Tetra Pak: Ambalajın ötesi

0
213

Son dönemde sıkça duymaya başladığımız ve gelecekte daha sık duyacağımız bir şirket tanımlaması “Biz X sektöründe faaliyet gösteren bir teknoloji şirketiyiz” şeklinde. Dijitalleşme başta olmak üzere nesnelerin internetinden yapay zekaya kadar birçok alanda gerçekleşen değişim, sektörü fark etmeden bütün şirketler -iddialı olduysa şirketlerin çoğu diyelim- için teknoloji şirketine dönüşme zorunluluğunu yaratıyor. Tetra Pak, bu konuda yapmayı anlatmaktan daha iyi bilen bir şirket konumunda.
Dubai’de düzenlenen gıda teknolojileri fuarı Gulfood’da yekpare bir alanda bir arada sergilenen ürün ve çözümler, Tetra Pak’ın bu konudaki performansını anlamayı kolaylaştırıyor. Şirketin geleneksel alanındaki teknoloji uygulamaları, humus ve ketçap gibi ürünleri steril hale getirmek için helezonik bir boru sistemi icat etmekten (viskozitesi yüksek ya da parçalı olarak tanımlanan bu ürünlerle sınai işlem yapmak çok kolay olmaması, bu çözümü değerli kılıyor) herhangi bir sıvı kimyasal yerine ışın teknolojisi kullanarak sanitasyon (Tetra Pak ambalajlarını steril hale getirme işlemi) yapmaya kadar uzanıyor. İkinci işlem, kimyasallardan ve sıvılardan tasarrufun yanında ambalajın çok daha etkin bir biçimde sanite edilmesini getiriyor. 
Bu, ambalajın steril edilmesi ile ilgili bir işlemi çok daha ileri noktaya taşımayı sağlıyor. Günümüzde ambalajların hidrojen peroksit banyosundan geçirilmesi ve ardından sıcak hava bıçakları ile ürün içine konmadan önce hızlıca kurutulması gerekirken bu şekilde daha ileri ve verimli bir teknolojiye geçiş mümkün olacak. Bu, şimdiye kadar çok ele almadığımız türden bir inovasyon.
Bir diğer teknoloji, sütün yağını ya da kremasını merkezkaç kuvvetini kullanarak ayırmaya hizmet ediyor. Makinenin çalışma prensibi, bir şey çok hızlı döndürüldüğünde ağır olanın çok daha fazla savrulma eğiliminde olmasına dayanıyor. Sütün kremasının ortaya toplanıp yağsız kısmının kenara savrulmasıyla bu iki öğenin makineden ayrı ayrı çıkmasını sağlayan ve seperatör olarak adlandırılan bu sistem, bir başka makinenin hammaddelerinin elde edilmesini sağlıyor. Krema ile sütü karıştırarak tam yağlıdan yağsıza kadar istenen evsafta süt üretmeye izin veren karıştırma teknolojisi etkileyici. Türkiye’de yağsız olarak adlandırılan yüzde 0,1 yağlı sütten 1,5 ve 3’lük sütlere kadar farklı ürünlerin ortaya çıkarılması mümkün oluyor. İş tarafında aynı derecede etkileyici olan istenen yağ oranına sahip sütün yanında fazla krema kullanılarak tereyağı ya da UHT ambalajlı krema gibi katma değerli ürünlerin üretiminin mümkün olması. Kremanın eksik olması müşteriyi kandırmak ve yüksek olması da üreticinin para kaybetmesi anlamına geldiğinden bu makinelerin hassas çalışması büyük önem taşıyor. Bu hassasiyet, Tetra Pak’ın en önemli önceliklerinden birini oluşturuyor.
Gıda tarafından makine performansı tarafına geçince, seperatöre vakum özelliğinin eklenmesi ile daha az enerji tüketmeyi sağlayan bir inovasyon ile karşılaşıyoruz. Buradaki tasarruf ya da verimlilik artışı, ölçek nedeniyle çok dikkat çekici. Saatte 20 bin ila 30 bin litre süt verilen seperatör sistemleri çok ciddi bir elektrik tüketimine neden oluyor ve bunun üzerinden çok düşük oranlarda bile olsa tasarruf sağlanabilmesi önemli büyüklüklere işaret ediyor. Vakumun sağladığı bir diğer fayda ise, havayı uzaklaştırarak havanın içindeki oksijenin yağı okside etmesine engel olmak. Gıda sektörü oksijeni bu bozucu etkisi nedeniyle ürünün içinde istemiyor ve oksijenin uzaklaştırılması daha kaliteli ürün elde etmeyi sağlıyor.
