TÜSİAD’ın yeni başkanına yakın bakış

0
49

Swissotel’in Fuji Balo Salonu’nda 17 Ocak’taki Cisco Connect etkinliğinde Cisco Türkiye Genel Müdürü Cenk Kıvılcım 2024 yılına kadar dijital değişimin dünya çapında oluşturacağı 23,8 trilyon dolarlık değer yaratma potansiyeli üzerine çok önemli bir konuşma yaptı. Türkiye’nin bu yeni fırsattan dünya ekonomisinden aldığı yüzde 1’lik payın yarısını ancak alabilme potansiyeline sahip olmasına, dünya genelinde şirketlerin bu potansiyelin sadece yüzde 20’sini değerlendirebilme noktasında bulunmasına değinen Kıvılcım, global olarak iş dünyasının büyük bir değişimden geçeceğini söyledi. Bugün var olan işletmelerin üçte birinin 10 yıl sonrasını göremeyeceği ve pazar liderlerinin yüzde 40’ının beş sene içinde bu konumlarını kaybedeceği kehanetinde bulundu. Bunları alışık olduğumuz çok ciddi ve centilmen tavrı ile anlattıktan sonra üslubunu hiç bozmadan sahneye ilerleyen sunucu hanıma “İzin verirseniz, bir sonraki konuşmacıyı ben sunmak istiyorum” dedi. Ve Beyazıt Öztürk’ün artık gelenekselleşmiş Beyaz Show üslubu ile “O bir Antakyalı… O bir Fenerbahçeli… O bir İTÜ’lü…” diye başladı ve “O bir Beşiktaş sever” diye listeyi tamamladıktan sonra TÜSİAD’ın yeni yönetim kurulu başkanı Erol Bilecik’i sahneye davet etti.

Bilecik’in TÜSİAD’daki görevine başlamasının ardından katıldığı ilk etkinlikteki bu takdim biçimi TÜSİAD Başkanı için alışık olunan bir sunum değildi. Kıvılcım’ın bu tür bir sahne performansını hatırlamıyorum. O sabah VIP odasında böyle bir şeyin planlanmadığını, bütün sohbet ortamına katılmış biri olarak birinci elden söyleyebilirim. Cisco içinde şu anda icracı yönetim kurulu başkanı koltuğunda oturan John Chambers dışında kimsenin böyle bir şey yapacağını düşünmediğimi de buna ekleyebilirim. Bu alışılmadık tabloyu ortaya çıkaran Bilecik’in kendisi. Kendi sakin duruşunun arkasında yarattığı etki ile gerek iş hayatında gerekse sivil toplum örgütlerindeki görevlerinde insanların etki yaratacak hareketleri gerçekleştirmesini sağlayan bir isim Erol Bilecik. Özellikle İTÜ’lü kardeşlerinin zaman zaman sınırları zorlayan yaklaşımlarına hoşgörü göstermeyi de bilen Bilecik’in bu etkisi, liderlikle ağabeyliği birleştiren konumundan kaynaklanıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden (İTÜ) mezuniyetini takip eden iş hayatı, hem bu camiada, hem Fenerbahçe taraftarları arasında hem de bilişim dünyasında kendisini kıdeminden ve karakterinden kaynaklanan üst bir noktaya yerleştiriyor.

Bunun bir tarafı esneklikse, diğer tarafı ilkelere dayanan sağlam bir temel. Bilecik ile ilk görüşmemizde, toptancılık yapan babasının eve peynir gerektiğinde depodaki tenekelerin birini açıp almak yerine bakkaldan almanın aile anayasası olduğunu anlatmıştı. Bu kural, “müşterinin müşterisine mal satma” kuralı olarak Index Grup’un sağlam temelinin harcı oldu. Bu tür temel kurallar sayesinde grup, bazıları birbirine rakip 200 kadar marka ile çalışabilen bir dağıtım devine dönüştü ve sağlam temelin sağladığı esneklikle bunun üzerine yeni katlar çıkmayı başardı. Bunda esneklik kadar günümüzdeki başarılı şirketlerin analizinde karşımıza çıkan platform olabilme yeteneğinin de etkisi büyük. Büyüme odağı ise binanın harcındaki en önemli bileşenlerden biri.

