Peki biz Araplar için ne yapıyoruz?

    0
    28

    20 yıl önce , hemen hemen tün Arapların gözünde ABD bütün belli başlı güçlerin üzerinde yer alıyordu. Şimdilerde ise Amerika en ılımlı ve zeki Araplar tarafından bile lanetlenen bir ülke. Princeton’da eğitim görmüş eski bir Ürdünlü bakan “halen her Arap, diğerinden daha uç noktada. Benim ABD’yle ilgili söylediklerim Kuveytli, Suudi ya da Libyalı birisi tarafından da söyleniyor. Churchill gibi biz de kendimizi hayatta tutmak için şeytanla işbirliği yapmaya hazırız” diyor. Bir zamanlar Arap politikasının formüle edilmesine yardımcı olmuş birisi “Bölgede bir rol üstlenme kapasitemiz hiçbir zaman bugünkünden daha kötü olmamıştı” diyerek durumu itiraf ediyor.

    Bu karanlık tablo ABD yönetimindeki pek çok donanımlı yetkili tarafından da kabul ediliyor. Ortadoğu konusunda uzman son derece saygın akademisyenler, Arap topraklarında uzun süreli deneyimi olan Amerikalı iş adamları da bu konuyu tartışmaya hevesliler. Bu insanların korkuları, bir zamanlar Amerika’nın en yakın dostları olan Arapların öfkesi ve umutsuzluğuyla birleştiğinde, Arap dünyasındaki hedeflerimiz ve onların öncelikleriyle ilgili gerçekçi bir bakış açısını ortaya koymanın zamanı gelmiş bulunuyor şeklinde bir sonuca varabiliriz.

    Bu konudaki riskler ve çıkarların fazlalığı İsrail’in güvenliğine yönelik hassasiyetimizin çok ötesine uzanıyor. Kıtalararası balistik füzelerin yer aldığı bir dünyada; Ortadoğu, stratejik coğrafi bir bölge olarak tarihsel değerinden biraz bir şeyler yitirmiş olabilir. Bunda az çok doğruluk payı varsa da durumun tam da böyle olduğu söylenemez. Bölge hâlâ Batı Avrupa ila Asya arasındaki havadan ya da denizden en kısa taşımacılık yolu. Dahası, çöllerinin altında 300 milyar varile yakın petrol rezervi var. Arap kuyularında günlük üretim 9  milyon varilin üzerinde. Petrol danışmanı Walter Levy’ye göre, on yıl içinde başka enerji kaynaklarının petrolün yerini alması mümkün değil.

    ABD bölgede  belli başlı iki sorunla karşı karşıya. Birincisi, İsrail’le çok özel dostluğumuzdan kaynaklanıyor. Hemen hemen tüm Arap liderler İsrail’in kuruluşunun ardından iktidara geldiler ve bu nedenle, kuruluşuna yardımcı olduğumuz Yahudi devletiyle yakın ilişkilerimizi kabullenerek ABD’yle temas kurdular.  Ortadoğu sakin olduğunda İsrail’e olan yakınlığımız göz ardı edilebiliyor. Ancak dönem dönem iki taraf çatıştığında, ABD’nin İsrail desteği Arap dünyasında tepkiye yol açıyor.

    İkinci sıradaki komplikasyonlar ise Arap ülkeleri arasındaki gergin ilişkilerden kaynaklanıyor. Birkaç yıl boyunca, bu gerçekte her bir ülkenin Nasır’la olan ilişkileri anlamına geldi. (Mısır’ın 1956 ila 1970 yılları arasındaki devlet başkanı; devrimci, ulusalcı ve sosyalist görüşüyle Arap dünyasında önder rolü üstlenmiştir) Diğer rejimler, Mısırlı liderle baş etmek zorunda çünkü Nasır halen Arap dünyasının en popüler lideri konumunda ve aynı zamanda büyük güçlerin dikkatinin merkezindeki tek Arap. Nasır’ın ve ülkesi Mısır’ın Arap dünyasındaki  rolü, çıkarlarımızın büyük bir bölümünün dayandığı  petrol üreten topraklardaki liderlere yönelik bir tehdit oluşturuyor.

