İnovasyon para meselesi değildir

0
31

Türkiye’de giderek şiddetlenen “parası neyse verelim” veya “rica edelim, yapsınlar” tarzı yaklaşımlar, bir ihtiyacı karşılamadaki sıkışmadan çıkan inovasyona yarardan çok zarar getiriyor.

İnovasyon, Türkiye’de son yıllarda en fazla bahsedilen konulardan biri ama artık kabak tadı vermeye başladı. Bir tür halkla ilişkiler faaliyetine dönüşen inovasyon mesajları, maalesef henüz hamam taslarını kapsamaya başlamış değil. Bu nedenle, “aynı tas, aynı hamam” ifadesini akla getiriyor. Oysa bizim kültürümüzde bu konuda düstur edinilmesi gereken daha iyi bir söz vardır: “Kul sıkışmayınca inovasyon yetişmez.”

Hasırcıların zembil üretiminde eski lastikleri kullanmaya başlamaları ile ilgili hikayeyi okurken aklıma gelen, tam olarak buydu. Türkiye’de kamyon lastiklerinin kullanılmaya başladığı dönemde atılmaya başlanan bu adım, sanayideki bir gelişmenin geleneksel bir imalat modelini iyileştirmek için kullanıldığı çarpıcı bir örnek oluşturuyor. Çok dayanıklı olmayan ve el işçiliğine dayandığı için onarım maliyeti yüksek olan zembiller, bu yeni modelle çok daha dayanıklı hale gelmiş.

Konuyla ilgili dikkat çekici bir ayrıntı da, Kilisli zembil ustalarına bu iş fikrini Kahramanmaraşlı yemeni ustalarının vermesi. Tam hikayesini bilmemekle birlikte, kamyon lastiğinin kauçuk ve keten bölümlerini keskin bıçaklarla birbirinden ayırarak bu fikri ortaya çıkaran ve sürece dahil olan yemeni ustalarının da kendilerine iş çıkardığı aşikar. Bütün bu olayların gerçekleştiği dönemin, Türkiye’nin kıt kaynaklara sahip olduğu ve kalkınmak için üretim yapmak durumunda olduğu bir dönem olduğunu akılda tutmakta da yarar var.

Ancak bütün bu iş ağı, diyalog, yeni teknolojileri ve bunların yarattığı yan ürünlerin başka alanlara uyarlanması gibi konular, Silikon Vadisi’ndeki temel dinamiklerden farklı değilken neden biz ABD’deki inovasyondan yüzyıllar kadar uzaktayız?

1970’li yıllarda başlayan otomobilleşme hamlesi, 1980’lerde yüksek benzin fiyatları nedeniyle insanlarda birlikte yolculuk etme genini tetiklerken neden Uber Pool servisi gibi bir şey geliştiremiyoruz? Bunun yerine imtiyaz sözleşmesi modelini daha da derinleştirerek ve bir de elektrikli otomobile geçiyoruz masalıyla cilalayarak inovasyon yaptığımız izlenimi yaratmayı tercih ediyoruz.

Bunları düşününce, eksilen şeyin kuşaklar arasında doğal geçişin yerini anomalik bir sisteme bırakması dikkatimi çekiyor. Bizim kuşak, televizyona geçişte çocuk olduğu için bu alışılmadık cihazın ayarlarını yaparak büyüdü.  Sonra uzaktan kumanda çıktığında bunu kullanmayı öğrenmek de bize düştü. Ve biz bütün bunları ailemizin gelişmesi için kullandık.

Babalarımız bizim onlardan fazla şey bilmemizle gurur duydu ve çabalarını buna yöneltti. Almanya’da tanıştığım bir diplomat, Turgut Özal’ın, başbakanlığı sırasında, “Çocuklar örtülü ödenekten para alıp kendinize bilgisayar alın. Bilgisayar dünyayı değiştirecek” dediğini anlatmıştı.

Bu dünya, kurtarma sözlüleri ile yetiştirilen kuşakla birlikte anlamını yitirdi. Yük yeniden, çoğunlukla bu yeni dünya karşısında daha yetersiz olan eski kuşakların üzerine bindi. Onlar da ne geçmişin değerleri ile sorunları çözebildiler, ne de yeni bir yol bulabildiler.

Bu dünyada inovasyon, bir kültür meselesinden giderek bir ahlak meselesine dönüşüyor. Bu da daha çok kendi kimliğimizle ilgili. Kurtarma sözlüsünde soruları bize hazırlatan bir öğretmenimiz, “Bu kadar zor sorarsan arkadaşın nasıl sınıf geçecek” demişti. Halbuki o konunun en ilginç boyutunu sormuştum.

Meselenin bir şey öğrenmek değil sınıf geçmek olduğunu anlamamıştım, anladım. Bunun işe yaramayacağını da inovasyondaki ve diğer alanlardakifakirliğimizi gördükçe daha iyi anlıyorum.