Şimşek: Türkiye için tek çıkış yolu ihracat

0
30

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, “Avrupa ile ilişkiler iddia edildiği kadar kötü değil. Önümüzdeki 1,5 ay içinde AB ile Türkiye arasında ulaştırma ve enerji konusunda zirveler yapılacak, Aralık 7-8’de de yüksek düzeyli ekonomi, diyalog toplantısı  gerçekleştireceğiz. Önümüzdeki döneme ilişkin ekonomik ilişkilerimizi özel sektörle birlikte masaya yatıracağız.” dedi.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından Ekonomi Bakanlığı koordinasyonunda düzenlenen Türkiye İhracat Haftası’nın üçüncü gününde yaptığı konuşmada, Türkiye için tek çıkış yolunun ihracat olduğunu belirterek, ihracatçının yanında olduklarını söyledi.

İhracatçılardan gelen iki talep olduğuna işaret eden Şimşek, bu iki talebi not aldığını bildirerek gelen talepler kapsamında bankacılık sektörünü iş aleminin iş yaptığı alanlara  yönlendirdiklerini, kur riski noktasında da çok temel bir çözüm getireceklerini aktardı. 

Şimşek konuşmasında küresel ekonomi ve Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Küresel büyümede bir toparlanma olduğuna işaret eden Şimşek, şunları kaydetti:

“Bu iyi bir haber çünkü dünyada büyüme varsa daha fazla mal satarsınız. Küresel kriz öncesi bir düzeyde değiliz ama küresel kriz sonrası 10 yıla oranla önümüzdeki 3 yıl büyüme daha iyi olacak, ortalama yüzde 3,7. Avro Bölgesi’nde, Avrupa’da muhtemelen büyüme devam edecek. Bizim en büyük pazarımız bu da Türkiye açısından iyi haber. Küresel ticaret hacminde de toparlanma var. Bu da iyi haber. Küresel kriz öncesi düzeyde değiliz, korumacılık tehdidi devam ediyor ama biraz da olsa toparlanması iyi haber. Küresel enflasyon kontrol altında. Para politikasında, en azından bugün itibarıyla çok ciddi, piyasaları risk altına sokacak, iş alemini ciddi etkileyecek trend görmüyoruz.”

Şimşek, gelişmekte olan ülkelere fon akışının olumluya döndüğünü belirterek, önceki 2 yılda gelişmekte olan ülkelerden toplam 1,3 trilyon dolarlık sermaye çıkışı olduğunu, bunun en büyük kısmının da Çin’den çıktığını anımsattı.

“Küresel ticarette korumacılık eğilimi kriz sonrasında arttı”
Mevcut risklere de değinen Şimşek, orta ve uzun vadede ciddi birtakım risklerin bulunduğunu vurguladı.
Beklenenden daha hızlı bir parasal sıkılaştırmanın gelişmekte olan ülkeler için olumsuz olacağını belirten Şimşek, “Artan jeopolitik gerginlikler de risklerden biri. Gerçi bizim bölgemizde Suriye’de, Irak’ta göreceli bir iyileşme var ama yine de dünyada jeopolitik gerginlikler anlamında sıkıntılar var. Küresel ticarette korumacılık eğilimi, kriz sonrasında arttı. Umuyoruz, önümüzdeki dönemde ticaret yolu ile refahı artırmanın anlam ve önemi daha iyi anlaşılır.” değerlendirmesinde bulundu.

Şimşek, küresel reformlarda yavaşlama olduğunu dile getirerek yatırımların durağan olmasının verimliliği olumsuz etkilediğini söyledi.

 Dünyanın büyük borç yükü altında bulunduğuna, nüfusun yaşlandığına, gelir dağılımının adaletsizliğine işaret eden Şimşek, tüm bunların önümüzdeki on yıllarda karşı karşıya kalınacak karşı rüzgarlar arasında olduğuna dikkati çekti.

