Telekom şirketlerinden kalkınma dopingi

0
49

Telekomünikasyon şirketleri Türkiye’de şu anda her türlü sosyal sorumluluk projesinin üzerine yüklendiği şirketler durumunda. Fiyat rekabeti ile müşterileri numara taşımaya teşvik etme savaşları, sadık müşteri kitlesini daraltırken müşteriyi elde tutmak için duygusal bir bağ kurmanın önemi arttı. Sosyal sorumluluk projeleri buna hizmet ediyor. Operatör değiştirmeye bağlı müşteri kaybının yarattığı mali yük Telekom operatörlerinin bilançolarında sağlam bir büyüklük oluşturmaya başladıktan sonra müşteri kaybetme (churn) maliyetini fark eden şirketler, bir yandan yeni abone kaydetme peşine düşerken diğer yandan iyi olmadığını anladıkları müşteri kitlesi yüzer gezerliğini engellemeye çalışıyor. Birbirini izleyen basın toplantıları ile duyurulan bu projelerden biraz daha ciddi hedeflere dümen kırmanın zamanı artık gelmiş gibi görünüyor.

Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşabilmek ve dünyanın önde gelen 10 ekonomisi arasında yerini alabilmek için yakalaması gereken yüzde 8,5’lik büyüme hızı, hem AK Parti hükümetinin konjonktürel etkinin de yardımıyla 2001-2007 döneminde yakaladığı yüzde 6,5’lik büyümenin hem de daha uzun süreli bakıldığında Cumhuriyet tarihinin bu tarihten geriye dönük 50 yılında görülen yüzde 4,5’lik kalkınmanın çok üzerinde. Bilişim Sanayicileri Derneği’nin (TÜBİSAD), bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün (BİTS) 2023 hedeflerine ulaşmada oynayabileceği role işaret ettiği raporunda yer verdiği bu rakamlardan ilki orta vadeli performans, ikincisi ise sürdürülebilir kalkınma için fikir veren göstergeler. Birincisini yakalamak için doping yapıp istikrarsız bir büyüme döngüsüne girmemek önemli ancak iki rakam ile hedef karşılaştırıldığında daha önemli olan “bizi buraya getirenin yeni hedefe götüremeyeceği noktada yordamı değiştirme zorunluluğuna” işaret etmesi.
TÜBİSAD, iş dünyasının yeni normalinde basit olması gereken başarı formülünü net bir biçimde ortaya koyuyor: hedefe ulaşmak için gereken büyüme hızını yakalamak için Türkiye’nin dış pazarlarda rekabet üstünlüğü kurması ve bunun için de katma değeri yüksek ürün ve hizmet miktarının artışı gerekiyor. Araştırma-geliştirmenin (Ar-Ge) ticarileştirilmiş hali olan inovasyon burada kilit bir önem taşıyor. Bunun bir yanında ürün inovasyonu yer alırken diğer boyutta iş modeli inovasyonu ve buna bağlı yenilikler yer alıyor. 

Konjonktürel etkiler bir kenara bırakıldığında TÜBİSAD’ın dile getirdiği rakamlar, sistemi ana hatlarıyla anlamayı sağlıyor. Bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü yatırımlarının Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) içindeki payına işaret eden BİTS sermayesindeki yüzde 1’lik artış kişi başına GSYİH değerini yüzde 1,6 civarında artırıyor. Bir diğer hesap ise, genişbant internet kullanım yoğunluğunun yüzde 10 artmasının inovasyona dayalı satışların yüzde 2,9 artırdığını gösteriyor. Elektronik ticaret değerlerinin iki kat artması ise inovasyon yapma eğilimini yüzde 3 artırıyor. Özellikle son veri, ekosistem etkisine dikkat çekiyor: doğru ekosistem oluşturulduğunda bu, kendi içinde otomatik olarak ileri gitmeyi sağlıyor.

