RR, gardırobu genişletiyor

0
54

Rolls Royce modellerinin özelliği, giysilerle tanımlanmaları. Phantom -günlük kullanılsa da- bir smokin aracı olarak karşımıza çıkar; işadamı kimliğinin eşlik ettiği araç, şoförle kullanılır. Bu özellikleri ile markanın tüm mirasını gösteren bir araç olan Phantom, direksiyon simidinin son derece ince olması ve içinde günümüzün yükselen değeri olan tuşları asgari düzeyde barındırması ile dikkat çeker. Şoförlü kullanılan bir araç olarak kullanılması nedeniyle kontroller daha çok arkada oturan işadamının kullanabileceği şekilde arkaya dayalıdır. Phantom ağırlığı arkaya verilmiş bir araç olarak tanımlanır.

Smokinden kurtulup kravatı bir tık gevşetenler için çıkan Ghost, takım elbise anlamını taşır. Günlük veya hafta sonlarında da kullanılabilen bir araç olan Ghost’a, yine bir işadamı kimliği yapışır. Şoförlü ya da işadamının kendisi de kullansa bu otomobilin tanımı, “şirketinize geldiğinizde kapınızın açılacağı otomobil” şeklindedir.
Tek kapılı Wraith ise, çok dramatik ve karakteri sahibini gösteren bir model olarak daha önceki modellerden kendisini biraz ayırır. 2013’te çıkan Wraith, kadınsı çizgileri, sert noktaları ve daha yumuşak görünümü ile yeni nesil olduğunu gösteren bir otomobil. Wraith’in giysi kodu ise spor/şık ya da daha açık söylemek gerekirse kotun üzerinde cekettir. 30-35 yaşında başarılı bir işadamı ya da işkadınının gündelik hayatta rahatlıkla kullanacağı bir araç kimliğine sahip olan Wraith, kadınlara da çok yakışan bir araba olarak seride yerini alır. Diğer modellerden daha güçlü olan bu yeni nesil otomobil, en hızlı Rolls Royce unvanını da taşır. İçine binildiğinde “yeni nesil” ifadesinin ne anlama geldiğini açıkça hissettiren Wraith’in özel moduna geçildiğinde otomobil yere biraz daha yaklaşır ve vites araları küçülür; performans “çok güzel” olarak niteleneceği noktaya çıkar.

Royal Motors Başkan Yardımcısı ve Rolls-Royce Motor Cars İstanbul Marka Müdürü Hilal Aysal, şu anda en fazla Wraith’ten bahsederken heyecanlanıyor. Ancak, yeni model Dawn ile birlikte bunun sürekli kullandığı ifadeyle “bir tık” değişmesi şaşırtıcı olmayacak. Bunun nedeni, Aysal’ın bir yandan Rolls Royce’un mirasını başarıyla taşımasının yanına değişim rüzgarını eklemeyi biliyor olması.

Performans konusu burada dikkat çekici bir yan olarak ortaya çıkıyor. Aysal, “Rolls Royce’a bakınca hiç performans diye düşünmezsiniz. Rolls Royce demek konfor demektir, lüks demektir, size özel demektir. Biz bunu önceliğimiz olmadığı için dile getirmiyoruz ama Rolls Royce çok güzel bir performanstır; çok özel bir teknolojidir” diyor.