Başbakan Yardımcısı Şimşek, küresel kriz sonrasında gelişmiş 3 bölge merkez bankasında 10 trilyon doların üzerinde bilanço genişletildiğini anımsatarak, konuşmasına şöyle devam etti:

“Para basıldı ama bu nihai devam etmez. Japonya’da daha uzun bir süre devam eder, Avro Bölgesi’nde nispeten devam ediyor ama hızı yavaşlıyor, ABD’de ise bilanço küçültme işi başlayacak. Önemli olan planlandığı şekilde uygulanması ve piyasaların sürprizlerle karşı karşıya kalmaması. Şu an itibarıyla  piyasalar Fed’in iki defa faiz artıracağını düşünüyorlar, bilanço küçültmenin de çok yavaş olacağı sunuldu, böyle giderse yıkıcı bir etki yapmaz.”

“DEAŞ’ın yok ediliyor olması dünya için olduğu kadar Türkiye için de önemli gelişme”
Şimşek, Küresel Barış Endeksi’ne göre dünyanın birçok kısmında sorunlar olduğunu belirterek, Türkiye’nin bölgesinde göreceli de olsa bir iyileşme bulunduğunu, DEAŞ’ın yok ediliyor olmasının dünya için olduğu kadar Türkiye için de önemli ve olumlu bir gelişme olduğunu söyledi.

DEAŞ’ın şu an Irak’ta tamamen kontrol anlamında yok edildiğini, Suriye’de ise çok cüzi bir alana sıkıştırıldığını aktaran Şimşek, bu durumu Türkiye ve dünya için ‘olumlu’ olarak nitelendirdi.

Şimşek, küresel bazda artan korumacılığın önemli bir sorun olduğuna dikkati çekerek şunları hatırlattı:
“Türkiye olarak dışa açık modeli tercih ediyoruz, birçok ülkeyle Serbest Ticaret Anlaşmaları imzalıyoruz. AB ile Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusu zaten ihracatçımızın bir talebi, bu konuda da çalışmalar yapılıyor. Avrupa ile ilişkiler iddia edildiği kadar kötü değil. Önümüzdeki 1,5 ay içinde AB ile Türkiye arasında ulaştırma ve enerji konusunda zirveler yapılacak, Aralık 7-8’de de yüksek düzeyli ekonomi, diyalog toplantısı yapacağız, önümüzdeki döneme ilişkin ekonomik ilişkilerimizi özel sektörle birlikte masaya yatıracağız, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi en önemli konulardan biri.”

“Dünyada reform yapma ve uygulama hızı yavaşladı”
Dünyada en çok reforma ihtiyaç duyulan dönemden geçilmesine karşın reform yapma ve uygulama hızının yavaşladığını belirten Şimşek, gelişmiş ülkelerde yatırımların, kriz öncesinin çok altında bulunduğunu dile getirdi.
Mehmet Şimşek, yatırımların yetersiz olmasının verimliliği azalttığına, verimliliğin de refahın en önemli bileşeni olduğuna dikkati çekerek şunları anlattı:

“Dünya olarak özel sektör, kamu, şirket, finans sektörü de dahil olmak üzere hane halkı borçlarının tamamını alırsanız gelişmiş ülkelerin borcunun milli gelire oranı yüzde 390’lara çıkmış durumda. Gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 225’ler civarında. Türkiye’de bu oran yüzde 146. Türkiye, borçluluk oranı en makul ülkelerden biri.Satın alma gücü paritesi ile Türkiye bugün dünyanın en büyük ekonomilerinden biri ve 13’üncü sıradayız.
Bu sene IMF tahminlerine göre milli gelirimiz 2,1 trilyon dolar olacak. Bu da bizi Avrupa’da 5’inci en büyük, dünyada 13’üncü en büyük yapıyor. Küresel ihracattaki payımız yüzde 1’e yaklaşmış durumda. Türkiye ekonomisinde kısa vadede baktığınız zaman hızlı bir toparlanma var. İç talebin en önemli bileşeni özel tüketim, öncü göstergelere baktığımız zaman önümüzdeki dönemde özel tüketim artışı devam edecek. Çünkü bu sene temmuz itibarıyla bu yıl içinde 805 bin vatandaşa iş bulduk, son 1 yılda ise 1,1 milyon vatandaşımıza iş bulduk.”
Daha çok insanın istihdam edilmesinin özel tüketimi desteklediğini belirten Şimşek, yatırımlarda da önümüzdeki dönemde Türkiye’de artış öngördüklerini söyledi.

