Rusya ve Ortadoğu’da enerji kaynaklı kriz riski

0
728

Saxo Capital Markets Menkul Değerler Genel Müdürü Egemen Kaya, muhtemelen Rusya ve Ortadoğu’da enerji kaynaklı doğabilecek problemlerle bir krizin eşiğine gelinebileceğini söylüyor. Kaya, bu nedenle önümüzdeki mart ayına kadar olan dönemdeki kadar sert olmasa da eylül ayından itibaren piyasalarda orta şiddetli bir hareket beklediğini belirtiyor. Petrol fiyatlarının ve kurun artmasının da etkisiyle enflasyonda düşüş gerçekleşmezse, önümüzdeki üç dört ayda Merkez Bankası’ndan indirim yerine yeniden faiz artırımı beklentisi oluşabileceğinin altını çiziyor.
 
Piyasalar, önümüzdeki dönemde ABD Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) başta olmak üzere merkez bankalarından ne bekliyor?
Piyasalar FED’de 2015 yılının ikinci yarısında gelebilecek bir faiz artırımını fiyatlıyordu ki son haftalarda bunun 2016’ya doğru ötelenmeye çalışıldığını görüyoruz. Şayet faiz artırımı daha da belirgin hale gelir ve fiyatlanmaya başlarsa bu gelişmekte olan piyasalar için olumlu bir tablo olmaz. Eylül ayına kadar bunun olacağını düşünmüyorum. Avrupa Merkez Bankası’nın parasal genişlemesi ise zamana yayıldığı için çok da beklenen etkiyi yaratmadı. Dolayısıyla şu anda ortam biraz bulanık.
 
Ortamı ne bulandırıyor?
Dünyada merkez bankaları ve devletler tarafından pozitif manipülasyon yapılıyor. Piyasa veya hane halklarının algısını işlerin iyi gittiğine inandırma anlamında pozitif yönlendirme var. Oysa işsizlik verileri iyileşiyor olmasına rağmen ABD ekonomisi 2014 yılı ilk çeyrekte yüzde 2,9 küçüldü. Bu son yedi yılın en düşük seviyesi ve Avrupa hâlâ iyi bir durumda değil. Bunların yanı sıra Çin’de emlak, ABD’de hisse senedi piyasalarındaki makro veri desteği olmayan merkez bankaları kaynaklı balonlar ile Türkiye çevresindeki jeopolitik olumsuzlukları sayabiliriz.
 
Irak’ta yaşanan siyasi sorunların yansıması ne olur?
Dünya petrol ihracatında önemli bir paya sahip olan Irak ve Suriye’de devam eden olumsuzluklar, hızlanarak gelişmesi halinde, küresel ekonomiyi tehdit eder hale gelir. İlk etkiyi Batı Teksas ham petrolünün fiyatlanmasında yaşıyoruz zaten. ABD Başkanı Barack Obama’nın “Irak’a bir müdahale yapabiliriz” demesi işi daha da ciddileştirdi. Şimdilik piyasalar petrol ihracatının kesintiye uğramamasından dolayı rahat ancak sorun artar ve “petrol güvenliği” sorusu baş gösterir ise bunun başta petrol fiyatları olmak üzere enerji piyasaları ve dolayısıyla kırılgan ekonomilerde negatif etkisi olur. Yükselen petrol fiyatları bu seviyelerde kaldıkça büyüme sorunu yaşayan dünya ekonomisi için yeni risklerin oluşması anlamına gelecek.
 
Türkiye’ye nasıl yansır?
Türkiye’nin halihazırda bu gelişmelere cevap verebilecek bir politika geliştiremediğini izliyoruz. Uluslararası ittifak gerekecektir ancak bu da uzun zaman alabilir. Türkiye’den direkt bir askeri müdahale beklentim bulunmuyor. Merkez Bankası faizleri indirmeye devam eder ve dolar 2,15 – 2,22 TL’nin üzerine yerleşirse bunun ekonomiye negatif etkisi mutlaka olacaktır.
 
Merkez Bankası’nın bu ortamda faiz indirmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Merkez Bankası’nın faiz indirimi piyasalar tarafından fiyatlanmıştı. Gösterge bonoda faizler bileşik yüzde 8,5 seviyesine gerilemişti. Merkez Bankası’nın riskleri iyi değerlendirmesi lazım. Yabancılarda siyasi söylemlerin Merkez Bankası politikası üzerinde etkili olduğu kanaati hakim. Amerika ve Avrupa’da son haftalarda hisse senetlerinde başlayan satış hız kazanır ve devam ederse, Ortadoğu’daki olaylar artarak devam eder, petrol arzında bir sıkıntı yaratırsa faiz indiriminin erken alınmış bir karar olduğu değerlendirmesi yapılır. Enflasyonun yüzde 9,7’de olduğu bir ortamda faizlerin yüzde 8,75’e indirilmesi enflasyonun düşeceği varsayımı ile yapılıyor. Ancak petrol fiyatlarının ve kurun artmasının da etkisiyle enflasyonda düşüş gerçekleşmezse, önümüzdeki üç dört ayda Merkez Bankası’ndan indirim yerine yeniden faiz artırımı beklentisi oluşabilir.
 