    Bizler Arap dünyasıyla ilişkilerimizde, her zaman arka plandaki Nasır düşüncesinden etkilendik. Böylece Nasır’ın radikal görüşlerini paylaşıyor gözüken Suriye, Yemen’deki Cumhuriyetçiler ve bazen de Irak gibi Arap ülkeleriyle olan ilişkilerimizi hemen gözden geçirdik. Öte yandan, Nasır’a karşı potansiyel denge olarak görülenleri de memnun ettik. Tabii ki bunun en çarpıcı örneği, hemen hemen hiçbir kaynağı olmadığı halde kendi ayakları üzerinde durabilen bir ülke olabilmesi için Ürdün’e akıttığımız milyonlar.

    Bu dengeleme politikasında zayıf halka ise her zaman İsrail oldu. Ortadoğu devrimcilerle muhafazakarlar arasında eşit bir şekilde bölündüğünde, somut çıkarlarımız mantıklı bir şekilde korunmuş oluyor. Ancak İsrail söz konusu olduğunda,  bizler kayırmacı bir tutum takındığımız için hiçbir Arap lidere tam olarak güvenebileceğimizi söyleyemeyiz. Bu durumda, acaba daha tarafsız bir yaklaşım benimseyerek Arap dünyasındaki beklentilerimizi iyileştirmek ve dolaylı olarak da İsrail’in uzun vadeli çıkarlarını desteklemek daha iyi olmaz mı diye sormak gerekiyor.
     
    “Görüş son derece esnek bir şeydir”
    Öte yandan, ABD halkının büyük bir bölümü bölgeyi ne tanıyor ne de ilgileniyor. İlgilenenlerin büyük bir bölümü ise, duygusal olarak İsrail yanlısı ve yüksek sesle sempatisini dile getirmekten de kaçınmıyor. Geri kalan çok azı ise seslerini duyuramıyor ya da anti-semitist damgası yiyebilir endişesiyle susuyor. Amerikan kamuoyunun tek taraflı yaklaşımı İsraillilere yönelik sempatilerinden öte de bir anlam taşıyor. Amerikalılar Arapları geri, vahşi, medeniyetten nasibini almamış çöl insanları olarak görüyor. Pek ço Amerikalı Arapların zengin tarihinden haberdar değil.

    Bu arada, bizim de Ortadoğu’daki sorunlara Arapların gözünden bakmamız için çaba göstermediğimiz de aşikar. Pek çok Arap, onların askeri olarak zayıf ve bölünmüş olmalarını istediğimizi düşünüyor. Nitekim Nasır birleşik bir Arap dünyasını yönetecek tek lider olarak kaldığı sürece de bu düşünce yanlış sayılmaz. Yardım programları ve diğer girişimlerle eski sömürgeci gücümüzü elimizde tutmak istediğimize inanıyorlar. Aslında bu tür şikayetler uzun zamandır var ancak İsrail söz konusu olduğunda, körü körüne taraflı davrandığımıza dair daha büyük suçlamalar yönelttiklerinden, konu daha da dramatik hale geliyor.

    Yeri doldurulamaz petrol
    İsrail’le ilgili şikayetler artık evrensel hale geldi. Bu artık öyle bir noktaya vardı ki Batı yanlısı Araplar bile artık neredeyse diğer suçlamaları da desteklemeye hazırlar. Ve bu konudaki olası bir misilleme Arap ülkelerindeki petrolle ilgili çıkarlarımıza her zamankinden daha fazla sekte vuracaktır.

    10  yıl içinde, alternatif enerji kaynaklarının gelişimi Arap petrolünün önemini büyük ölçüde azaltabilir. Ancak şu an için bunun yerini alabilecek bir şey yok. Şu an bile kısmi bir boykot İngiltere için ciddi boyutlara varan sıkıntılar yarattı. Ek  nakliye masrafları ve petrolün artan fiyatı günde yaklaşık 1 milyon dolara varan bir maliyete yol açtı. Arap dünyasından petrol ithalatı günde yalnızca 350 bin varil olan ABD çok fazla zarar görmedi ancak tek tek Amerikan şirketleri etkilendi. ABD petrol şirketlerinin Arap topraklarında toplamda yaklaşık 3 milyar dolarlık yatırımı var ve geçen yıl üretimden elde ettikleri kâr da 1 milyar doları aştı.

