İş insanları 2016 yılında neler bekliyor?

0
53

İş insanları 2016 yılında neler bekliyor?  Nasıl bir ekonomik ortam öngörüyorlar? Yeni yatırım planları yapıyorlar mı? Bunları tartışmak üzere her biri farklı alandan beş yöneticiyi bir araya getirdik. Renkli bir söyleşi gerçekleştirdik. İki cümleyle özetlersek; 2016 Türkiye’de riskleri bertaraf edip fırsatları iyi değerlendiren şirket ve profesyonellerin başarı yılı olmaya aday. Bunu yapamayanlar için ise ciddi sıkıntılar kapıda. 

2015 yılına iki seçim, artan terör olaylarına eklenen jeopolitik riskler ve global ekonomide yaşanan gelişmeler damgasını vururken 2016 yılı daha farklı dinamiklerle başlıyor. Türkiye’nin tek parti hükümetinde karar kılmış olması ve ABD Merkez Bankası’nın (FED) yaklaşık iki yıldır beklenen faiz artışının gerçekleşmesi sonrasında bekleme modundan çıkan iş insanları ve yatırımcılar bardağın dolu ve boş yanlarını daha iyi tartarak yollarını bulma arayışına girdi. İyimser olma isteğiyle riskleri doğru ölçme tedbirliliği teraziyi dengelemiş durumda. İşin iyi tarafından bakıldığında, fırsatları iyi değerlendirenlerin 2016’nın kazananı olacağı söylenebilir.

Fortune Türkiye olarak, ekonominin nabzını tutmak amacıyla yatırım, gayrimenkul, madencilik ve sanayi, turizm ve elektronik sektörlerinin önde gelen yöneticileriyle Shangri-La Bosphorus Otel’in VIP odalarından Beşiktaş’ta bir araya geldik. Ünlü&Co Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Ünlü, DAP Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Ziya Yılmaz, Yıldırım Holding İcra Kurulu Başkanı Yüksel Yıldırım, Jolly Tur Genel Müdürü Figen Erkan ve Index Grup CEO’su Erol Bilecik ile ekonomiye ilişkin beklentilerini, yatırım planlarını masaya yatırdık. 

Piyasalar açısından baktığımızda 2016 yılında yine FED’i konuşacağız gibi görünüyor. Öte yandan Rusya gerilimi var. Böyle bir tabloda 2016 için beklentileriniz nelerdir?

MAHMUT ÜNLÜ: 2016’ya ilişkin beklentilerim pozitif. 2014 ve 2015 seçimler, siyasi belirsizlikler nedeniyle yatırımlar açısından zor bir dönemdi. FED’in faiz artırımları bütün gelişmekte olan ülkeleri etkileyen bir konu. Rusya gerilimi daha doğrusu Suriye ise bütün dünyayı ilgilendiriyor. Bunlar Türkiye’ye özgü konular değil. Yatırım kararlarını etkileyecek olanlar bizim kendi iç dinamiklerimiz. En azından siyasi belirsizliğin ortadan kalkmış olmasının hem ekonomik hem de politik kararlara yansıması daha iyi olacaktır. Özellikle seçimlerin tamamlanmasıyla beraber yabancı yatırımcı tarafındaki faaliyetlerde bir artış söz konusu. Her ne kadar sermaye piyasalarına daha hızlı giriş ve çıkışlar olsa da uzun vadeli yatırımlar olan direkt yatırımlara ara verilmişti. Durmuş olan bu projeler haziran-kasım arasında harekete geçti. Yeni projeler başladı. Bunlar da bizim 2016’yla ilgili öngörülerimizi destekler nitelikte.

Burada konut piyasasına da bakmakta yarar var. 2015 yılı konut talebinin rekor seviyelere yakın seyrettiği bir yıl oldu. 2016 için beklentiniz nedir?

