Türkiye için Sanayi 4.0 kaldıracı

0
51

Bosch Türkiye ve Ortadoğu Başkanı Steven Young, 7 Eylül’de Ortaköy’de yaptığı konuşmada “Sanayi 4.0 ile Nesnelerin İnterneti (IOT) fabrikalara giriyor. Bu, değer zincirini ve şirketler arasındaki ilişkileri bütünüyle değiştirecek bir gelişme. Üç boyutlu (3D) modelleme, tedarikçi ilişkilerinin bu iş modeline göre değişmesi, nihai tasarım ve testin ardından kişiselleştirilmiş ürünün ortaya çıkması, bu yeni değer zincirinin önemli bileşenlerini oluşturuyor” diyordu.

Bunun bir hafta sonrasında ABD’de Silikon Vadisi’nde Timothy Chou, sensörlere dayanan yeni süreçlerin iş hayatından özel hayata kadar her alanı nasıl değiştireceğini anlatıyordu. 1999’da Oracle’ın patronu Larry Ellison için Oracle On Demand’in başkanı olarak çalışırken büyük işletmeleri buluta taşıma konusunda öncü olarak adını duyuran Chou’nun yeni odağı IOT olmuştu. ABD’de Stanford Üniversitesi’nde ve yılın iki haftasında Çin’de Tsinghua Üniversitesi’nde çalışan Chou, “Buzdolabının marketten süt siparişi vermesinin anlamını henüz kavrayabilmiş değilim ama Sanayi 4.0 ve IOT’nin iş dünyasında çok büyük değişiklikler yaratacağından eminim. Bu konudan erken haberdar olmayı kendi adıma çok önemli bir şans olarak görüyorum” diyor.

Bu yeni devrimin etkisi altına aldığı coğrafyalar Avrupa ve ABD ile sınırlı değil. Dünyanın diğer önemli güç merkezi Japonya’da da bu iki alan ana ilgi odaklarından biri haline gelmiş durumda. Bu dalgayı yakalamakta görece geç kalan Japonya ile ilgili değerlendirmeler, bu ülkenin yeni sanayi devrimini kucaklama konusunda ilk anda göründüğünden daha hazırlıklı olduğuna odaklanıyor. Almanya’nın önde gelen iş dünyası gazetesi Handelsblatt’ın Doğu Asya muhabiri Martin Koelling, kimsenin Japonya’yı hafife almaması gerektiğini belirterek “Japonya sadece bilgi ve iletişim teknolojilerinde, üretim süreçleri, otomotiv ve makine endüstrileri, otomasyon ve robot teknolojileri, elektronik parçalar ile nihai ürünler alanlarında güçlü olmakla kalmıyor. Buna ek olarak Japonya’nın Büyük Veri ve tarımdan imalat ve hizmetlere kadar uzanan kapsamda bu yeni dünya için çözüm üretmede rol oynayan Fujitsu ve Hitachi gibi şirketleri var” diye yazıyor.

Buna Mitsubishi Electric’i ve e-Factory konseptini de eklemek gerekiyor. Verimlilik yaratma ve üretim maliyetlerini azaltmaya odaklanan e-Factory, atık üretimi ile işi tekrarlama ihtiyacını azaltırken makine kullanımı ve süreçlerin takip edilebilirliğini artırmaya ve bunların sonucunda verimlilik artışına odaklanıyor.
Bütün bunların hitap ettiği yeni dünya, üretim mühendisliği, lojistik ve ağa bağlı makinelerin bir arada çalışmasını sağlamaya dayanan bir sistem oluşturuyor. Bunun sonucunda ortaya çıkan yeni sanayi devriminin şifreleri IOT ve akıllı üretim.

Dünyanın ekonomik merkezlerinde gündemin üst sıralarına oturan bu değişim teknolojinin kendisinde ortaya çıkan bir değişim olmakla kalmıyor. Günümüzde gelinen noktada, iş modelini yaratmış ve bunun sonucunda hayatı etkilemeye başlamış bir değişim dalgası karşımıza çıkıyor. Bunun bir yanında Japonların Almanya’yı ziyaret ettikçe geride kaldıklarını görüp daha güçlü hareket etmesini sağlamak gibi etkiler yaratan bir etkileşim yer alıyor. Diğer yanda ise, Siemens’in Almanya’daki Amberg fabrikasının büyük şehre göre daha uygun yaşam koşullarına sahip olan bir küçük şehirde istihdam yaratarak yeni bir yaşam tarzını devreye alması bulunuyor. Kiraların daha düşük olması ve aynı ücretle daha yüksek bir yaşam standardını yakalayabilme, Amberg fabrikasında çalışanların işten ayrılma hızını son derece düşük tutan bir dengeyi güçlendiriyor.

