TÜSİAD’a göre büyüme oranı yüzde 3.4 olacak

0
28

TÜSİAD’ın makroekonomik tahlil ve tahmin çalışmalarını kamuoyuna yansıtmak amacıyla hazırlanan TÜSİAD Konjonktür Raporu’nun ilk sayısı yayınlandı. Ulusal hesaplar istatistiklerinin açıklanmasını takiben hazırlanan rapor, TÜSİAD’ın Komisyon ve Çalışma Grubu faaliyetleri yanı sıra, TÜSİAD üyelerinin katılımıyla gerçekleşen makroekonomik eğilimler anketi sonuçlarını ve Genel Sekreterlik ekonomik araştırma çalışmalarını yansıtıyor. Rapor, küresel makro gelişmeler ile Türkiye ekonomisindeki gelişmeleri ve bunlara yönelik politika tepkilerini iş dünyası perspektifinden değerlendiriyor.
 
Raporun ilk sayısında, dünya genelinde risk algısındaki bozulmaya dikkat çekildi. Bu kapsamda, Fed’in yakın dönemde faiz artırımına gitmesi veya ABD ve diğer gelişmiş ekonomilerde devam eden “soluksuz” hisse senedi piyasası yükselişlerinin ivme kaybetmesi gibi nedenlerle, gelişmekte olan ekonomilere yönelik risk iştahında bozulma ihtimaline değinildi.
 
Bu ihtimalin, Türkiye açısından ciddi risklerin başında geldiği belirtilen raporda, “küresel finansal varlık fiyatlarında ani ve sert düzeltme” anlamına gelecek bu riske karşılık, para politikasını gevşetmeyen, bütçe disiplinini koruyan bir politika anlayışının önemi vurgulandı.
 
Raporda ayrıca, dünya ekonomisi için olduğu kadar Türkiye ekonomisi için de büyük önemi olan jeopolitik risklerin, iç-dış talep arasında dengelemeyi ve büyümeyi “doğrudan” tehdit ettiği ifade edildi.
 
TÜSİAD Konjonktür Raporu’nda, Şubat 2014’ten sonra gelişmekte olan ekonomilere yönelik sermaye akımlarındaki düzelmenin, Avro Bölgesi’ndeki görece toparlanmanın ve son dönemde büyümede sağlanan istikrarlı patikanın Türkiye ekonomisi için sağladığı fırsat penceresine de işaret edildi.
 
Raporda bu fırsat aralığında, atılacak doğru makroekonomik politika adımlarının, yapısal reformlar için zaman ve enerji kazandırabileceği belirtirken, enflasyon ve cari açık gibi önemli iki makro dengesizliğe yönelik doğru politika adımları sayesinde, istikrarlı bir büyüme patikası elde edilebileceği vurgulandı.
 
Raporda ayrıca, Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme, dış denge, sanayi üretimi, işsizlik, dış ticaret, mali politikalar ve para politikaları gibi alanlardaki gelişmeler değerlendirildi. Söz konusu tahliller çerçevesinde gelecek 4 döneme ilişkin tahminler ortaya koyuldu. TÜSİAD Makro Modeli kapsamında hazırlanan önümüzdeki dört çeyrek döneme ilişkin senaryo analizleri ve tahminler, “temel senaryo” dahilinde Türkiye ekonomisinin 2014 yılında yüzde 3,4 büyüyeceğini öngörüyor.
 
Riskler
 
Raporun “Riskler” başlıklı bölümünde, küresel ekonomi açısından risklerin en başında, küresel likidite bolluğunun neden olduğu “risklerden habersiz, halinden memnun olma” durumunun geldiği belirtilerek, 2013 yılının ikinci yarısında kırılgan ülke sıralamalarının 2014 yılında yeniden büyüme sıralamalarına dönüştüğü ifade edildi.
 
Hemen her türlü riskli, standart altı varlığın piyasalarda alıcı bulabildiği, birbirinden tamamen farklı değerlemelere sahip olması gereken ülke, şirket ve diğer finansal varlıkların benzer fiyatlamalara konu olduğu aktarılan raporda, şu ifadelere yer verildi:
 
“Bu ‘kendinden hoşnut’ hali bozabilecek, Fed’in çıkış stratejisi değişikliği, gelişmiş ekonomilerin hisse senedi piyasalarında büyük ölçekli düzeltmeler gibi riskten kaçış sinyalleri, başta Türkiye ve gelişmekte olan ekonomiler olmak üzere dünya ekonomisi için büyük bir risk yaratmaktadır. Başta Avro Bölgesi, İngiltere ve Japonya olmak üzere toparlanmanın sağlanamaması ve düşük büyüme-düşük enflasyon açmazının devam etmesi halinde, Avrupa Birliği’nin dağılması, bu ekonomilerde ekonomik sorunların siyasi sorunlara dönüşmesi dünya ekonomisi için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
 
