Merkez Bankası iletişimi neden önemli?

0
50

Başkanlık ve parlamento seçimlerinden sonrasındaki ilk Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı 24 Temmuz’da yapıldı. Kurul; politika faizi olan bir haftalık repo faizini 17.75’te sabit bıraktı. Yeni atanan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın “piyasalar ile kavga etmeyeceğiz” söylemlerinden de bir anlamda güç bulan piyasalar toplantı öncesinden 100-125 baz puanlık bir artış beklentisi içindeydi. Ancak faiz artışı olmayınca karar öncesinde 4.75 seviyelerinde olan dolar/TL kuru, karar sonrasında ilk aşamada 4.9389’a kadar çıktı!

ENFLASYONDA GELINEN yüzde 15.39’a çıkmış ve halen daha yükselmeye devam ederken bu denli kritik bir toplantıda neden ilave parasal sıkılaştırmaya gidilmedi sorusu piyasalardaki hareketin temel kaynağı idi.
Toplantı sonrasında yapılan açıklama; yeni eklenen “parçası” hariç; genel üsluba oldukça yakındı. Bu cümleye gelmeden önce; bu toplantının diğerlerinden neden farklı olduğunu hatırlayalım. Bu toplantı yeni “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin” ilk PPK toplantısı idi. Bu toplantıdan çıkacak karar; Merkez bankası bağımsız mı olacak, yoksa seçimlerden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi Merkez Bankası siyasi otoriteyle “uyumlu” hareket edeceğinin anlaşılacağı toplantı mı olacaktı?
Faizlerin sabit tutulma kararı, bir anlamda Merkez Bankası’nın bağımsızlığının bir kez daha ciddi olarak sorgulanmasına neden oldu. Siyasetin, Merkez Bankası’nın bağımsızlığının önüne geçtiği yorumu bir kez daha güç kazandı! Gelelim toplantı sonrasındaki açıklamadaki değişikliğe…

“Enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları, para politikası kararlarının gecikmeli etkileri, maliye politikasının dengelenme sürecine vereceği katkı ve enflasyonu etkileyen diğer unsurlardaki gelişmeler yakından izlenerek ihtiyaç duyulması halinde ilave parasal sıkılaştırma yapılabilecektir.” denilen açıklamadaki ‘maliye politikasının dengelenme sürecine vereceği katkı’ yeni olandı. Sadece bu eklemeden yola çıkarsak; Merkez Bankası bir anlamda enflasyonla mücadelede faiz artışı ile yapılacak katkının maliye politikaları ile desteklenmesi gerektiğini hatırlatmış. İyimser bir gözle bakıldığında MB’nın ‘ben para politikası olarak üzerime düşeni yaptım, şimdi sırada maliye politikası var’ dedi diye düşünülebilir. Ancak ne toplantı öncesindeki faiz artacak beklentilerinin yönetilmesinde, ne de toplantı sonrasındaki iletişimde bu anlama gelebilecek bir iletişim stratejisi izlenmedi. Merkez Bankası eğer gerçekten böyle düşünüyor idiyse bunu çok daha önceden seslendirmeye, kamuoyu ile paylaşmaya başlamalıydı. Eğer bunu bürokrasi içinde paylaşıyorduysa, neden faiz artış beklentilerini önleyici bir iletişim stratejisi izlenmedi.

Merkez Bankası iletişim stratejisi bir yana, yeni Bakan Albayrak’ın da siyasetçi cephesinden iletişim konusunda daha dikkatli bir strateji izliyor olması gerekecek. Zira toplantı öncesinde ekonomistler ve iş dünyasının önde gelen isimleriyle yapmış olduğu toplantılarda faiz artışı beklentilerini azaltıcı çabası hissedilmedi. Piyasalar bu tür sürprizlerden hoşlanmaz! Doğaldır ki politika yapıcıları illâ ki piyasaların her dediğini kabullenecek değiller. Ancak piyasa katılımcılarının ve politika yapıcıların kendilerine ait ayrı ayrı piyasaları yok. Hepsi aynı piyasanın tarafları. Karşılıklı iletişimde üslup, yöntem ve hatta dil konusunda bir uyum gerekiyor. Aksi takdirde son PPK toplantısı sonrasında olduğu gibi kazalar olabiliyor.
ABD Merkez Bankası Fed, bu konuda dünyaya önemli dersler veriyor. Bernanke’nin Mayıs 2013’deki ‘tapering’ (Bono alımlarının azaltılması) açıklaması dışında; iletişim konusunda son derece başarılı bir politika izledi. Piyasa katılımcıları karara bakmayı bırakalı çok oldu; yapılan açıklamadan, bir sonraki toplantı(lar)da ne gibi kararlar alınabileceğine dair ipuçları bulmaya çalışıyorlar. Bizdeki gibi sürprizler yaşanmıyor. TCMB’nin bağımsızlık çabaları kadar, iletişime de azami önemi atfetmesi gerekiyor.