Üstelik bu Siemens adına bir sosyal sorumluluk projesi olarak değil, ciddi bir endüstriyel gelişme adımı olarak karşımıza çıkıyor. 1989 yılında kurulan ve 10 bin metrekarelik üretim alanına sahip olan fabrikada yaklaşık bin 200 olan çalışan sayısında önemi bir değişiklik görülmezken kurulduğu günden bu yana üretim kapasitesi 8 katına çıkmış durumda. Binin üzerinde ürünün üretiminin yapıldığı fabrikada iş süreçlerinin yüzde 75’i makineler ve bilgisayarlar tarafından yürütülüyor. Dünyanın her yanındaki 60 bin müşteri için sipariş edilen ürünü 24 saat içinde hazır hale getiren fabrika yüzde 99,9988 mükemmellikle çalışıyor.

Fabrika içindeki malzeme sevkiyat sistemi, bu üretim sürecinin en çarpıcı boyutlarından biri. Üretimde kullanılacak parçaların üretim noktasına tamamen otomatik bir süreçle getirilmesi, 15 dakika içinde tamamlanıyor. Otomasyon ve dijitalleşme ile elde edilen sonuçlar, bir yandan çarpıcılıkları ile dikkat çekerken diğer yandan makinelerin insanların işlerini elinden alacağı tartışmasını da tetikliyor.

Sanayi 4.0’ın Almanya’da ortaya çıkmasında ve ABD ile Japonya gibi gelişmiş ülkelerde daha hızlı büyüme sağlamasında, demografinin önemli bir etkisi var. Bu ülkelerin çekirdek nüfuslarının artmaması, emek maliyetlerinin yüksek olması ya da yaşlı nüfuslarının artmasına bağlı olarak çalışma yaşlarındaki nüfuslarının en azından sabit kalması gibi sorunları bulunuyor. Bu durum, üretimde otomasyonun ve bilgisayarların rolünü artırarak maliyetleri aşağı çeken bir modelin cazibesini haliyle artırıyor. Ancak bunun çalışanları işlerinden etme etkisi gelişmiş ülkelerde o kadar kritik değil çünkü işlerin kaybedilmesi daha büyük ölçüde üretim tesislerinin emek maliyetinin daha düşük olduğu yerlere kaymasıyla gerçekleşiyordu. Tam aksine bu şekilde üretimin daha uygun maliyetle gerçekleşecek hale getirilerek gelişmiş ülkelere geri çekilmesi, bu ülkelerde istihdamı ve daha önemlisi kaliteli istihdamı artırıcı bir etki yaratacak.

Siemens Türkiye İcra Kurulu Üyesi ve Dijital Fabrika Direktörü Ali Rıza Ersoy, makineler ile insanlar arasındaki dengeyi nasıl değiştireceği konusunda, “Endüstri 4.0 ile bilgi teknolojileri kabiliyetlerinin kullanımıyla insan odaklı, tüm paydaşlara katma değeri yüksek organizasyonlar oluşturulacak. Endüstri 4.0 dünyasında da insanların, gerekli süreç ve prosedürleri planlamak, makinelere bu süreç ve prosedürleri kendi tasarlayıp geliştirdikleri algoritma ve yazılımlar temelinde uygulamayı öğretmek üzere zekasını kullanan yaratıcı liderler ve düşünürler olarak vazgeçilmez olmaya devam edecek” diyor.