Mayonez yapmak için geliştirilen bir diğer makine, içindeki bıçaklarla hammaddeler olan yağ, tuz, sirke ve yumurta akı gibi katkı maddelerinin dalga şeklinde yukarı çıkarken ortadan aşağı doğru kaydığı bir türbülans ve yüksek yüzey gerilimi uygulanan bir ortam yaratarak mayonezin kıvamını kontrol etmesi ile öne çıkıyor. Bu ambalajın içindeki mayonezin sıkıldığında formunu korumasını sağlayan önemli bir etken. Bir başka deyişle mayonezin cıvık olmasını engelleyecek şekilde teknoloji kullanılıyor. 
Kıvamın kontrol edilmesini sağlayan bu teknoloji ve buna dayanan makine ya da daha açık olarak mikser, mayonez için geliştirilse de süt fabrikalarında yoğurt üretilirken süt tozunun çözdürülmesinde veya meyve suyu fabrikalarında meyve suyunun içine konulan kıvam artırıcıların ve renklerin karıştırılmasında da sorunları gideren bir çözüm üretmiş durumda.
Makinelerle yapılabilenlerin gıda üreticilerinde yarattığı heyecan, makineleri inceler ve bilgi alırken gösterdikleri tavırlardan net bir biçimde anlaşılıyor. Ancak bunun arkasında yatan dünya, Sanayi 4.0’ı kapsaması nedeniyle geleceğe dönük olarak daha büyük önem taşıyor. Dolum makinelerinin bakım işlerinin takip edilmesi, Tetra Pak müşterilerinin makine parklarının yedek parça ihtiyaçlarını elektronik olarak sisteme girerek sipariş etmesi ve bu sayede birçok idari aşamanın ortadan kadırılması ile servis sürecinin hızlanması ve verimliliğin artırılması, bu uygulamanın en çarpıcı sonuçları.
İşin bu boyutu, Tetra Pak’ın Türkiye planlarında da öne çıkıyor. Tetra Pak Türkiye Genel Müdürü Nejat Çalışkan, Tetra Pak olarak 2013 yılından bu yana Gulfood Manufaturing Fuarı’nda müşterilerimizle buluşarak yeniliklerimizi sergiliyoruz. Bu yıl fuardaki öncelikli konumuz Endüstri 4.0 Çözümleri ve Dijitalizasyon. Günümüzde yiyecek ve içecek üreticileri ve bununla ilgili sektörlerin; tüketicilerin değişen talep ve ihtiyaçlarına daha hızlı cevap verebilmesi için Endüstri 4.0’dan en iyi şekilde faydalanması gerekiyor.  Türkiye halihazırda bölgesel bir merkez olması ile global yapıda da büyük önem taşıyor. Tetra Pak için de İzmir Fabrikamız global tedarik zinciri ağı için stratejik bir yerde. Hem kendi iç pazarı hem yönetimi altındaki bölge ülkelerin pazarları ile büyük bir potansiyele sahip. Bölgenin ihracat üssü olan İzmir fabrikamız, bu kapsamda dijitalleşme atağında da dünya genelinde pilot fabrikalardan biri. Tetra Pak’ın dijitalleşme yolculuğu Türkiye’den başladı. Bu kapsamda teknoloji ve yatırımlarımızı sürdürüyoruz.  2018 yılı için gerçekleştirdiğimiz yatırımlar, kapasite artırmaktan ziyade yeni ürün üretebilme ve verimliliği artırma anlamında Endüstri 4.0 ve teknoloji odaklı” şeklinde konuşuyor.
Microsoft Azure platformu üzerinde çalışan makine izleme ve bakım platformu, bu alanda yapılabileceklerin hacmine işaret ediyor. Dubai’deki demoda dünya genelinde 5 bine yakın makine izlenirken, bunların kaç saatte oldukları, bakım zamanlarının yaklaşıp yaklaşmadığı, hangi parçaların değiştirilmesinin gerektiği ve durumları önceden takip edilerek müşterilere “Makineniz şu tarihte bakıma girme noktasına ulaşmış olacak. Bu kapsamda yedek parçalarınızı hazırlamanızda yarar var” mesajı önceden veriliyor. Bu yaklaşım makinelerde plansız bir duruş olmasını ve üretim kaybının ortaya çıkmasını engelleyerek önemli bir iş riskini bertaraf ediyor. 