Bilecik’in bilişim sektöründeki en eski dostlarından Index Bilgisayar Genel Müdürü Atilla Kayalıoğlu’nun anlattıkları, Bilecik’in buradaki lider karakteri hakkında iyi bir fikir veriyor. Şirkette büyüme hedefleri ve gerçekleştirme konusunda Bilecik’in pozisyonunu sorduğumuz Kayalıoğlu, “Erol’la birlikte büyüme hedefini belirlemek kolaydır zira büyüme dışında bir seçeneğimiz yoktur. İşimiz bilişim teknolojileri distribütörlüğü. Bu işin temel kuralı da işinizi belirli bir büyüklükte ya da hacimde yapmak zorunda olmanızdır. Eğer gerekli hacimleri sağlayamıyorsanız rekabet gücü, maliyet optimizasyonu veya verimli çalışma gibi önemli konularda geride kalırsınız. Üstelik bunu yalnızca belirli bir dönemde değil sürekli olarak gerçekleştirmeli, büyümenizi ve pazar payınızı artırmalı ya da en azından korumalısınız” diyor. Bu, günümüzün yeni global normali doğrultusunda, sektör bağımsız bütün Türk şirketleri için geçerli. Türkiye ekonomisinin yüzde 40’ını temsil eden TÜSİAD’ın yeni başkanı ile özellikle dijital dönüşüm konusunda önemli mesafe kaydetme şansı var.
Bilecik’in bu alanda katkı sunarken nasıl davranacağı konusunda da Kayalıoğlu’nun tüyoları çok açıklayıcı. Kayalıoğlu, “Erol her zaman sakindir. Koşullar ne kadar zorlu olursa olsun, sakinliğinden ve metanetinden ödün vermez. Olası her faktörü hızla analiz edip çözümü kafasında belirler ve bunu sakin bir şekilde uygular. 360 derece düşünme konusunda çok başarılıdır. Buna analitik zekasını ve kanıtlanmış başarılardan gelen özgüveni de eklediğinde kolaylıkla çözüm üretir. Çözümü uygulama sürecinde de nezaketinden ve soğukkanlılığından taviz vermez” diye konuşuyor.

Bunun sonucu kalıcı ilişkiler oluyor. IBM’in distribütörlüğünü yaparken o dönemde piyasada olmayan çoklu marka distribütörlüğü modeline IBM’i ikna ederek rakip konumundaki HP’yi de portföyüne katan Index, bugünkü noktaya gelmesini sağlayan temelleri atmış oldu. Bugün 200’e yakın markaya genişlemeyi sağlayan ilk adım olan HP distribütörlüğü konusunda HP Türkiye Genel Müdürü ve TÜSİAD Üyesi Filiz Akdede, “BT sektöründe Erol Bey ile 20 yıldır birlikte yol alıyoruz. TÜSİAD’da yer aldığımız birçok projede Erol Bey; zaman ve emek veren, yenilikleri destekleyen tavrıyla bu projelerin başarıya ulaşmasında itici bir güç olmuştur. Index Grup ile uzun yıllardır işbirliği içindeyiz. Oldukça atılımcı ve destekleyici olan bu firma ile çalışmak, Türkiye BT sektöründeki varlığımızı daha da güçlendirmemizi sağladı. Büyüme potansiyeli yüksek olan Türkiye’de Index Grup gibi güvenilir ve güçlü bir iş ortağıyla çalışmak HP için ivme kazandırıcı bir faktör” diyor.

Bunda elini taşın altına koyma kadar Kayalıoğlu’nun dikkat çektiği 360 derece düşünme konusu etkili ve Bilecik bu konudaki performansını hız kesmeden sürdürüyor. Bilecik Cisco Connect’teki hitap bölümünün ardından konuşmasının “dijital dönüşüm, sanayi 4.0 ve bunlar için gerekli insan kaynağını yetiştirmeyi sağlayacak STEM’e odaklanacağını” söyleyerek sözlerine başladı. Bilecik’in bunların arasında en fazla önem verdiği konu, STEM yani gençlerin eğitiminde bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik nosyonlarının öne çıkarılması olarak görülüyor.