Telekomünikasyon operatörlerinin bu mekanizmayı kurmada oynaması gereken rol, hem değişimin oyuncusu hem de bundan etkilenen taraf olmaları nedeniyle çok açık olarak görülüyor. Yıllar boyunca katma değerli servislerden bahseden ama bunu bir türlü sağlam bir nakit akışına tahvil edemeyen operatörler, geçen yıllarda bu operatörlerin şebekeleri üzerinden uygulama servis eden uygulama (Over the Top-OTT) oyuncularının kendilerini sadece altyapı sağlayıcı durumuna düşürmesi riskiyle karşılaştılar. Ses gelirlerinin istikrarlı bir şekilde düşmesi ve data gelirlerinin de birim fiyatların düşüşünün hızla artan kullanım sayesinde kompanze edilmesi, bu sektörde günümüzün finansal dengesini belirliyor. Bu, büyük rakamlarla oynanan bir oyun olsa da, telekomünikasyon işinin en mükemmel iş olmadığını gösteriyor. Yine bu dengeler, telekomünikasyon operatörlerinin suyun üzerinde yüzmek için gereken koşulları sağlamada çok daha çevik hale gelmesini de sağlamış durumda. Her ay ödeme yapan sadık -veya tekel durumu nedeniyle gidecek yeri olmayan- abonelerin sayısının şirketin gücünü gösterdiği eski denge ortadan çıkarken Telekom operatörleri bir yandan çapraz satış ve yukarıya satış ile perakendecilik dengeleri içinde sahip oldukları müşteri kitlesinin yarattığı değeri artırırken diğer yandan kendi faaliyetlerini çeşitlendiren yeni şirketler ile gruplarının yapısını değiştiriyor. Turkcell, tüketici finansmanı ile başladığı bankacılık yolculuğunu, Paycell Card ile fiziksel ödeme ortamına taşırken yeni kurduğu enerji şirketi ile finansı birleştirdiğinde çok daha öteye gitme fırsatına sahip. Türk Telekom’un geçen sene kurduğu elektrik dağıtım şirketi, enerjinin telekomünikasyon şirketleri için jenerik bir güzergah haline geldiğine işaret ediyor. Vodafone ise, son dönemde A-101 ile geliştirdiği işbirlikleri ile fiziksel perakende kanalını daha fazla kullanarak müşteri ilişkilerinde bir fijital deneyime imza atıyor.

Bu çeşitlenme ve dönüşüm, telekom operatörlerinin Türkiye’nin kalkınmasına sadece genişband hizmetleri ile sınırlı kalmayacak bir biçimde katkı sunacağı beklentisini güçlendiriyor. Bu dönüşüm koşusunu gerçekleştirirken atı öldürmemek de büyük önem taşıyor. Deloitte’un 2015’te dikkat çektiği bir tehdit, aradan geçen yıllarda sessizlikle fısıltı arasında bir noktaya geriledi ancak özellikle global karşılaştırma boyutu ile dikkat edilmesi gereken bir noktayı oluşturuyor.

Deloitte 2012 ve 2013 verilerine dayanarak yaptığı analizde Türkiye’deki operatörlerin Faiz, Amortisman ve Vergi Öncesi Kar (FAVÖK) oranının bir dizi ülkeden çok daha düşük olduğuna dikkat çekmiş ve bunu bir karlılık problemi olarak gündeme getirmişti. Aynı değerlendirme içindeki bir diğer analizde ise, Türkiye’de şirketlerin cirolarından yatırıma ayırmaları gereken pay sıralamasında telekomünikasyon operatörlerinin elektrik, gaz ve su şirketlerinden sonra en büyük yük altında olduğuna dikkat çekilmişti. Deloitte’un bu verilere bakarak yaptığı, “Türkiye’de işletmeci karlılıklarının göreceli düşüklüğü ve sektörünün sermaye-yoğun yapısı, işletmecilerin büyüme, yenilikçilik ve tüketici deneyimine sürdürülebilir yatırım olanaklarını sınırlamaktadır” yorumu bugün de geçerliliğini koruyor. Üstelik günümüzde yenilikçilik ve tüketici deneyimi, operatörlerin sürdürülebilirliği açısından daha büyük öneme sahip. Yine altyapı kullanımı modelini tamamen değiştiren data bazlı şebeke yapısı, inovasyon ve altyapı yatırımı tarafında yeni yükler getirdi. 5G bunun üzerine daha fazlasını ekleyecek. Bu konjonktürde, Türkiye’nin telekomünikasyon operatörlerinin sağlığını daha fazla düşünmesi gerekiyor.

Bu, bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün bütününün sağlığını korumak anlamına gelecek. 94,3 milyar liralık büyüklüğe ulaşan sektörün cirosunun 64,7 milyar lirası iletişim ya da telekomünikasyon sektöründen geldi. Global rekabete dönüp, 2015 ile 2016 arasındaki yüzde 14,4’lük büyümeyi dolar cinsinden değerlendirince büyüme oranı yüzde 3,4’e geriliyor. Bunlar bile dolar kuru 2015 için 2,73 ve 2016 için 3,02 lira olarak kabul edildiğinden gerçek dünyayı tam olarak yansıtmıyor. Sektörde 2017’de lira bazında yüzde 5 ila 10 büyüme bekleyen TÜBİSAD’ın ve tabii ki araştırmayı yapan Deloitte’un dolara dönünce bu büyümeyi yüzde 5 ila 10’luk daralma olarak ifade etmesi, -bilgi ve iletişim sektörü 2023 için kaldıraç olacaksa- ciddiyetle değerlendirilmesi gereken bir konuyu oluşturuyor.