Orta vadede kur beklentiniz nedir?
Hükümetin doların 2,20-2,25 TL seviyesinde olmasını hedeflediğini düşünüyorum. Alınan aksiyonlar, söylemler bunu gösteriyor. Zaten Irak ve Suriye’de işler daha da karışır, ABD’nin bir müdahalesi olursa petrol fiyatları aşağı gelmezse dolar/TL’nin bu seviyelerin altına gelmesini beklemiyorum. Ancak ABD başarılı müdahale yaparsa bu defa iç dinamikler etkili olacaktır. Piyasanın beklentilerine ters olmayan bir cumhurbaşkanlığı seçim sonucuyla daha iyimser bir hava oluşabilir.
 
Türkiye’nin makro algısı olumsuz anlamda değişiyor mu?
Türkiye’nin makro algısı son bir buçuk yıldır zaten bozuldu. Kırılgan beşli olarak adlandırılması bunun en önemli göstergesi. Ekonomi tarafında yüzde 10’a dayanan bir enflasyon, yüksek cari açık sorunu var. Dolayısıyla gurur duyabileceğimiz bir ekonomik tablo yok. Mart ayından sonra Türkiye sıcak parayı çekebildi ama deneyimlerimiz kriz dönemlerinde Türkiye’nin sıcak para çekemediğini gösteriyor. Bu nedenle kırılgan bir durumda olduğumuzu düşünüyorum. Zaten Türkiye’nin anlatabileceği, diğer gelişmekte olan piyasalardan ayrıştıran bir hikayesi kalmadı. Önümüzdeki süreç mart ayına kadar olan dönemdeki kadar sert olmasa da eylül ayından itibaren orta şiddetli bir hareket bekliyorum.
 
Bunu ne tetikleyecek?
ADB ve Avrupa’dan geleceğini sanmıyorum. Muhtemel olarak Rusya, Ortadoğu’da enerji kaynaklı doğabilecek problemlerle bir krizin eşiğine gelebiliriz.
 
Fortune 500 Türkiye verileri, şirketlerin kur riskini yönetemediklerini ortaya koyuyor. Şirketler kur riski yönetmek için neler yapabilir?
Büyük şirketlerin bünyelerinde finansal, tarımsal, emtia risklerini yönetebilmek için risk yönetimi birimleri kurmaları lazım. Bu birimlere de piyasaları iyi bilen ve takip eden profesyoneller almalılar. Türkiye’ye baktığımda birkaç şirketi ayrı tutarsak risk yönetiminin tam anlamıyla yapılmadığını görüyoruz. Genellikle şirketler, “Faaliyetlerimize yöneliyoruz, faaliyet dışında bir yıl kazanır, bir yıl kaybederiz, çok önemli değil” anlayışı ile hareket ediyor. Bu yaklaşımın değişmesi gerekir. Bunu değiştiren büyük şirketler var ama bunun genele yayılması lazım. Bu da yönetim anlayışı ile ilgili bir durum. Bugün dünyada faaliyet dışı faktörler çok önemli hale geldi. Bu faktörlere biraz daha önem vermek gerekiyor.
 
Hedging maliyetleri artırıyor diye yakınılıyor…
Hedging bir sigorta, bunun yüksek bir maliyeti yok. Şirketleri daha büyük zararlardan koruyor. Opsiyon piyasalarını kullanarak kura karşı kendilerini koruyabilirler. Bu bankalarda yapılabiliyor, 1 Temmuz’dan itibaren aracı kurumlar da yapabilecek. Ancak opsiyonlar şirketler tarafından bilinmiyor. Bu nedenle risk yönetimi departmanlarının kurulmasına ihtiyaç var.
 
Dünyada durum ne?
Foreks piyasaları bir anlamda kurumsal şirketlerin hedging ihtiyacı ile ortaya çıkıyor, sonrasında bireysele açılıyor. Bugün dünyada faaliyet dışı faktörleri yönetmek için risk yönetimi birimi, sistemi oluşturmayan büyük şirket kalmadı. Keza kur riskini hedge etmeyen kürüsel şirket yok. Türkiye’de de bu işi yapan şirketler var ama az sayıda. Bunun gelişmesi için de yönetim anlayışının değişmesi lazım.