Bu, Rolls Royce’un yeni yüzü olarak giderek daha fazla karşımıza çıkacak bir yan olacağa benziyor. Rolls Royce’un hiçbir markayı dahil etmeden kendi başına ürettiği ses sistemi şimdilik üzerinde çok konuşulmayan bir ayrıntı ama gelecek dönemde ne olacak? Bunun yanıtını vermek zor. Yeditepe Üniversitesi Moda ve Tekstil Tasarımı’ndan mezun olduktan sonra New York Fashion Institute of Technology’de marka yönetimi okuyan Aysal’ın, Rolls Royce’un gelenekleri kadar tasarımı, teknolojisi ve performansından duyduğu heyecan, gençleşen markanın yeni yüzü ile ilgili olarak bu tür tasarım özelliklerini de daha fazla konuşacağımıza işaret ediyor. Bu Rolls Royce’un işadamı otomobili tanımlamasından kadınları da dahil eden bir kimliğe doğru ilerlemesine paralel bir gelişme: Marka gençleşiyor. Aysal, “Aslında bu çok uzun bir yolculuk; 13 yıl önce marka yeni şekliyle ilk çıktığında bu yol haritası vardı, diye düşünüyorum. Bu tamamen benim kişisel izlenimim. Dawn’un o dönemde bilindiğini söylemiyorum ama bana Dawn’a gidecek yol çizilmişti gibi geliyor” şeklinde konuşuyor.

Dawn, üstü açılan dört kişilik süper lüks bir otomobil olarak bu seriye ekleniyor. Haziran ayında Türkiye tanıtımı yapılacak olan Dawn, “dört kişinin bu kadar rahatlıkla oturabileceği, segmentinde tek olan bir araç” şeklinde tanıtılıyor. Elbiselere dayanan anlatımla Dawn, “eşofmanla binilip, sahilde yolun kenarına çekildikten sonra inilerek yürüyüşe geçilebilecek” bir otomobil. Aysal, “Dawn, bu. Daha fazla Californialılaştırma diyeceğim; daha sakin, daha günlük bir araç. Artık Rolls Royce günlük” diyor.

Drophead yani üstü açılabilen bir otomobil olan Dawn ile ilgili olarak “Rüzgar alır mı” sorusu ile karşılaştıklarını belirten Aysal, “Bu, Rolls Royce. Alamaz. Öyle bir şey olamaz” yanıtını verdiğini söylüyor. Rolls Royce’un mükemmelliğe dayanan iş modeli, bu soruyu daha tasarım aşamasında mühendislerin belki 70 kere değerlendirmesi ve yüzlerce kez test yapmasına dayanıyor. Otomobil, dünyanın en sessiz açılan üstüne sahip olmakla kalmıyor; bunu 50 kilometre hıza kadar yapabiliyor.

Bunu yapan bir teknoloji, su alma, rüzgar alma ve ses çıkarma gibi olumsuzluklardan da muaf olmayı sağlayabiliyor.

Dawn’un üstünün yumuşak yüzey olması, Rolls Royce’un sadece görsel ya da şekilsel olma kaygısıyla hareket etmediğini; işlevselliğe de büyük önem verdiğini gösteriyor. Sert yüzeyli bir üst yapılması, bagaja ayrılan alandan yemek anlamına gelecekken bu tercih, bagaj alanının korunmasını ve otomobilin sahibinin uzun yolculuğa çıkabilme hakkının elinden alınmamasını getiriyor. Rolls Royce’a arka bölümü dar görünen Wraith ile 500 kilometrelik yolculuk yapabilme olanağını kazandıran, tasarıma gösterilen bu özen.

Bunun Draw’un açılabilen üstüne yansıması, yumuşak görünmesine karşın bıçak saplamaya bile direnebilecek sağlamlıkta olması. Ancak bütün bu özelliklerin yanında özen gösterilen bir diğer nokta da değişen müşteri özellikleri. Aysal, eğitimi gereği bunu çok iyi anlıyor ve “Channel gibi düşünün. Bizim anneannelerimiz kullanırdı ama şimdi hepimiz bir tanesine sahip olmak için can atıyoruz. Markanın çok büyük bir geçmişi var; mirası var; Coco Channel çok büyük bir kadın ve onun taşıdığı, artık yeni nesle de hitap eden bir yüzü var. Ben moda okuduğum için bunu bu şekilde anlatıyorum. Rolls Royce’un bir kimliği vardır ve bu değişmez; sizin de onu hakkıyla kullanabilmeniz için bir gustonuz olması gerekir. Bu da değişmez. Gençleşmeyi bu dengeler içinde düşünüyorum” sözleriyle ifade ediyor.