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, “Dijital dönüşüm ve Sanayi 4.0 atılımının temelinde nitelikli insan kaynağı olacak. Dünya Ekonomik Forumu’nun ‘Future of Jobs’ adlı çalışmasına göre, 2020 yılı itibariyle gerekli görülecek becerilerin en az üçte biri, bugün henüz talep edilmeyen becerilerden oluşacak. Bu nedenle yeni ve yüksek beceriler kazandırabilmemiz çok önemli. Bu becerilerin başında ise, bugünün ve geleceğin bilimsel ve teknolojik gelişmelerinin temelini oluşturan ‘STEM’ yani fen, teknoloji, matematik, mühendislik geliyor. Dünyada bu dört disiplinin ‘birbiriyle bağlantılı şekilde’ ele alındığı eğitim yaklaşımı öne çıkıyor ve artık bu disiplinlere sanat da ekleniyor. TÜSİAD’da 2014’ten bu yana STEM eğitiminin ve STEM işgücünün önemine dair özel sektör, kamu, eğitim camiasındaki farkındalığı yükseltmek için konferanslar düzenledik, yayınlar yaptık. Son dönemde ise, okul öncesinden yükseköğretime kadar farklı yaş gruplarından çocuklar ile gençlere ve öğretmen eğitimine yönelik projelerimizi sürdürüyoruz. Ekonomide dijital dönüşümü gerçekleştirebilmek için yaratıcı, yenilikçi, çok boyutlu düşünebilen ve bilişim yetkinliklerine sahip bireylere ihtiyacımız var. Gençlerimize analitik ve eleştirel düşünme yeteneği, problem çözme becerileri ve girişimcilik ruhu kazandırarak bu dönüşüme katılabilir ve hedeflerimize ulaşabiliriz” diyor.
 
Bilecik, konuyu sadece teorik olarak ortaya koymakla kalmıyor, sonuç almaya yönelik yol göstericiliği de bunun arkasına ekliyor: “Temellerini 2015 yılında attığımız Gençlik Platformu ile gençlerimizle bir araya gelmeyi hedefliyoruz. Türkiye’nin geleceğini şekillendiren konularda onları dinliyor, TÜSİAD’ın fikir üretme sürecinin her noktasına onları katmaya çalışıyoruz. Öğrenmenin sonu yok. Bu süreçte de hem onlar iş insanlarından çok şey öğreniyor hem de bizler onların yaratıcı fikirlerinden ve taze bakış açılarından çok şey öğreniyoruz. Bu karşılıklı beslenme sürecinin en somut şekilde kendisini gösterdiği projelerimizden biri ‘Bu Gençlikte İŞ Var!’ iş fikri yarışması. Yarışma, ülkemizin genç istihdamına ve üretkenliğine katkıda bulunurken gençlerimizin girişimciliklerini ve yenilikçiliklerini teşvik ediyor. Fikirlerini ve hayallerini deneyimle birleştiriyoruz. Yarışmaya geçen yıl 70 ildeki 144 üniversiteden başvuru aldık. Bu da ülkemizdeki girişimcilik ve yenilikçilik potansiyelinin en somut göstergesi. Yarışmamız bu yıl da aynı hedeflerle sürecek. Gençlerimizi 20 Şubat’a kadar www.bugenclikteisvar.com adresinden başvuru yapmaya ve hayallerini gerçeğe dönüştürmeye davet ediyorum.”
Gençler ve STEM tarafında aksiyon ve teoriyi bir arada ifade eden Bilecik, bunun aslında dijital dönüşümün de temeli olduğunu kaydediyor. Bilecik, büyük resmi, şöyle tanımlıyor: “Dijitalleşen dünyayı oluşturan yapı taşları Ar-Ge, inovasyon ve girişimciliktir. Dijitalleşen dünya genç bir dünya. Türkiye’nin rekabet gücünü artırmanın ve küresel ekonomideki konumunu güçlendirmenin yolu da gençlere yatırım yapmaktan geçiyor. Gençlerimize sorgulayıcı düşünceyi aşılayarak enerjilerini araştırmaya, inovasyona ve girişime dönüştürmemiz gerekiyor. Bu açıdan gençlerimizi çalışmalarımıza olabildiğince dahil etmemiz çok önemli.”

