Neden büyük başarılar kişiliğimizin en kötü yanlarını ortaya çıkarıyor?

0
118

Hangi açıdan bakarsanız bakın, Elon Musk sıra dışı bir başarıya sahip. PayPal’ı kurup sattıktan sonra; dünyayı değiştirme arzusuyla enerji üretme, kendimizi ve eşyalarımızı taşıma, makineler ile etkileşim kurma ve güneş sistemini keşfetme şeklimizi değiştirmek için bir dizi girişim başlattı. Bu girişimler, muhteşem bir mühendislik ve kutunun dışında düşünme yoluyla gerçekleştirilmenin yanında, insanlık için daha sürdürülebilir ve dirençli bir gelecek yaratma vizyonunda (hatta bu yönde takıntılı bir arayışta) birleşiyorlar. Elbette, bu çabaların mutlak başarıları hâlâ sorgulanabilir durumda. Ancak şimdiye kadar beklentilerin üzerinde başarı gösterdiler ve dünyanın dört bir yanındaki insanlara ilham verdiler.
 
Kuşkusuz ki, Elon Musk’ın, özgün ve kullanışlı fikirleri pratik inovasyonlara dönüştürme başarısı olarak ortaya çıkan girişimcilik yeteneği, oldukça göze çarpıyor. Ancak bunlarla birlikte, görüldüğü üzere, yatırımcılar,  medya, çalışanlar ve sosyal medyaya karşı hırçın tutumu ve eleştiriye açık olmakta sorun yaşadığını düşündüren imajı, Musk’ın diğer yönü olarak karşımıza çıkıyor. Musk’ın pozitif değişime yönelik vizyonunun barındırdığı insancıl doğasına tam zıt olan bu davranış modeli, liderlik kalitesini baltalıyor ve bir New York Times köşe yazarının Musk’ı “Silikon Vadisinin Donald Trump’ı” olarak tanımlamasına bile neden olabiliyor.
 
Elbette, yetenekleri ve başarıları kadar tuhaf, zor ve dengesiz kişilikleri ile öne çıkan başarılı girişimcilerin, fabrikatörlerin ve kendi çabalarıyla milyarder olan kişilerin uzun bir geçmişi var. Howard Hughes, toplumla temasa geçtiğinde çok korktuğu mikropların bulaşmasından kaçındığı için yaşamının ileri safhalarının çoğunu tamamıyla izole bir ortamda geçirdi. John Paul Getty dünyadaki en zengin adam olduğu dönemde, misafirlerinin telefon görüşmelerini karşılamamak için villasına bozuk parayla çalışan bir kontörlü telefon kurdurdu. Tim Armstrong AOL’un CEO’su olduğu dönemde, şirket içi internet sitesine koymak için fotoğrafını çeken bir yöneticisini canlı konferans çağrısında işten kovdu. Steve Jobs, çalışanlarına ve tedarikçilerine ağza alınmayacak şekilde fırça atmasıyla biliniyordu.
 
Zor insan-başarılı girişimci stereotipi o kadar yerleşmiş ki, birçok insan bu zorlu kişilik özelliklerinin, girişimlerin başarısını sağlayan etken olduğunu düşünüyor. İşin aslı, Musk, Hughes, Jobs, Getty ve Armstrong gibi muazzam yetenekli insanların bu özelliklerine rağmen başarılı olmuş olmaları daha şaşırtıcı. Birçoğumuz için (onlar kadar muhteşem olmayanlarımız), bu davranışlara engel olmamak kariyerimiz ve kişisel hayatımızda çok kötü sonuçlar doğmasına sebep olurdu.
 
Bu “karanlık taraf”ı yansıtan davranışlar başarı getirmez. Fakat başarı, açık bir şekilde bu davranışları şiddetlendirebilir. Belki de güç bu insanların itibarlarını olumlu bir şekilde yönetmeleri için gerekli olan motivasyonu düşürdüğünden, başarı genellikle, istenmeyen kişilik özelliklerini güçlendirir. Ne kadar güç ve etkiye sahipseniz, diğer insanları memnun etmekle ve karanlık yanınızı kontrol altında tutmakla o kadar az ilgilisinizdir.
 