Gelecekte de ölçek ekonomisi için büyük miktarlarda ürün ve platform yaratılmasının gerekecek olması, endüstride toplu üretimin verimliliği daha fazla önem kazandıracak. Kişiselleştirilebilir ürünlere artan talebin bu alanda toplu üretimi verimli bir şekilde gerçekleştirecek sistemler oluşturulmasının önemini artırırken üretim modellerinde, aynı fabrikada çok sayıda farklı ürünün üretilebilmesine doğru bir gidiş yaşanacak.
Ersoy oluşmakta olan ekosistem ile ilgili değerlendirmesinde son olarak global ekonomik dengelere dikkat çekiyor. Ersoy, “Geçen yıllarda üretimlerinde çoğunlukla ithalata dayanan gelişmekte olan ülkeler üretkenlik, verimlilik, kalite ve dijitalizasyon seviyelerini yükseltmek için endüstriyel üretimlerini daha da profesyonelleştirmeye ihtiyaç duyuyor” diyor.

Bu dinamikler devredeyken Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin bu dengelere adapte olarak kendi politikalarını belirlemesi ve bunun adımlarını hızlı bir biçimde atması gerekiyor. Türkiye, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Eski Bakanı Fikri Işık zamanında bu konuda rüştünü ispatladı. Işık, Almanya’da Stuttgart’ta bulunan Bosch fabrikasını ziyareti sırasındaki sohbetimizde Sanayi 4.0’ın merkezinde insanın yer aldığından başlayarak konunun temelleri hakkında neredeyse ders verdi. “Robotlar, 1 ve 0 ile çalışan akıllı olmayan cihazlar. İnsanların bunlara akıl vermesi gerekiyor” diyerek başladığı konuşmasında Sanayi 4.0’ın uzun vadeli planlama gerektirmesi, ekosisteme dayanma ihtiyacı ve proje yönetiminde hızlı sonuç alınacak noktalara odaklanılması gibi konulara temas etti.

Işık, “Sanayi 4.0’ı bir ekosistem olarak tasarlamak gerekiyor” derken demo alanındaki akıllı robot sistemi kendisinin akıllı sistem kurma ve ekosistem konusundaki sözlerinin doğruluğunu göstermek istermiş gibi demosunu aksattı. Su terazilerini kontrol edip bir platformdan diğerine aktarmak üzere programlanmış robot kol, kortej başından ayrıldıktan sonra durdurulmadığı için demoda sıkışma yaşandı. Üzerindeki 120 sensörlük yelek sayesinde hareket alanına yaklaşan biri olduğunda bunu algılayarak kendisini durduran robot, su terazilerini koyduğu platform dolunca elinde son su terazisi ile bir o tarafa bir bu tarafa gidip koyacak yer bulamama sorunu yaşadı. Bu sorun, insanların yeni sistemin neresinde yer alacağını açıkça gösteriyor.

Işık’ın dikkat çektiği en önemli nokta belki de “işe en hızlı sonuç alınacak noktalardan başlanması” idi. Işık bu konuda, büyük hacimlerle çalışan büyük işletmeler kadar çok hızlı hareket edebilme yeteneğine sahip KOBİ’lere de işaret etti. Bu, bütün bir ekosistem halinde düşünüldüğünde işin temelindeki başarı formülünü oluşturuyor.
Bosch fabrikasında Işık’ın da test ettiği bir çözüm, makinelerin üzerindeki RFID etiketler ile makinelerin arıza denetimini yapıyordu. Bir tekerlekli sehpa üzerindeki kontrol sistemi hangi makinenin ne zaman arıza verebileceği bilgisini toplayarak makine arızalanmadan bakım yapılmasını ve böylece üretim sürekliliğinin sağlanmasını güvence altına alıyordu. Bu, operasyon noktasında çalışanın arızayı tespit ettikten sonra gerekli parçaları alıp tekrar makinenin başına dönerek onarım yaptığı modelin yerine doğrudan gerekli parçalarla makinenin başına gidip bakım yapmasına dayanan bir modeli koyuyordu. Bu, süreç açısından bakıldığında işlem süresini yarı yarıya azaltan bir basit hareket gibi görünse de, büyük bir üretim kompleksinde bunun finansal karşılığı yıl bazında milyonlarca doları bulabiliyor. Bu hesabı, üretimin kesilmesinin neden olacağı kaybı da düşünerek yapmak gerekiyor.