Şimşek, kur hedefinin şimdiden aşıldığına yönelik eleştiriler yapıldığını belirterek, “Bizim kur hedefimiz yok ki, nasıl aşılsın? Biz önümüzdeki yıllarda reel olarak kurda bir değişiklik olmayacak varsayımıyla birtakım rakamlar koyuyoruz. Dolayısıyla daha mürekkebi kurumadan yapılan ‘Kur hedefi 2 günde aşıldı’ eleştirileri, makul eleştiriler değil.” dedi. 

Şimşek, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından Ekonomi Bakanlığı koordinasyonunda düzenlenen Türkiye İhracat Haftası’nın üçüncü gününde yaptığı sunumda, Türkiye’nin güçlü büyüme performansının bulunduğunu belirterek, “Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana ortalama büyüme yüzde 4,8, son 15 yılda ise yüzde 5,6, 1 puan ne fark eder demeyin, çok fark eder. Eğer Türkiye 1923’ten beri yüzde 4,8 ortalama yerine yüzde 5,6 ortalamayla büyüseydi bugünkü milli gelirimiz iki kat daha büyük olurdu.” diye konuştu. 

Türkiye’nin 2002 yılından bu yana çok güçlü performans ortaya koyduğunu, Çin ve Hindistan’dan sonra en güçlü performansın Endonezya ile birlikte Türkiye’de olduğunu vurgulayan Şimşek, şunları kaydetti:

“Bu dönemde Avrupa ile arayı hızlı bir şekilde kapatmışız. Kişi başı milli gelirimiz Avrupa’nın 3’te 1’inden biraz daha fazlayken şimdi neredeyse 3’te 2 düzeyine bu sene ulaşacağız. Nereden bakarsanız bakın, sabit fiyatlarla cari dolar kuruyla veya satın alma gücü paritesiyle Türkiye hızlı bir şekilde koşmuş, zenginleşmiş. Bu sene kişi başına milli gelir satın alma gücü paritesiyle muhtemelen 26 bin doları aşmış olacak. Orta vadede büyümenin devam edeceğini düşünüyoruz.

En büyük pazarımız AB toparlanıyor, turizm toparlanıyor, petrol fiyatlarının 60 dolara dayanması petrol ihraç eden komşu ülkeleri olumlu etkiliyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde dış talep güçlü olacak. Yılın ilk 7 ayındaki istihdam artışı ondan önceki 10 yılın ilk 7 ayındaki istihdam artışının 2 katından fazla. Bu da şu demek iç talep de güçlü olacak. Kapasite kullanım oranı yatırımların artışına işaret ediyor. 2007’den bu yana yıllık ortalama her sene 941 bin kişiye iş bulmuşuz. Bu büyük başarı bu sene bu çok daha güçlü. 1,1 milyon kişiyi aşmış durumda ama maalesef bunlara rağmen işsizlik oranı yüzde 10’un üzerinde bulunuyor. Çünkü bizim genç nüfusumuz var.”

“Kur şokunu yemeseydik muhtemelen enflasyon farklı noktalarda olurdu”
Şimşek, gelecek 3 yılda yüksek büyüme ile birlikte işsizlik oranlarının aşağı yönlü trendde olacağını umut ettiklerini anlatarak, “Enflasyon şu anda geçici olarak çift hanede. Bunun temel sebebi son yıllarda sürekli bir şekilde kur şoku yememiz, yani liranın değer kaybı. Bu kur şokunu yemeseydik muhtemelen enflasyon farklı noktalarda olurdu. İkincisi gıda fiyatları, üçüncüsü de petrol fiyatları…” dedi.

Gıdaya ilişkin erken uyarı sistemini oluşturduklarını, zaman zaman gümrük vergileriyle bir disiplin getirdiklerini, yapısal reformları uygulamaya koyduklarını ifade eden Şimşek, ekim ayında yayımlanan yönetmeliklerle birlikte bundan sonra gıdada fikre oranını ciddi şekilde azaltacağını, lojistik süreçlerini ciddi şekilde iyileştirecek adımlar attıklarını söyledi. 

Şimşek, gelecek dönemde enflasyonun düşeceğine inandıklarını aktararak, para politikasında sıkı bir duruş olduğunu, Kredi Garanti Fonu’nun kredi politikasında gevşeme yarattığı için bunun çok hissedilmediğini, ancak gelecek yılın ilk çeyreğinden itibaren bunun hissedileceğini vurguladı. 

