Brezilya ile kıyaslanır mıyız?

0
22

Birimiz enerji koridoru üzerinde, diğerimiz bir kıtada kendi başına. Birimiz 0,8 milyon, diğerimiz 8,5 milyon kilometrekare, birimiz 77 milyon, diğerimiz 202 milyon kişi… Brezilya ve Türkiye’den, birbirinden hayli uzak ve farklı iki ülkeden söz ediyorum. 1980’lerde Güney Amerika bankacılık krizini tetikledikten sonra uzun süre kendine gelemeyen Lula da Silva liderliğinde kendini toparlayan Brezilya ile o yıllardan bu yana “gelişen ülkeler liginde” birlikte anılıyoruz.

Brezilya, 2000’lerin ortasında büyük petrol rezervlerinin bulunması ve geleneksel olarak dünyanın önde gelen hammadde sağlayıcısı ülke olarak “emtia balonu” sayesinde bizimle arasını hızla açtı. Rusya, Çin ve Hindistan ile birlikte BRIC ülkelerinden biri olarak anılmaya başladı.

Emtia balonunun patlamasıyla, ülkenin saadeti uzun sürmedi. Lula’nın görevini devralan partidaşı Dilma Rouseff aynı başarıyı sürdüremediği gibi; başta ülkenin en büyük şirketi ve değeri olan Petrobras olmak üzere ortaya çıkan yolsuzluklar, olimpiyat harcamaları ve devamında tüketici güveninin hızla düşmesi ülke ekonomisini küçülmenin eşiğine getirdi. 2010 yılında bizim 9,2 büyüdüğümüz yılda, Brezilya da yüzde 7,6 büyümeyi başarmıştı. 2014’e geldiğimizde biz 2,9 büyümeye devam ederken, onlar ancak yüzde 0,1 büyümeyi başarabilmiş durumda. Bu yıl biz benzer bir büyümeyi başarabilecekken, Brezilya ekonomisinin yüzde 2 küçülmesinden bahsediliyor. Benzer bir durum bütçe açıklarında da var. Bizim bütçe açığımız yüzde 1’in az üzerindeyken, Brezilya’da bütçe açıkları yüzde 9’a ulaşmış durumda.

Normal şartlar altında Brezilya ile kıyaslanmamamız gerekirken, artık daha fazla birlikte anılmaya başladık. Bunda, her iki ülkenin de “Kırılgan Beşli” içinde birlikte değerlendirilmesinin payı var. Brezilya ve Türkiye’nin yanı sıra Endonezya, Meksika ve Güney Afrika’nın yer aldığı bu gurubun, özellikle FED’in parasal genişlemeden, normalleşmeye geçmesiyle birlikte yaşanacak sermaye akımlarından olumsuz etkileneceği varsayılıyor.

Bu varsayımın; düşen petrol fiyatlarının Brezilya’yı olumsuz, tam tersine bizi olumlu etkilediği bir ortamda doğru olmasının mümkün olmadığını söylemek mümkün. Ha keza kamu bütçe disiplini ve ülke ekonomilerinin yapısal farklarının olduğunu da göz ardı etmemek gerekiyor.

Ancak finansal piyasalar, değerlendirmelerini farklı yapıyor. Diğer bir deyişle; finansal “moda akımlar” bir süreliğine de olsa objektif değerlendirmelerden uzaklaşabiliyor. Bakıldığında Brezilya’nın notu yatırım yapılabilir olmaktan çıktı, “çöp” seviyesine düştü. Biz halen daha yatırım yapılabilir notumuzu koruyoruz. Nitekim 18 Eylül’de derecelendirme kuruluşu Fitch de bunu teyit etti.

Diğer yandan Brezilya; bu yazı yazıldığı sırada gelişen ülkeler arasında yüzde 14,25 ile en yüksek nominal (ve belki de reel) politika faizine rağmen (Haziran 2013’te 7,25 olan SELIC oranı bugüne kadar 16 kez artırılmış!) yüzde 6,41 ile enflasyon hedefi olan yüzde 4,5’i tutturmayı başaramamış durumda. (Gerçi bizde de durum çok farklı değil, ancak faiz oranları ile bu kadar oynanmadı.)

Reel faizlerin bu denli yüksek olmasına rağmen; Brezilya’nın notunun düşürülmesi sonrasında ülkeden fon çıkışı devam ediyor. Brezilya reali dolar karşısında Ekim 2002’deki 4,0020 tarihi zirvesine oldukça yaklaşmış durumdaydı. İhtimaldir ki siz bu yazıyı okuduğunuzda yeni rekor(lar) da gelmiş olacak. Real’in Mayıs 2014’teki dibinden, 18 Eylül 2015’teki zirvesine göre yüzde 79,6 değer kaybettiği dönemde TL’nin değer kaybı yüzde 47’de kalmış.

Görünen o ki gerek temel veriler, gerek kur konusunda Brezilya’dan daha “ehven” diyebileceğimiz durumdayız. Özellikle politika ve sınırımızda yaşananları göz önüne aldığımızda önümüzdeki dönemi çok iyi değerlendirmek; iç barışı sağlayıp, yapısal reformlara bir an evvel ağırlık vermemiz gerekiyor. Aksi takdirde Brezilya ile daha sık kıyaslanır olacağız. Hele bir de yatırım yapılabilir notumuzu kaybedersek…