TÜSİAD’ın genç üyelerinden Sina Afra, Bilecik’in bu konuda önemli rolü olacağını düşünüyor. Evtiko Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO Afra aynı zamanda Türkiye Girişimcilik Vakfı’nın (GİRVAK) da başkanı. Afra, “Erol Bilecik Türkiye Girişimcilik Vakfı’nın kurucularından ve yönetim kurulu üyesidir. İlk günden beri bu yapının içinde olan, kendi hikayesi ve şahsiyetiyle gençlere ilham veren, onlar tarafından çok sevilen biridir. Kendisinin TÜSİAD Başkanlığı’nı üstlenmesi girişimciliğin önünün ne kadar açık olduğunun bir göstergesidir. Kaldı ki girişimcilik sektöründeki ona duyulan saygı, çoğu genç girişimcinin dikkatlerini TÜSİAD üzerinde toplaması demek olacaktır” diyor ve ekliyor: “Erol Bey Hatay’da kökleri olan, bugün Türkiye’deki en büyük girişimcilik hikayelerine imza atmış birisidir. Hepimizin onun deneyimlerinden ve muhteşem, birleştirici üslubundan faydalanacağımızdan kuşkum yok.”

Afra, kendisi gibi gençlerin TÜSİAD içinde yer almasının bu organizasyona taze kan anlamına gelip gelmediği konusunda ise, “48 yaşında genç olabilmek ne güzel. Taze kan doğru. Ben bir seri girişimciyim ve dijital alanda girişimlerim var. Son senelerde dijital sektörden çıkan çok başarılı şirketler ve girişimciler gördük. Bunların Türkiye’deki iş insanlarının organize olduğu en önemli STK’ya destek vermeleri, değişimin bir yansımasıdır” şeklinde konuşuyor.

Sina Afra, bu yorumu yaparken TÜSİAD’ın doğasına bakıldığında bunun çok alışılmadık bir durum olmadığını da sözlerine ekliyor: “Girişimci dünyasından gelip TÜSİAD’ da yer almak aslında TÜSİAD’ın içinde olan bir şey. Örnek vermem gerekirse, bu ülkenin çıkardığı en büyük girişimciler Vehbi Koç veya Hüsnü Özyeğin gibi TÜSİAD kurucuları veya üyeleridir. Şirketleri artık çok büyüdüğünden, doğal olarak girişimci boyutları artık ön planda değil. Buradan yola çıktığımızda, bunun aslında doğal bir yol olduğunu görüyoruz” diyor. 
Öğrenmenin genç ve olgun TÜSİAD üyelerini birleştirecek önemli bir unsur olduğunun altını çizen Bilecik, “Öğrenmek, insan yaşamında asla sona ermeyen bir yolculuk. Yaşamınızın her anında, bulunduğunuz her yerde yeni şeyler öğrenebiliyor, yeni deneyimler yaşayabiliyorsunuz. Sivil toplum kuruluşları, daha önce yaşanılmamış deneyimleri, duyulmamış fikirleri ve edinilmemiş bilgileri bir araya getiren platformlardır aynı zamanda. Gençlerimiz, bu platformlarda daha etkin şekilde roller alarak, kişisel gelişimlerini de olağanüstü seviyede hızlandırabilir, yeni deneyimlerin yarattığı ilhamdan faydalanabilir” diyor.

Esas Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve CEO’su Çağatay Özdoğru, Bilecik’in bu tür ortamlarda sadece öğrenmek amacıyla bulunmadığını ve sonuç almaya da büyük önem verdiğini söylüyor: “Her ikimizin de mezunu olduğu İTÜ’nün Mezunları Derneği’nin istenilen seviyede olmaması bizi çok üzüyordu. Ayrı ayrı sayın rektörle görüşmelerimiz olmuştu. Erol bana aynen “Çağatay gel şuna bir el atalım” dedi. Neticede diğer yakın arkadaşlarımızla bu konuya girmiş olduk. İTÜ Mezunlar Derneği ve Mezunlar Konseyi’nde Erol başkan ben de başkan yardımcısı olarak görev yaptık. Erol her zamanki pozitif ve motive edici yaklaşımıyla müthiş bir başkanlık yaptı. Bu süre içinde binlerce mezunumuzu harekete geçirdik. En önemlisi de mezunlarımızdan yaklaşık 1,5 milyon dolarlık bir fon oluşturarak yepyeni bir öğrenci yurdunu okulumuza kazandırdık. Sosyal sorumluluk projeleri Erol’un hayatında büyük bir öneme sahiptir. Gerek Antakya gerekse İTÜ’ye büyük destekler sağlar” diyor.