‘Statükoyu yıkan yalnız inovatör’ mitiyle Silikon Vadisi, bu dinamikler karşısında özellikle hassas. Elbette, bir girişimcinin yüksek özgüveni takipçilerine ilham ve enerji verebilir. Üstelik araştırmalara göre bir miktar “egomani” başarılı liderler arasında yaygın olmakla kalmıyor, liderlere avantaj da sağlıyor. Ama bu durumla alakalı iki sorun var: Birincisi, bu avantajlar zor ve karmaşık zamanlarda kayboluyor. İkincisi, liderlerin büyük çoğunluğu büyük başarılarla karşılaştıklarında “bir miktar”dan çok daha fazla narsistlik sergiliyor. Başlangıçta güçlü bir özellik olan ‘farklı düşünmek ve geleneklere meydan okumaya hazır olmak’, bireyin davranışları üzerindeki bütün kontroller kaldırıldığında bir zayıflığa dönüşebilir. Çok geçmeden, bu tarz davranışlar kendinizi baltalamanıza neden olur. Özellikle, girişimciler uzun süredir peşinde olduğu başarılara ulaştığında yoldan çıkmaları riskini doğuran dört psikolojik faktör mevcut.
 
Aşırı Özgüven. Sıra dışı başarı yanıltıcı bir öz algıya sebep olabilir. İnsanlar ne kadar başarılı olursa olsun; kendi gözlerindeki imajlarının, başarılarının ötesine geçtiği bir nokta vardır. Bu, sınırlarını bilmemelerine ve kendilerinden yersiz bir şekilde memnun olmalarına sebep olur. Aynı zamanda bu durum, bir insanın becerilerine fazla güvenmesine veya Yunanlıların ‘hubris’ sendromu olarak isimlendirdiği, tanrıları kızdıracak ve aşağılayıcı bir cezayı davet eden bir kibir olarak tanımladıkları güç zehirlenmesi durumuna neden olabilir.
Narsistlik. Başarı insanın kendisinden gurur duymasına sebep olduğu gibi, medya tarafından da göklere çıkarılmasını sağlar. Kişi  Musk ve Jobs gibi çok, ya da az ünlü biri haline gelir. Bu, sıklıkla, pekiştirilmiş narsistliğe dönüşür, başarılı kişiler pohpohlanmış imajlarını koruma pahasına kaçınılmaz fırtınalara ve zorluklara göğüs gerer. Narsistler, sorgulandıklarında veya biri onlara karşı çıktığında genellikle saldırgan davranır ve daha büyük iddialar ortaya atarak bahsi ikiye katlar. Narsistliğin genellikle karizma ve cazibeyle beraber görüldüğü de unutulmamalıdır. Sigmund Freud’un da dediği gibi, biz bir şekilde, kendilerine hayran olan insanlara hayran olmaya meyilliyiz: Kendimize sevgi göstermenin alternatifi olarak sıklıkla liderlerimiz ve rol modellerimize açıkça bir sevgi ve hayranlık duyarız. Halbuki, kısa süre önce yapılan bir araştırmagösteriyor ki, narsist liderlerle iletişime geçtikçe ve onları gerçekten tanıdıkça, onları olumlu değerlendirme ihtimalimiz de azalıyor.

İzolasyon. Güce karşı doğruyu söylemek zordur, özellikle de takdirlerini kazanınca maddi ve manevi kazançlar sağlayacağınız etkili ve karizmatik bireylere karşı ise. Başarı, olumsuz haberler ve geribildirimlerde bir kıtlık yaratırken, pohpohlanmayı ve yalakalığı da artırır. Daha fazla statü ve güce sahip oldukça diğerlerinin gözünü daha çok korkutacak ve etrafınıza sizi pohpohlayacak daha çok insan dolduracaksınız, şişirilmiş öz algınız kendini doğrulayan kehanetlere dönüşecek. Kötü haberlere olumsuz tepkiler veren ve kendini diğerlerinden üstün gören yöneticiler, onlara ihtiyacı olan eleştirel ve acımasızca dürüst geribildirimleri sağlayacak güçlü ve bağımsız bir ekip kurma konusunda daha az teşvike sahiptir. Bütün bunlar artan yalnızlık ve izolasyonla daha da şiddetlenir ve kişinin neler olduğunu doğru bir şekilde görebilme yetisini kaybetmesine neden olur.

