Obama’nın ekonomi karnesi

0
25

ABD’nin 44. Başkanı Barack Obama’nın 8 yıllık ekonomi karnesi, başarıların başarısızlıklarla gölgelendiği vasat bir performans ortaya koyuyor.

Başkanlık koltuğunu yaklaşık 2 ay sonra Donald Trump’a devredecek Obama’nın ekonomik vaatlerini ne derece yerine getirebildiği sorgulanıyor.

Obama, genel olarak istihdam artışı, finansal düzenlemeler ve temiz enerji politikalarına yönelik taahhütlerinde başarı sağladı. Ekonomik büyüme, ticaret politikaları ve sağlık reformu açısından tartışmaya açık bir tablo çizen Obama’nın başarısız olduğu alanlar ise gelir eşitsizliğiyle mücadele, vergi reformu ve rekor seviyedeki kamu borcu.

ABD’nin ilk siyahi başkanı olarak tarihe geçen Obama’nın 8 yıllık ekonomi karnesi şöyle:

Büyüme: Orta
Obama, Kasım 2008’de başkan seçildiğinde ABD, tarihin en büyük finansal krizlerinden birini yaşıyordu. Aralarında Lehmann Brothers, Washington Mutual ve BankUnited gibi finans devlerinin bulunduğu onlarca şirketin ardı ardına iflas etmesiyle binlerce kişi işsiz ve evsiz kalmıştı.

ABD ekonomisi, finansal krizin etkisiyle Obama’nın ilk başkanlık yılında yüzde 2,8 küçülerek 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en kötü performansını gösterdi. Obama yönetimi, resesyona çare olması için yaklaşık 800 milyar dolarlık “Ekonomiyi Canlandırma Programı”nı hayata geçirdi. Aynı zamanda, ABD Merkez Bankası Fed, finansal krizin etkilerini gidermek amacıyla politika faizini sıfıra indirdi ve 600 milyar dolarlık varlık alım programını başlattı.

Genişlemeci mali ve parasal politikalarla toparlanmaya başlayan ülke ekonomisi, Obama’nın 2009-2016 arasındaki sekiz yıllık başkanlık dönemi boyunca yılda ortalama yüzde 1,5 büyüdü. Bu performans, ABD ekonomisini resesyondan çıkarmaya yetse de önceki durgunluk dönemlerini takip eden yüksek büyüme oranlarının altında kaldı.

Yeni başkan Trump, bu nedenle seçim kampanyası boyunca Obama’yı, ABD’ye “tarihinin en zayıf iyileşme dönemini” yaşattığı için sık sık eleştirmişti.

Bununla birlikte, yavaş büyümenin Obama’nın politikalarından değil yaşanan finansal krizin şiddetinden, küresel ekonominin zayıflığından ve yapısal değişimlerden kaynaklandığını düşünenler de mevcut.

İstihdam: Başarılı
ABD ekonomisi, Obama döneminde 80 aydan fazla süren en uzun istihdam artışıyla yaklaşık 15,5 milyon kişiye iş imkanı yarattı.

Finansal kriz nedeniyle 2009 ortalarında yüzde 10,3 ile 26 yılın en yüksek seviyesine çıkan işsizlik oranı, yavaş yavaş azalarak 2016 ortalarında yüzde 5 ile kriz öncesi seviyelere geriledi. İstihdamdaki bu “tarihi” artış, Obama’nın ortalama sayılabilecek ekonomi karnesindeki en büyük başarılardan birini oluşturdu.

Obama’nın istihdam alanında yerine getiremediği taahhüt ise federal asgari ücretin artırılmasıydı. Cumhuriyetçi Kongre’nin engeli nedeniyle federal asgari ücreti artıramayan Obama, Şubat 2014’te yayınladığı Başkanlık Kararnamesi ile federal hükümet çalışanlarının saatlik asgari ücretini 10,10 dolara çıkardı.

Gelir eşitsizliğiyle mücadele: Başarısız
ABD ekonomisi, Obama döneminde resesyondan çıktı, işsizlik azaldı. Buna karşın, ekonomide elde edilen kazanımlar Obama’nın vaat ettiği gibi eşit bir şekilde paylaşılmadı.

Resmi ve akademik araştırmalar, ülkede son 20 yıldır giderek kötüleşen gelir dağılımı eşitsizliğinin, Obama’nın başkanlık döneminde son 100 yılın en yüksek seviyesine çıktığını gösteriyor.

Allianz Sigorta’nın “Global Zenginlik Raporu”na göre, gelir eşitsizliğini ölçmek için kullanılan Gini Katsayısının en yüksek olduğu ülkelerin başında 80,56 ile ABD geliyor. Ülkede giderek artan sosyal tansiyonunun önemli nedenlerinden birini oluşturan ciddi gelir eşitsizliğinde, ortalama hane halkı gelirinin 2007-2014 arasında sürekli düşüş göstermesi büyük rol oynadı.