TÜSİAD’daki görevinin ardından Bilecik’in diğer sivil toplum görevlerinden bazılarını bırakma planları var. Bu, yeni görevinin odaklanma gerektirmesinin yanında Türkiye’de pek de alışık olunmayan bir dinamiğe dayanıyor. Bilecik, “Yeni insanlara yer açmak gerek” diyor.

TÜSİAD’daki görevine de kendisini hazırlamış durumda olan Bilecik, “TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanlığı sorumlulukları itibarıyla titizlik, emek ve zaman isteyen bir görev. Ben de bu görevin gerektireceği fedakarlıkları bilerek, dönemimize başlamış oldum. Bir önceki yönetim kurulunda bulunmam itibariyle başta zaman yönetimi olmak üzere birçok gereksinim arasındaki ideal dengeyi gözlemleme imkanım oldu. Zaman önceliğimi sorumluluğu yüksek olan TÜSİAD’a ayırmak kaydı ile tüm yaşamımı bir denge içinde götürmeyi planlamış bulunmaktayım. Gerek ülkemiz gerekse iş dünyası için, verimli ve çok olumlu katkılar yaptığımız bir dönem olmasını diliyorum” şeklinde konuşuyor.
 
TÜSİAD’ın yeni yönetim kurulu bu döneme hazır. 12 Ocak’ta seçilmesinin hemen ardından yeni yönetimle bir araya gelen Bilecik, “12 asil, 12 yedek üye ve genel sekreterimizle birlikte 25 kişilik bir yönetim kurulu yapımız var. Başladığımız dönemde üç farklı dinamiğin hayata geçmesini hedefledik. Bunlardan bir tanesi, bir önceki dönemden sekiz asil yönetim kurulu üyesi arkadaşımızın yeni dönemde de görevlerine devam etmesidir. Dolayısıyla önemli bir tecrübe birikimi bu dönemi de kapsamış olacak. İkinci dinamik ise, yönetim kurulumuzda yedi kadın üyemizin bulunması. Bunun da gücümüze güç katacağına inanıyoruz. Son farklılık ise yönetim kurulumuzdaki genç üyelerimizin bir hayli artmış olması” diyor.

Bilecik, bu farklılıkların yeni yönetimin daha farklı heyecanlar duymasına ve daha farklı katkılarda bulunmasına destek olacağını düşünüyor ve yeni dönemin ilk toplantısında bu farklı heyecanı rahatlıkla hissedebildiklerini söylüyor.

Bilecik, “Geleneksel olarak ilk toplantıda görev dağılımları ve tanımları yapılır. İlk toplantı bu yönüyle daha çok teknik bir toplantı olarak tanımlanır ancak yeni yönetim kurulunun ilk toplantısı söz konusu çeşitliliğin hakim olduğu, keyifli ve etkileşimi yüksek bir başlangıç oldu hepimiz için. İlk toplantımızda günümüzün hızlı yaşanan değişimleri ve konjonktürel faktörler hakkında önümüzdeki süreçler için birtakım kararlar alma noktasında ciddi hazırlıklar da yaptık. Ancak temelde, bu heyecan yeni döneme dair beklentilerin olumlu olduğunun önemli bir göstergesiydi. Fevkalade motive, sonuç odaklı konulara eğilme noktasında hemfikir ve olumlu temennilerde birleşen bir yönetimin ilk toplantısını tamamlamış olduk” diyor.
 