Bu süreklilik, üretim sektöründeki oyuncular için sürdürülebilirliğin önemli bir güvencesi olarak karşımıza çıkıyor. Müşterinin çevrimiçi olarak izlenmesi ve bakım tarihi ile süreci konusunda yönlendirilmesinin yanında servis bakım anlaşmaları uygulaması da bulunuyor. Her iki uygulama da makinelerine erişim izni veren müşteriler için mümkün oluyor. İkinci uygulama olan planlı bakım anlaşması, Tetra Pak’ın servis mühendisinin müşterinin fabrikasında yatıp kalktığı bir modele dayanıyor. Bu biraz mecazi bir ifade olsa da, yapılan işin kapsamı düşünüldüğünde bu mecazın yerinde olduğu anlaşılıyor. 
Servis anlaşması modelinde Tetra Pak’ın servis mühendisi bakımın ne zaman yapılacağını takip ediyor, yedek parçaları sipariş ettiriyor ve herhangi bir sorun anında hemen müdahale ediyor. Tetra Pak servis mühendisinin işyerinin müşterinin fabrikası haline geldiği bu model, firmanın da en önemli önceliği durumunda. Özellikle global bir operasyon söz konusu olduğunda, yabancı bir ülkeden arıza telefonu aldıktan sonra bir günün kaybedilmesi, bu modelin cazibesini artırıyor.
Tetra Pak’ın müşterilerine sunduğu bu iki seçenek müşterilerinin operasyonunun durmamasını sağlamanın yanında Tetra Pak’ın servis gelirlerini ve yedek parça gelirlerini düzenli olarak yükseltmeyi de hedefliyor. Buradaki “düzenli” sözcüğü büyük önem taşıyor çünkü bu istikrarlı bir sistem içinde müşteri memnuniyetini zirvede tutma hedefi ile örtüşüyor. Makinenin ilk satışta yüksek kar sağlayan bir ürün olmaması, yedek parça ve servis anlaşmaları ile uygulamalarının değerini artırıyor. Bu, Tetra Pak’ın karlılığını artırma hedefi açısından da çok önemli bir unsur.
Öngörülebilir bakım konusunda Avrupa’nın bilincinin yüksek olması bu coğrafyayı öne çıkarırken Çin, Japonya ve Hindistan’daki üreticiler de bunun altında kalmıyor. Müşteriler ile oluşturulan ağın gücü ve buradan akan geri besleme, sistemin giderek iyileştirilmesini sağlıyor. 
Müşterilerin operasyonu açısından bakıldığında, bütün süreç kurguları müşterinin ihtiyaçlarına göre yapılıyor. Müşterinin basit servisleri alma niyetinden verimliliğini artırma hedefine kadar her ölçekteki bakış açısına göre veri toplama, analiz ve öngörü süreçleri farklı düzeylerde gündeme geliyor. Bu süreçte şirketler öğreniyor ve bu yeni öğrenim düzeyleri ile ulaştıkları noktaya uyum gösteriyor.
Tetra Pak açısından ise, reaktif süreçlerden öngörüsel süreçlere geçiş önemli bir iş birikimi oluşturuyor. 3 bin 200 üretim hattından dört yıldan uzun bir süre boyunca toplanan veri, Tetra Pak için önemli bir veri okyanusu oluşturmuş durumda. Buradan elde edilen birikime dayanılarak sunulan tavsiyeler, makinelerin iki arızası arasındaki süreyi yüzde 45 uzatmış durumda. 
Bir sonraki aşamada bu önleme sürecinden öngörme sürecine geçilirken bakım yaklaşımlarında da değişiklikler ortaya çıkıyor. Belirli koşullara göre oluşturulan süreçler, insanların gidip kontrol etmesi yerine makinelerin üzerindeki sensörlerden akan verilerle desteklendiğinde belirli bir takvime göre yapılan bakım işleri öngörüsel düzleme taşınıyor. Nihai olarak bunun etkisi, iş sürekliliğinin artırılması ve işletme maliyetinin düşmesi olarak ortaya çıkıyor. Bu da günümüzde dijitalleşmenin iş dünyasına yaptığı en önemli katkı…
Sistemin yeşil, sarı ve kırmızı renkli kodları ile makinenin sağlık durumunu görselleştiriyor olması, takibi ve harekete geçmeyi kolaylaştırıyor. Trafik ışıklarında olduğu gibi yeşil işlerin yolunda gittiğinin ve yola devam etmek gerektiğinin; sarı dikkat edip kontrol etmek gerektiğinin; ve kırmızı da müdahale edecek bir sorun olduğunun göstergesi.