Rolls Royce’un çok yürüyüş yapmaktan hoşlanan müşterileri için otomobile uygun matara tasarlamaktan, baston kullananlar için buna özel bir tasarım yapmaya ve “44 bin renginiz bana uymuyor” diyen müşterisi için özel renk çalışmaya kadar uzanan iş modeli, esnemeye müsait olmayan bir temel direk ya da DNA.
Dahi bir mühendis olan Henry Royce ile aristokrat bir ailenin uçmaya meraklı oğlu Charles Rolls’un geçen yüzyılın başlarında yarattığı marka, Royce’un otomobil yaratma hayalini aristokrat bir tanımla gerçekleştirmesi anlamına geliyor. Bu, aradan geçen zamanda çok güçlü bir mirasın ortaya çıkmasını sağlıyor.
1998’de BMW’nin Rolls Royce markasının lisans haklarını almasının ardından Rolls Royce’un ilk Phantom’unun -şu smokin aracı olan- 1 Ocak 2003’te müşterisine teslim edilmesi sırasında hakim olan duygu ile bugünkü durum arasındaki farkı, 1984 doğumlu Uzakdoğulu bir tişört üreticisinin dört tane Phantom’unun olması ve bunlara tişörtle binmesi açıklıyor.

Ancak bu durum Rolls Royce’un dokunulmazlıklarını ortadan kaldırmıyor; önündeki heykeli, ızgarası ve şasesine dokunmak ise mümkün değil. Bunun ötesinde tek sınır, hayal gücü.

Yurtdışında tasarım anlamında yapılabileceklerin sonunun olmadığını gösteren çok sayıda örnek varken, Aysal kafasındaki birkaç tane hayalin bir tanesini Türkiye’de gerçekleştirme fırsatı bulmuş durumda. Bordomsu kırmızı bir Rolls Royce yapan Aysal, bordo bir Rolls Royce tasarlarken içinde krem rengi ve sert alanlarında da kahverengi kullanmış. Kırmızı kullanma isteği, Türkiye şartlarına uyarlandığında yerini kahverengiye bırakmış. Aysal “Biz filo olarak otomobil getirmediğimiz için bunu kişiselleştirmenin bir örneği olarak tasarlamak istemiştim ve bunu yaptım. O otomobil kullanmasını isteyeceğim birine satıldı” diyor.

Aysal, Bordo’yu Rolls Royce’un sadeliğinden uzaklaşmadan otomobili gösterecek bir renk seçeneği olarak tasarımında kullanmaktan mutlu. Yeni dönemdeki arayışlar bunun ötesine geçeceğe benziyor.

Rolls Royce’un ileriki dönemler için 4×4 düşüncesi bulunuyor ve gerçekleşmesi durumunda bu, Dawn ile gelinen noktayı daha da ileri taşımak anlamına gelecek. Rolls Royce CEO’su Warren East’in yaptığı açıklama, Rolls Royce’un DNA’sına uygun ve Rolls Royce’un karakterini tam olarak taşıyacak bir araç olması durumunda, 4×4’ün olacağı yoksa olmayacağı şeklinde. Bu ya hep ya hiç yaklaşımı, Rolls Royce’un DNA’sındaki bir diğer özellik. Bu olduğunda ve Rolls Royce serisine bir 4×4, bir SUV dahil olduğunda Rolls Royce gerçek anlamda günlük olacak.

Aysal, “Rolls Royce, bir otomobil değil, bir yaşam stili. Eğer bir yarış olacaksa, bu bir evle, bir mücevherle, bir saatle olabilir” diyor. Rolls Royce ile ilgili hayal gücünün sınırlarında İstanbul’u simgeleyen bir Rolls Royce yapmak var. Bu İstanbul modeli -ortaya çıktığında- belki de Rolls Royce’un rekabet ettiği güzellikler karşısındaki cazibesini en iyi gösteren örneklerden biri olacak.