Gıda fiyatlarına ilişkin aldıkları tedbirlerin etkili olacağını belirten Şimşek, “Kur noktasında buradan bizin bir şey söylememiz zor. Tabii ki Türkiye bu güçlü performansıyla bu kur şoklarının devam etmesi ihtimalini zayıflatıyor. OVP’de enflasyonun düşeceğini öngörüyoruz. Önümüzdeki senenin ilk çeyreğinde yüzde 8’e doğru enflasyonun gerilemesini öngörüyoruz.” diye konuştu.

Şimşek, büyümenin iç talep eksenli olduğunu aktararak, sözlerine şöyle devam etti:
“İlk defa bu sene oldukça dengeli bir büyüme. Net ihracatın katkısı yılın ilk yarısında 2 puanın üzerinde. Bu hakikaten dengeli büyümeyi devam ettirmemiz lazım. İşte burada ihracat devreye gidiyor. Cari işlemler dengesi aslında büyümenin iç talep tarafından sürükleniyor olmasının bir yansıması. Enerji, altın hariç cari işlemler dengesi neredeyse dengede, daha doğrusu fazla açığımız yok. Altın hariç cari açıkta daralma devam ediyor. Fakat altını dahil ettiğiniz zaman cari açıkta genişleme söz konusu. Son 10 yıla şöyle bir baktık, genelde bir, iki yıl altın ithalatı artınca bir sonraki iki yılda altın ihracatı artıyor. Dolayısıyla biz önümüzdeki dönemde tekrar altın ihracatının artışıyla bunun dengeleneceğini ümit ediyoruz. OVP’de cari açığın bu sene yükseldikten sonra  önümüzdeki 3 yıl içerisinde aşağı yönlü trende gireceğini bekliyoruz.”

“Bu sene doğrudan yatırımlar arzuladığımız düzeyde gitmiyor”
Şimşek, cari açığın finansmanının büyük oranda yakın dönemde uzun vadeli krediler ve doğrudan yatırımlarla olduğunu anımsatarak, “Bu sene doğrudan yatırımlar arzuladığımız düzeyde gitmiyor, bir miktar portföy yatırımlarının katkısıyla bu finansman sağlanıyor ama tabii ki arzuladığımız bir durum değil. Tekrar çok hızlı bir şekilde yatırım ortamını iyileştirip Türkiye’ye daha çok doğrudan yatırım çekmek için çalışmalarımızı hızlandıracağız.” şeklinde konuştu.  

Türkiye’nin en sağlam tarafının bütçe kısmı olduğunu anlatan Şimşek, 2000’li yılların başında Türkiye’nin zor durumda olduğunu, kendilerinin kalıcı iyileşmeye gittiklerini, genel devlet açığının milli gelire oranı geçen sene yüzde 1,3 civarında, 2015’te neredeyse dengede olduğunu, bu sene bu açığın biraz artaracağını, yüzde 2,4’e yükseleceğini ama bunun tekrar kontrol altına alınacağını kaydetti. 

Şimşek, kamu borcundaki iyileşmeye de değinerek, “Bunun faydalarını gördük. Geçen sene Türkiye  büyük şoklarla karşı karşıya kaldığında eğer bu manevra alanımız olmasaydı biz belki bugün ekonomideki toparlanmayı başaramayacaktık. Mali disiplinin bu anlamda faydası oldu.” dedi. 

Türkiye’nin bilançosunun sağlam olduğunu vurgulayan Şimşek, Türkiye’nin hem açığının makul hem de borcunun oldukça düşük düzeyde olduğunu söyledi. 

Bankacılık sisteminin sermaye yeterlilik oranının ve aktif kalitesinin yüksek olduğuna işaret eden Şimşek, sözlerine şöyle devam etti:

“(Bankacılık sisteminin) Kaldıraç oranı da makul, düşük sayılır, likiditesi yüksek, öz kaynak karlılığı da makul sayılır. Enflasyon yüzde 11 civarındayken, yüzde 14 kar ediyorlar, bu da makul sayılır. Bankacılık sektörünün en büyük sorunu kredi mevduat oranı. Bizim mevduatımız sınırlı, daha çok kredi vermek için mevduat yarışına giriliyor ya da dışarıdan kaynak gerekiyor. Dışarıdan kaynak bulmakta zorlanıldığı zaman içeride daha yüksek faiz olarak yansıyor, maalesef. En büyük darboğaz düşük tasarruf oranımız.