Sınai üretimin fiziksel dünya ve mekanik parçalarla bağlantısının Sanayi 4.0 dünyasında da sürecek olması, fiziksel dünyadaki maliyetlerin önemini korumasına neden olacak. Bosch’tan Steven Young, “Sanayi 4.0’da da üretim tesisleri ile tedarikçilerin birbirine yakınlığı önemini koruyor olacak. Biz Çin’de üretim yaptığımız tesisin yakınına tedarikçilerimizin de gelmesini teşvik ediyoruz” diyor. Bu durum, Sanayi 4.0 döneminde üretimi çekmeyi başaran ülkelerin bütün ekosistem için bir platform olabileceğini düşündürüyor. Bu, Türkiye’nin büyüme hedefleri doğrultusunda dikkate alması gereken bir dinamik.

Ancak dikkate alınması gereken başka dinamikler de söz konusu. Siemens’ten Ali Rıza Ersoy, “Türkiye’nin 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer alması için yılda ortalama yüzde 8,5 oranında büyümesi gerekiyor. Bu büyüme, teknolojilerin etkin ve verimli kullanımıyla mümkün olabilir. Her şeyden önce nesnelerin internetinin kullanıldığı iş süreçleri doğru bir şekilde yönetilmelidir. Ülkemizde bilişim eğitimine daha yüksek bir ağırlık verilmesi, yazılımcı ve programcılar yetiştirmek ve nesnelerin interneti araştırmalarına hız kazandırmak yenilikleri geliştiren tarafta olmamızı sağlayabilir” diyor.

Bu geçişin yapılamamasının maliyetinin de önemli bir dinamik oluşturduğunu kaydeden Young, “Sanayi 4.0, üretim maliyetlerini düşürerek ucuz emeğe dayalı iş modelleri üzerinde baskı oluşturacak” diyor. Bu durum, adapte olamayan ülkelerin rekabet gücünü yitirmesi ya da bunu sürdürebilmek için daha düşük ücretlere inmeyi göze alması anlamına geliyor. Orta gelir tuzağı ile ilgili tartışmalar hatırlandığında bunun önemli bir risk olduğu görülüyor.

İkinci önemli konu, Sanayi 4.0’ın içinde üretilen verinin ve bu veriye dayalı iş modelinin dışında kalan şirketlerin, bu ekonomik ilişkilerin de dışında kalacak olması. Bir malın üretim ya da sevkiyat sürecinin takip edilmesini sağlayan bir Sanayi 4.0 sistemini kurmayan bir şirket, ürünü teslim etme gücüne sahip olsa da onunla ilgili veriyi sağlayamayacağı için sistemde kabul görmeyecek.

Türkiye’deki tedarikçi şirketler, bu geçişin bir benzerini otomotiv ve elektronik/beyaz eşya sektörlerinde büyük üreticiler ortaya çıkarken kurumsal kaynak planlaması (ERP) yazılımlarını büyük üreticiye uyumlu hale getirme süreci olarak yaşadılar. Bunun bir benzerinin Türkiye’nin Sanayi 4.0 geçişini doğru biçimde yönetmesi durumunda gerçekleşmesi kaçınılmaz. Ancak global örnekler, bu geçişin iyi planlanan ve yoğun yatırım yapılan bir süreç olduğuna işaret ediyor. 2012’de Sanayi 4.0 programını açıklayan Almanya, beş yıllık planında yapacağı yatırımı her yıl için 40 milyar euro olarak belirlemişti. Bu, AB genelindeki 140 milyar dolarlık büyüklüğün neredeyse dörtte birini oluşturuyor. Üretimin global merkezi olan Çin, şu anda sanayi üretimi içinde sahip olduğu yüzde 20’lik payı, 2020’de yüzde 40’a ve 2025’te yüzde 70’e yükseltecek şekilde gereken adımları atmayı planlıyor. İnovasyon listelerinde zirvede yer alan Finlandiya ise, Sanayi 4.0’ın Silikon Vadisi olmak için kolları sıvamış durumda.

Türkiye’nin, bu dünyada hedefleri ile uyumlu adımları atması gerekiyor. Bu doğru adımların temelinde, hızla veri bilimci yetiştirilmesi ve bu kişilerle koordineli olarak sanayi ve yazılım şirketlerinin birlikte çalışması gerekiyor. Sensör denilen küçücük parçanın geliştirilmesi ve 10 sentin altında fiyatla satılır hale gelmesi, verinin en az ürün kadar önemli olduğu yeni bir dünyayı yaratırken, telekomünikasyon şirketlerinin de en az yazılım şirketleri kadar önemli role sahip olduğu yeni dengeleri ortaya çıkarıyor.