Bu negatif göstergeler, Obama’nın orta sınıf odaklı ekonomi politikalarının istendiği gibi işlemediğine işaret ediyor.

Finansal regülasyonlar: Başarılı
Obama, ayrıca, dünya ekonomisini çöküşün eşiğine getiren 2008 finansal krizinin tekrar etmemesi için Wall Street’e yeni düzenlenmeler getireceğini vaat etmişti.

Bu amaçla, çok büyük bankaların Amerikan vergi mükelleflerinin parasıyla kurtarılmaları ve tüketicilerin riskli finansal uygulamalarla suistimal edilmesinin önüne geçilmesi için “Dodd-Frank Bankacılık Reformu” hazırlandı.

Obama yönetimi, Wall Street reformu olarak adlandırılan Dodd-Frank’in 2010 yılında kongreden geçmesiyle büyük bir zafer kazandı.

Reformlar çerçevesinde sermaye piyasası türev araçları, karmaşık piyasa işlemleri ve şirket yöneticilerinin ikramiyeleri hükümetin denetimine tabi tutulmaya başlandı. Uluslararası kuruluşlara göre, Amerikan finans sistemi Dodd-Frank yasası sayesinde geçmişe kıyasla daha istikrarlı ve dirençli hale geldi.

ABD ekonomisinin zamanla güçlenmesi ve finansal istikrar piyasalara da yansıdı. Obama’nın göreve başladığı Ocak 2009’da Dow Jones Sanayi Endeksi 8 bin puan, S&P 500 Endeksi 840 puan ve Nasdaq Teknoloji Endeksi bin 500 puan seviyesindeydi. Son 8 yılda kademeli olarak yükselen ABD endeksleri, bugünlerde rekor üstüne rekor kırıyor. Dün itibariyle, Dow Jones Sanayi Endeksi 18.956 puana, Standard & Poor’s 500 Endeksi 2.198 puana ve Nasdaq Teknoloji Endeksi de 5.368 puana yükselerek, Aralık 1999’dan bu yana en yüksek seviyelerine ulaştı.

Ticaret politikaları: Orta
Obama’nın ekonomi alanında yerine getirebildiği bir diğer vaat ihracatın artırılmasıydı.

ABD Ticaret Bakanlığının verilerine göre, 2009 yılında yüzde 15 azalarak 1 trilyon 588 milyar dolara gerileyen ihracat, bu yıldan sonra istikrarlı şekilde arttı ve 2014’de 2 trilyon 343 milyar dolar ile tarihin en yüksek seviyesini gördü. Ülkenin ihracatı, geçen yıl güçlenen dolar nedeniyle biraz azalsa da Obama’nın göreve geldiği döneme kıyasla artış kaydetti.

Obama, ayrıca, Güney Kore, Kolombiya ve Panama gibi ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları imzaladı.

Buna karşın, Trans Pasifik Ortaklığı (TPP) ve Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması’nın (TTIP) Obama’nın en büyük hayal kırıklıkları arasında yer alması bekleniyor.

ABD ile Pasifik Okyanusu’na kıyısı bulunan 11 ülke arasındaki ticari sınırlamaları kaldıracak TPP’yi Ekim 2015’te imzalamıştı. Yürürlüğe girebilmesi için tüm üye ülkelerin parlamentolarından geçmesi gereken anlaşmanın ABD Kongresi’nden geçmeyeceği ise artık kesinleşti. Obama yönetimi, Donald Trump’ın başkan seçilmesinin ardından TPP’ye yönelik çalışmaların durdurulduğunu açıklayarak mağlubiyeti kabul etmiş oldu.

Avrupa Birliği (AB) ile ABD arasında üç yıldır müzakere edilen TTIP’in hayata geçemeyeceği de geçen hafta belli oldu. Almanya Başbakanı Angela Merkel geçen hafta Obama ile görüşmesinin ardından TTIP’in Donald Trump’ın başkanlığı süresince tamamlanmasının mümkün görünmediğini belirtti.

Vergi reformu: Başarısız
Barack Obama’nın 2008 yılında Amerikan halkına verdiği seçim vaatlerinden biri de orta sınıfı kalkındıracak vergi reformuydu. Amerikan şirketlerinin yurt dışında elde ettikleri gelirlere ilişkin vergi ödemelerini sıkılaştıracak, vergi kaçırmayı kolaylaştıran yasa boşluklarını kapatacak ve zenginlere yönelik sermaye ve gelir vergisi oranlarını yükseltecek vergi reformunun, kamu gelirlerini 10 yıl içinde 210 milyar dolar artabileceği taahhüt edilmişti.

Ayrıca, zorunlu emekliliği yasallaştırmaya çalışan ve yıllık kazancı 50 bin doların altında olan yaşlı vatandaşlardan vergi alınmamasını sağlamak isteyen Obama, bu vaatlerini sekiz yıl geçmesine rağmen tutamadı.