Azaltılmış öz kontrol. Başarının cazibelerinden birisi, başarısızlığın sonuçlarından izole olmaktır. Böyle bir özgürlük ve bağımsızlık kişinin en iyi ihtimalle, daha rahat ve özgün olmasını sağlar. Fakat bu davranışlar kontrol edilmediğinde tuhaflığa ve anti sosyal söylemlere dönüşebilir. Öz kontrol ihtiyacını daha az hissetmek bu durumda düşük verimliliğe ve insan ilişkilerinin kalitesini yitirmesine yol açar. Kişinin en iyi seçeneğinin sessiz kalmak olduğu durumlarda eleştirmenlere karşı sert çıkışlar yapmak, genellikle öz kontrolü sağlayamamaktan kaynaklanır.

Birçoğumuz çılgınca başarılı olmak isteriz. Ancak bir noktada, çılgınca başarı demek bu dört psikolojik zorlukla karşılaşmanız demektir. Buna karşılık iyi habere bakarsak, başarılı liderlerin karşılaştığı iş, mühendislik ve jeopolitik sorunlarla karşılaştırıldığında içinizdeki “Mr. Hyde”ı idare etmek, görece basit bir problem. Ancak asgari seviyede öz farkındalık, duygusal hakimiyet ve tabiatınıza ters çıkmayı gerektiriyor. Bu durumdaki liderlerin odaklanabilecekleri üç spesifik şey var:
 
Tevazuyu teşvik etmek. Zor işler zor işlerdir, bunu kabul etmekte utanılacak bir şey olmamalı. Örneğin, risk sermayesi zor bir iş. Bu yüzden, ABD’deki en eski risk sermayesi şirketi Bessemer Venture Partners, bir anti-portföy, yani yapabilecekleri ve yapmaları gereken ancak yapmadıkları yatırımların bir listesini tutuyor. Gerçekten de, USC profesörü Philip Tetlock’un araştırması gösteriyor ki, yeterli tevazu ile kişinin performansını ve hatalarını takip etmesi daha iyi öngörüler yapmasını sağlıyor.
Kontrol ve dengeleri hoş karşılamak. Büyük ihtimalle sezgilere en aykırı gelen tavsiyemiz (gücümüz üzerindeki bazı kısıtlamaları hoş karşılamak ve bu kısıtlamaların yetkin insanların doğru kararlarıyla uygulandığını varsaymak), bir kişinin zorluklarla karşılaşabilmesi için en uygun koşulları yaratıyor. Anlaşmazlıklar için plan yapmak ve kendi gücümüzü kısıtlamak, kendimizi kontrol etme kapasitemizi ve onun getirdiği istikrarı yeniden yaratıyor.

Gerçekten koçluk yapılabilir durumda olmak. Birçok kişi, etkin şekilde kötü geribildirimler talep ettiğini iddia eder. Ama aslında, kendilerinin bu tür geribildirimlere direnci zor algılanır ancak fark edilebilirdir. Bu direnç, kişisel duygularla olduğu kadar, bir lider olarak özgüvene olan ihtiyaçları tarafından da körüklenir. Bu yüzden, koçluk yapılabilir olmaya doğru atılan ilk adım, geribildirimlerine saygı duyduğunuz kişilerden kurulu bir güven kümesi ve bir özel alan oluşturmaktır. Bu kişiler, geribildirime ihtiyaç duyduğunuz alanlarda hem bilgili hem de günlük deneyime sahip olmalıdır. Güvenilir bir yönetim ekibine sahip olmak buna ulaşmanın en iyi yolu.
Sıra dışı başarının bir maliyeti vardır. İlk başta şımarma ve ödül olarak görülen şey kendi tuzağınız olabilir: Sizi kendi yaptıklarınızdan oluşan, giderek küçülen bir evrende yalnızlaştırabilir. Böyle küçük bir başlangıç noktasından hiçbir büyük başarıya ulaşılamaz.
 
Belki de en basit çözüm, bulunduğumuz yere yalnız gelmediğimizi hatırlamaktır. Hayalleri gerçeğe çeviren istisnai bir kişi arketipini yüceltmek, kariyer başarısının rahatsız edici davranışlar için tehlikeli bir katalizör olmasına neden olan durumlar yaratabilir. Bunun yerine, C.S. Lewis’in “Tevazu kendini daha küçük görmek değil, kendini daha az düşünmektir.” sözünü hatırlamalıyız