Trump ve Brexit: Küreselleşmenin sonu mu?

0
28

Küresel krize çare olarak sunulan parasal genişleme reçetesi istenen sonuçları vermemiş görünüyor. Borsalar bazında bakıldığında işler yolunda (bedava para sayesinde hisse geri alımlarının çok büyük katkısı var; özellikle ABD’de!) ancak sokaktaki adamı ilgilendiren, ona dokunan kısmında henüz gözle görülür bir iyileşme yok. Hissedilmiyor. Küresel ekonominin büyümesi var olan ve artan dünya nüfusuna yetmiyor.

Hesapta; merkez bankalarının sağladığı bedava para ile çarklar dönecek, enflasyon yükselecek, devletlerin vergi gelirleri “nominal olarak” yükselecek, bu sayede de krizden çıkmak için helikopterlerden saçılan paralar da toplanabilecekti. Hiç de öyle olmadı! Tersine, işler toparlanamadıkça merkez bankaları yeni genişleme paketleri açıkladı, hatta negatif faiz dönemine geçildi.

Bunca önlemden sonra; şirketler ve nihayetinde bireyler “Demek ki işler düzelmiyor, daha da kötüye gidecek ki bu önlemler alınıyor, iyisi mi ben yeni yatırım yapmayayım, daha tutumlu olayım” havasına büründü. “Geleceğe güven” azalınca da ekonomileri toparlamak mümkün olamadı.

Bu durum çok önemli sosyal değişimleri de beraberinde getireceğe benziyor. Bunun toplumdaki en önemli yansıması muhafazakarlığın artması olarak tezahür ediyor. Politikacılar cephesinde ise otoriterliğin artması, milliyetçiliğin güçlenmesi olarak ortaya çıkıyor. Ukrayna’da bile Nazi partisinin güçlendiği bir dönemde, özellikle AB üyeleri arasında da bunun etkileri daha ciddi olarak hissediliyor. Macaristan’da Orban yönetimi, Avusturya’da son başkanlık seçiminde 32 bin oy farkla ırkçı lidere karşı Yeşillerin başkan adayının kazandığı (sonrasında iptal edilen) seçimler, Fransa’da Le Pen’in Ulusal Cephesi’nin yükselişi derken iş döndü dolaştı Brexit’e kadar geldi.

Brexit’te kararı gençler adına, yaşlılar verdi. Modern iletişim çağına “doğmuş” olanlar, bu çağa “göç etmiş” olanların muhafazakarlığına yenildi. Yaşlılar daha içine kapanık, elindekini kaybetmek istemez bir tutum ile Birleşik Krallık’ı, AB’den kopardı. Evet, AB projesi çöküyor ve gençler bunu göremiyor olabilir, yaşlılar bu konuda “akil” davranmış olabilir.

Peki, ABD’de yükselen Trump etkisine ne demeli? Bu yazı yazılmadan hemen önce açıklanan kamuoyu yoklamalarında Trump yüzde 48 ile yüzde 44’lerde kalan Clinton’dan ABD başkanlığını alacağa benziyor. Onun söylemleri de çok farklı değil. Milliyetçi, globalleşme karşıtı, müslüman düşmanlığı içeren söylemleriyle son küresel krizden sonra kendine gelemeyen geniş bir kesimin desteğini alacağa benziyor.
Trump kazanır; kazanmaz, aslında çok da önemli değil. Önemli olan ona oy verenlerin ne düşündükleri, hangi “güdülerle” oy verdikleri. Küresel krizin artçılarının devam ettiği bir ortamda artan sayıda politikacı “dış düşmanları” suçlayarak, kendi toplumlarının milliyetçi damarlarına basarak iktidara geliyor. Milliyetçilik beraberinde ekonomide korumacılığı getiriyor. Korumacılık arttıkça, küreselleşme karşıtlarının sayısı daha da artıyor, etki alanları genişliyor. Bu denli küreselleşmiş bir dünyadan geri dönülmesi mümkün mü? Hiç sanmıyorum. Hele ki Çin’in ucuz işgücü (artık o kadar da ucuz değil) ve ölçek ekonomisini kullanarak üretim yapması sayesinde son 20 yılda adeta “deflasyon ithal etmiş” olan gelişmiş ülke ekonomilerinin bundan vazgeçmeleri mümkün olabilecek mi? Zor görünüyor ancak bu konudaki denemelerin, ülkeler bazında söylemlerin arttığına daha fazla şahit olacağız.

Yeni dönemde gümrük duvarları ile değilse de ticaret engelleri ile ülkeler “yerelleşmeye” başlayacak olursa bizim de dahil olduğumuz ihracata dayalı büyüme modelini benimsemiş ülkeler bundan zarar görebileceklerdir. Hele ki demografik, teknolojik ve eğitimli işgücü olarak buna hazırlanmamış olanlar için hayat daha da zor olacak. İçinde bulunduğumuz coğrafyada barışın tesisi sırf bu yüzden bile artık şart. Ne kadar kısa zamanda tesis edebilirsek, o kadar iyi!