Bu motivasyon Türk iş dünyası için önemli bir ihtiyaç. Bilecik’in uzun analizi, iş dünyasının önemli bir rekabet ve adaptasyon sınavından geçeceğine işaret ediyor. Bilecik, “Rekabet ve adapte olunması gereken değişimlerin çok yoğun yaşandığı bir çağdayız. Geçmişte doğal kaynaklar ve hammadde rekabetin ana unsuruyken bugün yeni fikirler ve inovasyon bu alandaki en önemli değerler oldular. Böylesine bir çağda şirketler ancak yenilikçi kalarak ve inovasyon becerilerini sergileyerek ayakta kalabilir ve büyüyebilir. Dijitalleşmenin tüm sektörlerde üretim yöntemlerini ve iş yapış biçimlerini değiştirdiğini de kabul etmeliyiz. Teknoloji, önce insanları, ardından makineleri ve nesneleri birbirine bağladı. Yakın gelecekte ise yüz milyarlarca makinenin birbirleriyle iletişimde olup, veri ürettiği bir dünyaya tanıklık edeceğiz. Er ya da geç tüm şirketler iş modellerinde, üretim süreçlerinde dijitalleşmeyle yüzleşmek durumunda kalacak. Bu denli teknolojiyle bütünleşmiş bir dünyada geride kalmamak için özel sektörde çok güçlü bir dijital vizyona ihtiyaç var. Dijitalleşmenin tüm kurumlarda en üst seviyede sahiplenilmesi rekabetin en temel belirleyicisi olacak” şeklinde konuşuyor.

Bilecik, enerji ve hammadde başta olmak üzere ürünün yaşam döngüsü boyunca kaynak kullanımını en aza indirmeyi amaçlayan yaklaşımın, son dönemde kamuoyunda sıkça bahsedilen Sanayi 4.0 kavramı ile iç içe geçmiş bir yapı olduğunu gördüklerini ifade ediyor.

Temelde bilişim teknolojileriyle makinelerin ve değer zincirindeki üreticilerin birbirine bağlı çalıştığı bir üretim modeli olarak tanımlanan Sanayi 4.0’ın sunduğu yöntemler ve teknolojilerle çok daha hızlı, hatasız ve esnek üretim yapılabiliyor. Bunun sanayici bakış açısıyla karşılığı, geçmişe kıyasla çok daha uygun maliyetlerle daha kaliteli ürünler üretebilmek ve verim artışı yakalamak.

Bilecik, “Sanayi devriminin ilk üç safhasını doğru zamanda yakalayamadığımız bir gerçek. Fakat Sanayi 4.0 dönüşümünü doğru zamanda yakalamak tamamen bizim elimizde.
TÜSİAD olarak son dönemde yaptığımız tüm çalışmaların merkezinde de bu hedefi gerçekleştirmek var. Önümüzdeki dönemlerde bu alanda yoğun olarak çalışacağız. Tüm şirketlerimizi, bu dönüşüm sürecinin bir parçası olmaya davet ediyorum” diyor.

Bu, tek başına bir çağrı değil. Bilecik’in sürekli bahsettiği gibi TÜSİAD’ın da elini taşın altına koyma taahhüdü ile desteklenen bir vaat. Bilecik’in sonuç alma gücü de bunun üzerinde bir etken olarak düşünülmek durumunda. Atilla Kayalıoğlu’nun unutmadığı bir anısı, Bilecik etkisinin ne demek olduğuna işaret ediyor. Kayalıoğlu, “1996 yılıydı. Ben henüz IBM Türk’te yöneticiyken Türkiye’ye getirdiğimiz Aptiva’lar stokta kalmıştı. PC bölümündeki ilk günüme kucağımda bu sorunla başlamıştım. Toplamda 8 bin adet PC altı aydır satılamıyordu. O dönemde distribütörlük vermek üzere adaylarla görüşüyorduk. Bunlardan biri de İndeks ve tabii ki Erol’du. Distribütör seçim süreciyle Aptiva sorunu aynı anda yaşanıyordu. Erol’un başında olduğu İndeks, kimsenin cesaret edemediğini yapıp, Aptiva’ları yalnızca birkaç günde, kendi bayi kanallarıyla son kullanıcıya satmayı başardı. Böylesine yüksek miktardaki bir stoğun satışını çok kısa bir sürede gerçekleştirerek yalnızca ticari başarı elde etmekle kalmadı, IBM’in ilk distribütörü olmayı da seçim süreci sonlanmadan başarmış oldu. Erol bana bu anıyla cesaret, işe olan inanç, kendine güven ve doğru zamanda doğru isteklerle başarının nasıl yakalanabileceğinin en güzel örneğini yaşattı” diyor. Bilecik’in bu yeni yolculuğunda Türk iş dünyasının önünü açma konusunda benzer cesaret ve başarı örneklerini yaratmasını bekleyen çok kişi var.
 