Sistemin tamamen bankacılık sektörü üzerine kurgulanması. Bu sorunu çözmek için çok önemli adımlar atıyoruz. Nakit dışı kredilerde sigortacılık sektörünü devreye sokacak adımı atıyoruz. Yani bir anlamda kefalet sigortasıyla siz teminat mektuplarınızı artık bankalardan değil, sigorta firmalarından alabileceksiniz. Sigorta sektörü zaten dünyada da bu işi yapıyor. Altına dayalı kira sertifikası ve tahvil inisiyatifini başlattık. Aslında Türkiye’nin çok ciddi birikimleri var ama atıl, sistemde değil. Bunu sisteme kazandırmak için Hazine olarak biz maliyete katlanıyoruz. Ekim ayında yaptığımız girişimler başarılı sayılabilir hiç yoktan 300 milyon liranın üzerinde bir kaynağı sisteme kazandırdık. Bunu daha etkili kampanya ile devam ettireceğiz.” 

Şimşek, dışarıdan bankacılık başvurularında sermaye fazlası olan ülkelere öncelik verdiklerini belirterek, “Örneğin Çin’den, Rusya’dan veya Körfez’den. Çünkü bunlar sermaye ihraç eden ülkelerdir. Biz bu ülkelerin bankalarının gelip Türkiye’de gelip banka kurmasını, bilanço büyütmesini ve Türkiye’ye daha çok kaynak getirmesini sağlamaya çalışıyoruz. Bütün bu çabalar devam edecek.” dedi. 

Kredi büyümesinin KGF etkisiyle hızlı bir çıkış yaşadığını anlatan Şimşek, tekrar normal düzeye geldiğini, bankaların gerçekten ilk defa asli görevlerine dönmüş durumda olduğunu dile getirdi.

Şimşek, bu sene Hazine’nin borçlanma ihtiyacı arttığını hatırlatarak, “Hazine rasyosunu yükseltti. Ama biz özel sektöre kaynakta sıkıntı olmasın diye bunun önemli bir kısmını dışarıya yaptık. Hazine olarak dışarıdan daha çok borç aldık. İkincisi aslında Türkiye’de sattığımız TL cinsinden olan tahvil ve bonolara 7 milyar dolar dış talep geldi. Dolayısıyla bizim borçlanmamızdaki artış içeride özel sektörü dışlayıcı bir etkide bulunmadı, bu sene için söylüyorum. Bankacılık sektöründen daha çok kaynağı biz Hazine’ye almadık, bu süreci bu sene bu çerçevede yönettik.” diye konuştu. 

“Bizim kur hedefimiz yok ki nasıl aşılsın?”
Şimşek, Türkiye’nin daha yüksek sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme için yapısal reformlara ihtiyacı olduğunu söyledi. 

AK Parti hükümetlerinin reformlarıyla Türkiye’nin yüksek gelir grubunun eşiğine yükseldiğini aktaran Şimşek, reform yaparak bu eşiği kalıcı şekilde aşmak istediklerini, OVP’nin esasen bu konularla ilgili olduğunu dile getirdi.
OVP’nin içerik olarak yeterince tartışılmadığını, daha çok bazı vergi düzenlemelerinin ön plana çıktığını aktaran Şimşek, “Ama hakikaten OVP çok iyi, gerçekçi, ayakları yere basan bir içeriğe sahip. Bunu sorguluyorlar. ‘Kur hedefi şimdiden aşıldı’ eleştirileri yapılıyor. Bizim kur hedefimiz yok ki, nasıl aşılsın? Biz önümüzdeki yıllarda reel olarak kurda bir değişiklik olmayacak varsayımıyla birtakım rakamlar koyuyoruz. Dolayısıyla daha mürekkebi kurumadan yapılan ‘Kur hedefi 2 günde aşıldı’ eleştirileri, makul eleştiriler değil. Böyle bir hedefimiz tahminimiz yok. Çünkü Türkiye’de serbest kur rejimi söz konusu.” diye konuştu.