Bosch’un, Sanayi 4.0 uygulamaları ile fabrikasında yaptıkları uygulamalar sayesinde üç yılda yüzde 10 verimlilik sağlayıp stok maliyetlerini yüzde 30 aşağı çekerken kendi bulutunu kurarak Avrupa’da lojistik hareketlerini takip etme konusuna verdiği önem, telekomünikasyonun gücünü ve değerini anlamayı kolaylaştırıyor.

Türkiye’de Türk Telekom’un akıllı şehirler tarafında yaptıkları, bu konuda iyi örnekler oluşturuyor.
Yeni nesil iletişim teknolojileri sayesinde araçların, evlerin, okulların, şirketlerin ve şehirlerin akıllandığı bir gelecek öngördüklerini Türk Telekom Kurumsal İş Birimi CEO’su Mehmet Ali Akarca, “Türkiye’nin ilk entegre yeni nesil şehir projesini Karaman’da hayata geçirdik. Devamında Antalya’yı da yeni nesil şehir haline getirdik. Antalya ve Karaman’da kurgulanan yeni nesil şehirler sayesinde, akıllı sistemlerin yer aldığı lokasyonlarda elektrikte ve su kullanımında yüzde 30’a varan tasarruf sağladık” diyor.

İşi endüstriyel tarıma uzatınca, akıllı sulama, her yıl sulama için yaklaşık 32 milyar metreküp su kullanan Türkiye’de yaklaşık 9 milyar metreküp su tasarrufu elde etmeyi sağlayacak bir çözüm olarak ortaya çıkıyor. Bu tarımsal sanayide kaynak kullanımı tarafında önemli bir verimlilik artışı anlamına geliyor.

2016 Ericsson Mobilite Raporu’nun 2021’de toplam 28 milyar cihazın internet bağlantısına sahip olacağı ve bunların 16 milyara yakınının Nesnelerin İnterneti cihazlarının oluşturacağı beklentisi, gelecekteki büyüme konusunda iyi bir fikir veriyor. Türkiye’de makinelerarası (M2M) iletişimdeki gelişmeler bu tabloya eşlik edecek: bugün 3 milyon makine M2M SIM kartlarıyla birbirleriyle iletişim kurarken BCG araştırma şirketinin raporuna göre 2020 yılında bu sayı 7,3 milyona ulaşacak.

Bunun ekonomik yansıması da ilgi çekici. OECD verilerine göre M2M sayesinde enerji kaybı yüzde 30 ila 38 oranında azalıyor. Türkiye’nin 2015 Elektrik Faturasının 100 milyar lira olduğunu düşündüğümüzde makineler arası iletişim sayesinde milli gelire yılda 30 milyar lira katkı sağlanabilecek.

Sanayi 4.0, ülke içinde farklı boyutları ve oyuncuları ile de gündeme geliyor. Bu, Türkiye’nin bu önemli değişim dalgasını yakalaması açısından önemli bir gelişme. 11-16 Ekim’de TÜYAP’ta gerçekleşecek MAKTEK Avrasya 2016 fuarının teması Sanayi 4.0 olarak belirendi. Fuarda, imalat alanında sanayinin geleceğini şekillendirecek öncü makinalar sahne alacak. MAKTEK Avrasya 2016 fuarının temasının Sanayi 4.0 olarak belirlenmesi, bu önemli konunun Türkiye’nin gündeminde gereken yeri kapsamaya başladığını gösteren önemli bir gelişmeyi oluşturuyor. 11-16 Ekim’de TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek fuarda otomotiv, havacılık, savunma, beyaz eşya, gemi ve inşaat sektörleri başta olmak üzere imalat alanında sanayinin geleceğini şekillendirecek Endüstri 4.0’ın öncü makinaları sergilenecek. 30 ülkeden bin 500 markanın ürünlerinin sergileneceği MAKTEK Avrasya, Sanayi 4.0’da yerli oyuncuların üstlenebileceği rolle ilgili bir resmin de oluşması bekleniyor. Bu boyutuyla değerlendirildiğinde “Endüstri 4.0 ve Geleceğin Akıllı Üretim Mühendisliği” sloganı, en az 1,5 milyar dolarlık iş hacmi yaratılması beklentisi kadar önem taşıyor.

