenin olmazsa olmaz koşullarındandır. Sayılan şartlara uygun olarak yerine getirilen kısmi bölünmeler KDV’den de istisna edilmiştir. Kanun metnine göre, üretim ve hizmet işletmesinde salt gayrimenkulün (fabrika binası ya da idari bina) kısmi bölünmeye konu edilmesi mümkün iken, Maliye Bakanlığı’nca hazırlanan tebliğ taslağında, üretim ve hizmet işletmeleri ile fiziki ve teknik bütünlük arz eden, dolayısıyla bu işletmelerden ayrılması mümkün olmayan bina, arsa ve arazi gibi, üretim ve hizmet işletmelerinin faaliyetlerinin yürütülmesinde kullanılan taşınmazların, bu işletmelerden ayrı olarak kısmi bölünmeye konu edilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmektedir.

Kısmi bölünme işlemi uzun yıllardır ortaya çıkmış ihtiyaçlar sonucu yasalarımıza girmiş bir düzenlemedir. Özellikle zaman içerisinde ürün yelpazesi genişleyen ve yeni üretim kollarında faaliyet gösteren şirketler, verimliliklerini artırmak amacıyla, bazı üretim işletmelerini farklı şirketler altında toplamak veya değişik bölgelerdeki üretim ve hizmet faaliyetlerini ayrı bir şirkete aktarmak isteyebilir. Ayrıca, bazı işletmeler, değişik konulardaki üretimlerini, daha kısıtlı sahalara indirgeyerek, ihtisaslaşma ihtiyacı duyabilir. Yine şirket satışı söz konusu olması halinde, yatırımcılar, şirketin sahip olduğu taşınmazları satın almak yerine doğrudan üretim veya hizmet işletmesine yatırım yapmayı tercih edebilir ve üretimin yapıldığı taşınmazları ise kiralayabilir. Dolayısıyla üretim işletmesi ile ilgili de olsa taşınmazların bölünme suretiyle şirket dışına çıkarılması işletmenin verimliliğinin artırılmasında oldukça önem arz etmektedir.

Özellikle yabancı sermayenin, taşınmaza değil, doğrudan üretime yatırım yapmayı tercih ettiği bilinen bir gerçektir. Taslak tebliğ, üretim faaliyetlerinde kullanılan taşınmazların kısmi bölünme ile işletme dışına vergisiz olarak çıkarılmasını olanaksız kılmaktadır. Bu da doğrudan yabancı yatırım maliyetlerinin artması sonucunu doğuracak, hatta yatırımdan dahi vazgeçilebilecektir.

Yine taslak tebliğe göre, kısmi bölünme işlemlerinde devralan şirket hisselerinin devreden şirket ortaklarına verilmesi halinde, devreden şirket nezdinde sermaye azaltımına gidilmesi gerekeceğinden, azaltılan sermayeyi oluşturan unsurlara göre, vergilendirme yapılabilmesi söz konusu olacaktır. Bu durumda, daha önce sermayeye eklenen; geçmiş yıl kârları, pasif kalemlere ait enflasyon farkları ve özel fonlar gibi kalemlerin, kurumlar vergisi ve kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi hale geleceği öngörülmektedir.

Söz konusu taslak bu şekilde yayınlanırsa, bundan sonra kısmi bölünme işlemleri, hemen hemen yapılamaz hale gelecektir. Gerçek bir ihtiyaçtan doğan, dünya uygulamalarına paralel bir düzenlemenin, kanununda yer almayan kısıtlamaların tebliğ yoluyla getirilmesi suretiyle ortadan kaldırılmasının ne şirketlerimize, ne ekonomimize, ne de vergi tahsilatına bir katkı sunmayacağı görüşündeyim.