BİLECİK: “GENÇLER STK’LARDA YER ALMALI”

“Sivil toplum kuruluşlarına gençlerin katılımına dair tespitlerimin özünde kendime yaptığım bir özeleştiri yatıyor. Sivil toplum örgütlerinde etkin bir şekilde yer almam, 30’lu yaşlarımın sonuna doğru gerçekleşti. Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği (TÜBİSAD) ile bu deneyimlere başlamıştım. Geriye dönüp baktığımda çok daha önceki yıllarda bu deneyimlere başlayabilirdim diye düşünüyorum. Dolayısıyla gençlere bu yönde verebileceğim tavsiyelerden ilki, olabildiğince sivil toplum örgütlerinde katkı vermeye erken başlayın! Gençlerimize, iş yaşamlarına başladıkları ilk gün itibariyle olmasa da, çalışma hayatlarının ilk beş yıllık sürelerinin bitiminde ya da girişimlerinin belirli bir istikrar seviyesine kavuşmasının ardından, ister sektör ister sosyal konular odaklı olsun, STK faaliyetlerinin içinde yer almalarını ve ülkemize olumlu katkılarda bulunmalarını tavsiye ediyorum. Böyle yaparak hem kendi ağlarını genişletebilir hem de iş yaşamlarındaki gelişmeleri daha olumlu tecrübelerle yönetebilirler. STK’lara katılım, tüm bunların ötesinde kişiyi kendi vicdanı açısından güçlendiren ve rahatlatan, müthiş bir deneyim. Gençlerimiz, bilgi dağarcıklarını muazzam seviyede genişletirken, normal şartlarda odaklanmayı ihmal edebilecekleri konulara dair bilgi ve fikirle donanabilir. Yeni neslimizde bu eğilimin geliştiğine tanık olmaktan da memnuniyet duyuyorum.”
 
EROL BİLECİK’E YAKIN BAKIŞ
Erol Bilecik’i en yakından tanıyanlardan Esas Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve CEO Çağatay Özdoğru’nun gözünden TÜSİAD’ın yeni başkanını profilledik:

“Sevgili Erol’la aynı okuldan (İTÜ – Elektrik Elektronik Fakültesi) mezun olmamıza rağmen maalesef okulda değil, iş hayatımın hemen başında, yaklaşık 20 yıl kadar önce tanıştım. Bugün Erol benim hayattaki en can birkaç yakın arkadaşımdan biridir. Bir ihtiyacım olduğunda ya da belirli bir konuda danışacak birine ihtiyaç duyduğumda hemen aradığım ilk kişidir. Hayatımda yaptığım kariyer değişikliklerinin hemen hepsinde kararımı Erol’la uzun uzun konuştuktan sonra almışımdır. İTÜ ve Fenerbahçe, Erol’la en önemli iki ortak paydamız. Ailecek de görüşürüz. Ailevi yapılarımız, hayatla ilgili değerlerimiz birbirine çok benzer. Erol da sevgili eşi İnci de son derece doğal insanlardır. Onlarla beraber olmak büyük bir zevktir.

Erol çok girişimcidir ve inanılmaz pozitif birisidir. Konuyu önce kafasında tartar, eğer ufacık bir umut bile görüyorsa büyük bir enerjiyle o işe başlar. Etrafındaki herkesi de motive eder. Ama kafasında soru işaretleri varsa, bunu da açık açık ama nazikçe söyler. Nezaket zaten onun ismiyle eşdeğer bir özelliğidir. Çok olgun birisidir. IQ’su çok yüksektir ve çok da mütevazıdır. Tam bir Anadolu çocuğudur. Bu sebeple Erol’la rahatlıkla konuşabilir ve fikirlerinizi paylaşabilirsiniz. Eğer o da sizi iyi tanıyorsa, bu iletişim daha da kolaylaşır. Ortak akıl bulmaya çok önem verir. Aramızdaki görüş ayrılıklarında iki İTÜ’lü olarak birbirimizi anlamaya çalışır, ortak akılda mutlaka buluşuruz. İnsani yönü çok gelişmiştir. İyi, işini doğru ve etik değerler çerçevesinde yapan insanların çok başarılı olabileceğinin en güzel kanıtı olması sebebiyle de örnek bir kişiliktir.”