Türkiye’nin stratejik sektörleri arasında yer alan makina ve alt sektörü takım tezgahlarını temsil eden iki büyük meslek örgütü Makina İmalatçıları Birliği (MİB) ve Takım Tezgahları Sanayici ve İşadamları Derneği (TİAD) desteğinde düzenlenen MAKTEK Avrasya 2016, bu yıl 75 ülkeden 70 bini aşkın sektör profesyonelini buluşturacak. Bu, Türkiye’nin 2023’teki ihracatını 500 milyar dolara çıkarma hedefi doğrultusunda önemli bir veri. MAKTEK’in önümüzdeki yıl Türkiye’de 1.5 milyar dolarlık iş hacmi yaratması ve takım tezgahı ihracatının 2017’de yüzde 14 artışla 535 milyon dolara ulaştırması beklentisi ise yolun başında olduğumuza işaret ediyor.
Makina İmalatçıları Birliği (MİB) Başkanı Ahmet Özkayan, “İmalatta ve satış sonrası hizmetlerde önemli avantajlar sağlayacak Endüstri 4.0 evrimini sadece imalatta, yeni mamullerde değil, yeni sistem ve iş süreçleri kapsamında da ele alınması gerekli. MAKTEK Avrasya 2016’da imalat, iş gücü ihtiyacı ve niteliği, altyapı gereksinimlerine kadar çeşitli alanlarda gelişmeler, teknolojiler ve trendler sunulacak. İmalatçı, müşteri ve yan sanayi bu bilgiler ışığında gelecekleri için yol haritalarını belirleyecek” diyor. Bu, ulusal stratejinin tartışılması ve belirlenmesi için önemli bir adım. Özkayan’ın Endüstri 4.0’ın Türkiye’ye sağlayacağı avantaj, kurumlara sunacağı üretkenlik, verimlilik ve ciro artışının alanında uzman firmalarca paylaşılacağına vurgusu ise somut bir resmin ortaya çıkacağı anlamına geliyor.

Fuara Türkiye içinden 54’ü MİB üyesi olan 80 firma ile Almanya, İspanya, Çin, Tayvan, Hindistan, Güney Kore, Japonya, İtalya, İngiltere gibi imalat sektöründe söz sahibi 30’u aşkın ülkeden katılımcıların olması, ulusal resmin global boyutu ile birlikte değerlendirilmesini sağlayacak.

TİAD Başkanı Hakan Aydoğdu ise geleceğin resmi ile ilgili ayrıntıları ortaya koyarak MAKTEK’in dengelerin nasıl değişeceğini görmek açısından faydalı olacağına işaret ediyor. Aydoğdu, “Endüstri 4.0 sanayide, üretimde birçok avantaj sağlayacağı gibi, üretimde insan=kol gücü kavramını sıfırlayacak. Bu akımın ortaya çıkartacağı, kol gücü yerine beyin gücünün yoğun olacağı yeni meslekler ile istihdam artışı da sağlanmış olacak. Önümüzdeki 10 yıl içinde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için yeni fırsatlar yaratacak olan Endüstri 4.0, insan kaynaklı üretim hatalarını sıfıra indirecek. Hatta iş sağlığı ve güvenliği açısından yeni bir dönemin kapılarını aralayacak” diyor.

Geleceğin mesleklerini “10 yıl içinde aile ortamında ya da iş dünyasında siber güvenlik analisti, sanal gerçeklik tasarımcısı, makine öğrenim bilimcisi, şehir inovasyon/mekanik uzmanlığı gibi 16 farklı mesleği konuşacağız” sözleriyle ifade eden Aydoğdu, “Ülke olarak jeopolitik konumumuzu da göz önünde bulundurduğumuzda, Endüstri 4.0 global yarışta bize önemli bir rol sunacak. Hükümetimizin bu alanda sağlayacağı destek, Almanya, Amerika ve Japonya karşısında Türkiye’yi devler ligine taşıyacak şeklinde konuşuyor.