Otomasyon, yapay zeka ve nesnelerin interneti gibi boyutları ile dikkat çeken bu teknoloji ve iş modeli inovasyonunun kreması olan renk kodlarının ambalajların üzerine taşınması başka bir boyutu ile Tetra Pak’ın oyuncusu olduğu ambalaj işinde nasıl heyecan verici bir değişimin yaşandığını gösteriyor. Tabii söz konusu olan sadece renkler değil. Ambalajlar artık yeni bir medya haline geliyor. 
Bu kimi zaman ambalajlanan gıda ile ilgili bilgileri yansıtan bir medya olabilirken kimi zaman bir film veya çizgi roman kahramanı ambalajın üzerinde yer alabiliyor. Dünyanın her yanında farklı kültürlerin beslediği farklı ambalaj tasarımları Dubai’deki demo alanında yan yana sıralandığında gerçek anlamda bir uygarlıklar şöleni görünümüne bürünüyordu. Renk tercihleri kadar tasarımlar da coğrafyaya göre değişirken ambalajların üzerindeki sosyal medya ikonları, ambalajın ve içindeki ürününün dijital dünyaya açılan yeni bir kapı olduğunu açıkça gösteriyor. Bu bir sonraki önemli gelişme; hatta şimdiden içineyiz. Tüketicilerin bir ürünle ilgili övgülerini, şikayetlerini veya önerilerini ifade etmelerinin markaların değeri ve kaderi üzerindeki etkisi, bu sosyal medya geçidinin etkisini ortaya koyuyor. Buradaki devrimsel etkiyi yaratan ise, ambalajların üzerine yerleştirilen QR kod etiketleri. Bu etiketlerin taratılması, dijital bir yolculuğun başlamasına veya ürün ya da markanın etrafında herhangi bir deneyimin kurgulanmasında rol oynayabiliyor.
QR kod doğrudan akıllı telefonu ya da günümüzde insanlara ulaşmada en etkin iletişim aracını işin içine sokarken insanları yeni trendlerle buluşturma konusunda benzersiz bir araç ortaya koyuyor.
Ambalajlar bu noktada durmamakta kararlı. Bir sonraki dalga, QR kodun ilerisine geçerek artırılmış gerçekliğin (AR) nimetlerinden faydalanmayı içerecek. İşin içinde yine akıllı telefonların olması şaşırtıcı değil. Ancak bu sefer, etkileşim çok daha doğrudan. Dubai’de Tetra Pak’ın gösterdiği uygulamalar arasında, bir ambalaja tutulan telefonla üç penaltı atmaya dayanan biri çok ilgi çekiciydi. İlk aşamalarda olunması, oyun sırasında telefonun sürekli ambalaja doğru tutulmasınının gerekmesini kabul etmeyi gerektiriyor. Ancak kısa zaman bu konu, markaların karar vermesi gereken kritik bir ayrıntı haline gelecek. 
Müşterinin ambalaja mı yoksa markaya mı sadık olması gerekiyor? Kritik soru, bu. Her ambalaj ile yani her ürün satın alındığında bir kez oynama hakkına sahip olmak bugünün kriterlerinde önemli bir kampanya uygulaması olabilir. Ancak Pokemon Go çılgınlığına tanık olmuş insanlar olarak bunun ulaşılabilecek son nokta olduğunu düşünmemiz anlamsız. Gidilebilecek çok yer, ambalajın üzerinden başlayabilecek çok dijital yolculuk var. Burada yapılabilecek uyarlamaların da sınırı yok. 
AR’ın yanısıra diğer alanlarda gelişen teknolojilerin de etki etmesiyle ortaya çıkan örnekler çok farklı deneyim seçeneği adaylarına işaret ediyor. Sensörlerle dünya genelindeki makinelerin öngörüsel bakım hizmetini veren Tetra Pak’ın geliştirdiği sensörlü kapak bu deneyimlerin çeşitliliğinin ne olacağı konusunda bir fikir veriyor. Üzerindeki LED’in rengiyle tüketiciyi yeterince su içmediği konusunda uyaran dijital kapak, Tetra Pak’ın nesnelerin interneti teknolojisinin birikimi ile insanların da bakımını yapmaya başlamasına işaret edecek. Şu anda bu ürün deneme aşamasında ancak yeterli sıvı almamanın en hafifi konsantrasyon bozukluğu olan rahatsızlıklara yol açtığını zaten biliyoruz.​