Gelişmiş ekonomilerde toparlanmanın sağlanamaması durumunda, gelişmekte olan ekonomilerde de başgösteren düşük büyüme eğiliminin, bu ekonomilerin kırılganlıklarını belirginleştirmesi, dünya ekonomisi için önemli bir başka risk unsuru olacaktır. Diğer önemli bir küresel risk alanı jeopolitik gelişmelerdir. Rusya’nın Ukrayna müdahalesi sonrası, ABD, AB, Rusya arasında oluşan politik sorunlar, enerji sektörü başta olmak üzere küresel ekonomi için önemli riskler oluşturmaktadır. Diğer yandan, Orta Doğu’da her geçen gün artan gerilim ve derinleşen savaş ortamı, komşu ülke olma ve bağları nedeniyle başta Türkiye olmak üzere, dünya ekonomisini tehdit eder hale gelmiştir.”
 
Raporda, Türkiye ekonomisi için yerel risklerin başında, olasılığı düşük olmakla birlikte, 2014-2015 seçim döngüsünün iç siyasi belirsizlikleri artırmasının geldiği kaydedildi.
 
Diğer yandan, para ve kamu maliyesi alanlarında, doğru politikanın siyasi önceliklerle göz ardı edilmesi olasılığının önemini korumaya devam ettiği vurgulanan raporda, “Özellikle siyaset ve seçim döngülerinin, Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan enflasyonla mücadeleyi zorlaştırması ihtimali, Türkiye ekonomisi açısından politika itibarını zayıflatacak ve ekonominin kırılganlıklarını artıracaktır. İç siyasi belirsizliklerin Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında azalmasına bağlı olarak, Türkiye ekonomisine güçlü sermaye girişleri olması ve bunun sonucunda reel kur değerlenirken, özel tüketim ve yatırım kaynaklı güçlü talep genişlemeleri oluşması, talebin kontrolü ve dengelenmesi için yeni politika arayışları gerektirecektir. Kaldıraçlı talep genişlemesinin kontrol edilemediği durumlarda, kaldıraç azaltma amaçlı gecikmeli ancak kısa sürede sonuç vermesi beklenen güçlü politikaların, belirli ölçüde ‘dur-kalk döngüsü’ yaratma riski mevcuttur” yorumunda bulunuldu.
 
Fırsatlar
Raporun “Fırsatlar” bölümünde ise Fed Federal Açık Piyasa Komitesi’nin (FOMC) temmuz ayı toplantısında, tapering sürecinde ve faiz artırımına ilişkin takvimde beklenenden farklı bir değişikliğe gitmediği belirtilerek, sürdürülebilir borçlanma dinamikleri gereği, reel faizlerin, büyüme oranının altında seyretmesi ihtiyacının, mevcut ABD enflasyon ve büyüme oranları karşısında, kısa sürede faiz artırımlarını güçleştirdiği kaydedildi.
 
Küresel risk iştahının ve likidite için bir “sinyal” niteliği taşıyan faizlerin, bir süre daha artmayacak olmasının, gelişmekte olan ekonomiler için kısa süreli de olsa önemli bir fırsat teşkil ettiği vurgulanan raporda, gelişmekte olan ekonomiler (GOE) başta olmak üzere dünya genelinde riskli varlıklara yönelik risk iştahındaki artışın, GOE’lere ve Türkiye’ye dış kaynak temini ve yapısal reformlar için zaman ve alan yaratma anlamında fırsat sunduğu belirtildi.
 
Raporda, 2014 yılı cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası siyasi belirsizliklerin azalmasının, Türkiye’nin riskli varlıklara olan küresel yönelimden daha fazla pay almasını sağlayacağı vurgulanarak, özellikle, “büyümeye yatırım” şeklindeki hisse senedi portföy hareketlerinin Türkiye’nin büyüme hikayesini benimsemesi, Borsa İstanbul’un ve İstanbul Finans Merkezi’nin gelişimi için önemli bir fırsat oluşturacağı ifade edildi.
 
Son dört çeyrek boyunca istikrarlı bir patikaya oturan büyümenin, küresel sorunlara, iç siyasi belirsizliklere, dış denge ve fiyat istikrarı sorunlarına karşın direncini koruduğu kaydedilen raporda, büyüme yüzde 4 etrafındaki direnci korunurken, enflasyon ve cari açık sorunlarında iyileşme sağlanmasının, Türkiye’nin makro politika itibarını artıracağına ve kırılganlıklarını azaltacağına dikkat çekildi.