    İsrail için iyi olan nedir?
    Petrolün önemine rağmen eğer  petroldeki çıkarımız İsrail’e yönelik kaygılarımızla çakışsaydı, muhtemelen ne kadar da üzülsek petrol bizim için anlamını yitirecekti. Ancak her iki taraftaki çıkarımız, konumumuzda biraz yön değiştirmemizi gerektirebilir. Bu konuda, anlaşılması kolay gerekçelerden dolayı, İsrail’in uzun vadede kendi çıkarına hizmet etmeyen bir yol izlediği argümanını ortaya koymak akıllıca olabilir. İsrail’in kazandığı zaferin şok dalgaları hâlâ Ortadoğu boyunca yayılıyor. Küçük Yahudi devletinin uzun vadeli güvenliği sınır değişiklikleriyle ya da savaşçı zihniyete son verme deklarasyonlarıyla sağlanamaz.

    Öte yandan, Arapların endüstriyel açıdan sonsuza dek geri kalmayacakları aşikar. Nitekim bazı yanlışlara ve geri adımlara rağmen son on yılda eğitimde çok ileri adımlar atıldı. 1990 yılına gelindiğinde, bugünkü nüfus artış hızıyla İsrail’in altı milyonuna karşılık Arapların 200 milyonu aşması bekleniyor. Eğer gerilim bir şekilde azalmazsa, İsrail bir gün büyük bir güçle karşı karşıya kalacak. Nükleer silahlar ya da yabancı müttefikler tarafından korunsa bile, Samson ve Dalila efsanesindeki Samson gibi düşmanlarını tek başına yok etmek için uğraşmak zorunda kalacak.

    Bununla birlikte, bu olasılığa rağmen husumeti ortadan kaldırmaya yönelik herhangi bir gelişme görülmüyor. İsrail’in politikası Araplara zorla yenilgiyi kabul ettirmeye ve hâlâ çözülmemiş pek çok sorunu halledilmiş gibi dayatmaya dayanıyor. Uzlaşmaya yönelik hiçbir girişim yok.

    İsrail “başka bir Vietnam” olabilir
    İsrail kurulduğunda yerlerinden olan 700 bin mülteci sorunu hâlâ dünyanın gündeminde. Bunların sayısı 19 yılda 1 milyon 300 bine ulaştı. Bu insanlar son savaş patlak vermeden önce Lübnan, Suriye, Ürdün ve Gazze Şeridi’nde yaşıyorlardı.

    İsrail’in mülteci sorununu çözmesinde büyük yarar var. Bu mültecilerin kötü yaşam koşulları bir yana bu insanlar son derece tehlikeliler. Bazıları komando olarak İsrail topraklarına sızıp, terör eylemleri düzenliyorlar. Eğer Arapların dediği gibi, İsrail “bir başka Vietnam”a dönüşürse, mülteciler gerilla kaynağı olacak.

    Yeni bir yaklaşım şart
    Her halükarda, ABD’nin Ortadoğu’da sükunetin sağlanmasında çıkarı var. Dışişleri’nden üst düzey bir yetkilinin dediği gibi: “Her birkaç yılda bir bu savaşlardan birine tanık olamayız. Bu çok maliyetli ve çok tehlikeli.” En önemlisi ise, bu muhtemelen Arapların ve İsrail’in tamamen yok edici, sofistike silahlar kullanmadan giriştikleri son savaş.

    Sonuç olarak, ABD’nin bölgede yapıcı bir rol üstlenme çabalarının önüne çıkan engeller her zamankinden daha fazla. Ancak bizim güvenliğimiz Araplarla olan sıkıntılarımızı çözmemize bağlı. En azından bunu başaramazsak bile, her iki tarafla da daha dengeli bir ilişki içine girmeliyiz. Kuşkusuz, İsrail’in varlığına yönelik taahhüdümüz tartışılamaz bile.

    Bizim bakış açımıza göre, Arap topraklarında ciddi sıkıntılarımız olduğunu anlamalıyız; yalnızca oturup onların öfkesinin geçmesini bekleyemeyiz. Herhangi bir adım atmamamız halinde, hasımlarımız oyunu kazanabilir.