Tabii harekete geçmemenin veya yanlış hareket etmenin riskleri de büyük. Machina Research tarafından yapılan bir araştırmaya göre, yeni nesil şehirlerin kurgulanmasında yapılacak yanlış tercihlerin ve standart dışı uygulamaların sadece 2015 yılında neden olduğu potansiyel boşa yatırım 341 milyar dolar olarak ölçülmüş. Aynı rapor, 2025 yılına kadar dünya genelinde belli standartlar dâhilinde bu işin yapılmasıyla harcanacak rakamın 781 milyar dolara ulaşacağını, standart dışı yöntemlerde ise faturanın yüzde 30’luk bir farkla 1,12 trilyon dolara ulaşacağını öngörüyor.

Bu, teknolojisi gurusu Chou’nun neden Palo Alto’da neden konuşma yapmak üzere SAP laboratuarında konuk edildiğini de açıklıyor. Design Thinking felsefesi üzerine bir model inşa eden SAP, yeni dünyada birçok iş modelinin “doğru soruları” sorarak yeniden tasarlanması gerektiğini savunuyor. Bu, analitiğin ve veri biliminin bu yeni dünyada kilit rol oynayacağı anlamına geliyor. Yukarıdaki kayıp rakamları, bunun mantığını sayısal olarak ortaya koyuyor.

Chou’nun Nesnelerin İnterneti dünyasına yönelik ilkeler, örnekler ve çözümleri topladığı Precision adlı kitabının başındaki CEO görüşlerinde ilk olarak iş analitiği şirketi SAS’ın CEO’su Dr.James Goodnight’a yer vermesi, bu konuda çok anlamlı bir gösterge. Goodnight’ın “Nesnelerin İnterneti’nin değer vaadi, internete bağlı cihazlar ve makinalar tarafından yaratılmayacak. Bu vaat, bunların yarattığı veride ve bundan süzülebilecek kavrayışta yatıyor” diyor. Bu, yaşanacak dönüşümle ilgili yerinde bir yönlendirme.

Deloitte Türkiye Dijital Hizmetlerden Sorumlu Direktörü Hakan Göl ise, Türkiye’yi bu yola çıkmaya hazırlanan bir otomobil olarak görüp araç değerlendirmesi yapıyor. Tedarik zinciri metriklerinde iyi durumda olmadığımızı söyleyen Göl, Kurumsal Kaynak Planlama (ERP) ve Üretim Yürütme Sistemleri (MES) altyapılarımızın henüz yeterli olmadığına dikkat çekiyor. Göl, “Sanayi 4.0 ile birlikte, Türkiye’de hakim olan ‘en büyük fabrikalar bizde’ diye övünme dönemi bitiyor ve akıllı fabrika devri açılıyor. Buna ayak uydurmamız gerekiyor. Yine Türkiye, Çin’deki düşük maliyetlere rağmen Avrupa’ya yakınlık kozunu kullanarak rekabet gücünü sürdürdüğü dönemden farklı bir yönelimi değerlendirmeli. Bundan sonra rekabet avantajı yaratabilmesi için oyunun kurallarını değiştirmesi lazım, yeni bir oyun bulması lazım” diyor.

Endüstri 4.0 ve inovasyona dayalı bu yeni rota, daha kısa inovasyon çevrimleri, daha gelişmiş ürünler ve daha düşük adetlerde üretime odaklanmak durumunda.

Sanayi 4.0 ve inovasyonun birlikte kullanıldığı bir modeli, Türkiye’nin kronikleşen orta gelir tuzağından kurtulması için önemli bir kaldıraç olanağı olarak gören Göl, “Endüstri 4.0’a izole ederek bakmamak ve nelerin önünü açabileceğini, özellikle şirketlerin dijital dönüşüm gündemlerinde yer alan bazı alanlara da bağlayarak doğru değerlendirmek gerekiyor. Kitle kaynağını kullanarak uygulamaya hazır fikir havuzu oluşturmak; ürün, hizmet ve deneyim boyutları ile kişiselleştirme önemli konular. Bunları konuşmamız lazım” diyor.
Göl bu konuda çok haklı. Üstelik bu konuları, trafik deneyimimizden alışık olduğumuz gibi yolumuzu kaybedince gördüğümüz ilk kişiye sorarak değil, aracın içinde seyahat ederken kaybolmadan konuşmamız gerekiyor.