Vergi reformu kapsamında vaat edilenlerden sadece düşük gelirli ailelere yönelik vergi indirimleri ve çocuk bakımı için vergi kredileri gibi küçük çaplı düzenlemeler hayata geçirildi.

Obamacare: Orta
Obama’nın yerine getirebildiği vaatlerden bir diğeri sağlık reformuydu. Kamuoyunda “Obamacare” olarak bilinen Hesaplı Sağlık Hizmetleri Yasası, Cumhuriyetçilerin bitmek bilmeyen muhalefetine karşın 2010 yılından itibaren kademeli olarak yürürlüğe girdi.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi verilerine göre, Obamacare sayesinde 40 milyona yakın Amerikalı sigortalandı, ülkedeki sigortasızların oranı ise yüzde 15,7’den yüzde 9,2’ye geriledi.

Diğer taraftan Cumhuriyetçi Parti, Obamacare’e sağlık sigortasını zorunlu kıldığı için bireysel özgürlükleri ve ABD Anayasası’nı ihlal ettiği gerekçesiyle en başından beri şiddetle karşı çıktı.

Obamacare’in sigorta primlerini ve bütçe açığını sürdürülemez seviyelere çıkardığı eleştirileri gün geçtikçe daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı.

Tepkiler, ABD Sağlık Bakanlığının, Obamacare kapsamında temin edilen sağlık sigortalarının 2017 yılının başından itibaren ortalama yüzde 25 pahalılaşacağını duyurmasıyla had safhaya ulaştı.

Yeni başkan Donald Trump, seçim sonrası yaptığı açıklamalarda Obamacare’i bir iki maddesi haricinde iptal etmeye kararlı olduğunu gösterdi. Dolayısıyla, başarısı tartışma konusu olan Obamacare, Obama’nın yerine getirdiği vaatler arasında yer almasına karşın uzun ömürlü olmayacağa benziyor.

Kamu Borcu: Başarısız
Obama’yı eleştirenlerin gündeme sıklıkla getirdiği diğer başlıklar ise yükselen federal harcamalar ve kamu borcu.

ABD Hazine Bakanlığının verilerine göre, Obama’nın başkanlık döneminde kamu borcu 10,6 trilyon dolardan 19,9 trilyon dolara yükseldi.

Federal harcamalar yüzde 10’un üstünde artış gösterirken, bunun önemli bir kısmını Obamacare çerçevesinde genişletilen Medicare (yaşlılar için devlet sağlık sigortası) ve Medicaid (yoksular için sağlık sigortası) programları oluşturdu.

Ekonomistler, Obama’nın, ocak ayına gelindiğinde 45’inci ABD Başkanı’na yaklaşık 20 trilyon dolarlık kamu borcu devredeceğini öngörüyor.

Enerji: Başarılı
Obama, 2008’deki seçim kampanyası sırasında ABD’nin enerjide dışa bağımlılığının ciddi oranda azaltılacağını vadetmişti. Nitekim, Obama’nın başkanlık döneminde ABD’nin petrol endüstrisinde sıçrama yaşandı. 2008’de “hidrolik çatlatma” ve “yatay sondaj” gibi yeni tekniklere yönelen Amerikan petrol sektörü ülkenin ham petrol üretiminin hızla artmasına yol açtı.

ABD, 2008’de günlük ortalama 5 milyon varil ham petrol üretirken, 2015’te bu miktar nereyse iki katına çıkarak 9,6 milyon varile kadar ulaştı. Obama yönetimi, böylece ABD’nin ham petrolde dışa bağımlılığını yarı yarıya azaltarak, bu konudaki vaadini büyük derecede yerine getirdi.

Yine seçim kampanyasında ABD’nin yenilenebilir enerji kapasitesini iki katına çıkarma ve “temiz enerji” kaynaklarını teşvik etme sözü veren Obama, bu vaatlerinde de başarılı oldu.

Petrol arama ve üretim faaliyetlerine çevresel nedenlerden ötürü bir takım sınırlamalar getiren Obama’yı en fazla zorlayan gelişmelerden biri Kanada’nın ham petrolünü ABD’ye taşıyacak olan Keystone XL petrol boru hattı projesi oldu. Yaklaşık altı yıl boyunca Obama’nın imzasını bekleyen proje, ABD Kongresi’nde üç kez onaylanmasına karşın Obama tarafından her seferinde veto edildi.

Ayrıca, bu yılın nisan ayında ABD dahil 193 ülke tarafından imzalanan, kasım ayında yürürlüğe giren ve dünya genelinde karbon emisyonlarını azaltmayı amaçlayan Paris İklim Anlaşması, Obama yönetiminin en önemli miraslarından biri olarak değerlendiriliyor.