ZİYA YILMAZ: 2015 yılında iki seçim arasında bir durağanlık yaşandı. Ama kasım seçimlerinden sonra satış ofislerine gelen kişi sayısında artış oldu. Seçim sonuçları direkt satışlara yansıdı. Tabii Rusya olayıyla beraber ufak bir fren oldu. Ama bunların hepsi geçici diye düşünüyoruz. 2014 yılında yaklaşık 1 milyon 160 bin konut satışı gerçekleşmişti. Bunun yüzde 45’i sıfır konuttu. 2015 yılında toplam konut satışının yüzde 10 artmasını öngörüyoruz. Eğer 2016 yılında Suriye’ye ilişkin iç piyasayı huzursuz eden gelişmelerde bir rahatlama olursa 2016 yılında da yüzde 10-15’lik büyümeler yaşarız. Bizim 2016 ve 2017 yılları için öngörümüz 2004-2005’lerdeki o güzel havaların yaşanacağına yönelikti.

Madencilikte de aynı derecede parlak günler söz konusu mu? Yüksel Bey, gelir beklentileriniz açısından bir değerlendirme yapar mısınız?

YÜKSEL YILDIRIM: 2015 yılına göre daha kötü bir yıl bekliyoruz. Bizim işlerimiz global ve bugün madencilik sektörü global olarak tarihinin en kötü dönemini yaşıyor. Dünyanın en büyük firmalarından Rio Tinto’nun kârı yüzde 50’den fazla eridi. Glencore’un iki yıl önce piyasa değeri 95 milyar dolardı, iki ay önce 15 milyar dolara indi. Madencilik sektörü petrol nedeniyle bu duruma geldi. Petrolün fiyatı 70 doların altına düşünce birçok proje iptal edildi. Projelerin kaynağı da çeliktir. Çelik sektöründe de hammadde demir cevheri, kömür, manganez, kurşun, çinko, bakır hepsinde talep düşüklüğü yaşandı. 2009 yılında gördüğümüz gibi 2016 yılında da bir dip göreceğiz. Bu şu demek: 2016’da fiyatlar yüzde 20-30 aşağı gidebilir. Aynısı petrolde de yaşanıyor. İran’a yönelik yaptırımlar kalktığında günde 1,2-1,3 milyon varil gelecek. Şu anda petrolde üretim azaltılmıyor ve bu da fiyat düşüşü demek. Global tarafta 2016 zor bir yıl olurken bu aynı zamanda satın alma ve birleşmeler için büyük fırsatlar yaratacak. Bu olumsuz ortamın Türkiye’ye etkisi ne olur? İhracat tarafında değer düşüşü olur. Çünkü, her şeyin fiyatı düştüğü için ihracat yaparken de ürünün ünite başına fiyatı düşük olacak. Diğer taraftan, 2016’ya ilişkin esas sıkıntılar, bu kadar kötü ortamda asgari ücretin artması ve enerjiye gelecek zamların rekabette biraz zorlayacak olması. Ayrıca, jeopolitik riskler devam ediyor. 

Jeopolitik risklerden bu kadar bahsederken turizme bir bakmakta yarar var. Figen Hanım, Rusya ile yaşanan gerilimin ardından 2016 beklentiniz nedir?

FİGEN ERKAN: 2014 yılında Türk vatandaşları haricinde 35 milyar dolarlık bir turizm geliri elde edilmişti. 2015 yılının ilk dokuz ayında 25 milyar dolarlık bir turizm geliri açıklandı. Bunun içinde yurtdışından gelen Türkler de var. Yılsonuna kadar da 5 milyar dolar gelir elde edilse bile bir önceki yılki gelirin altında kalacak. Rusya konusuna gelirsek aslında sektörde yaşanan düşüşler yeni değil. İki-üç senedir Rus ve Ukrayna pazarında düşüş var. Son yaşananlarla sektör Rusya’dan ümidini kesmiş durumda. 

Ancak, bir-iki ay içinde bir gelişme olursa tablo tersine dönebilir. Bu da tabii Rusya’nın ekonomik koşullarıyla doğru orantılı. Dolayısıyla, şubat veya mart ayında olacak olumlu bir gelişme en azından 4,5 milyonluk potansiyelin kaybını engeller. 2016 turizm açısından zor bir sene ama sektör Körfez Savaşı’ndan bu yana sürekli krizlerle iç içe kalmış, dolayısıyla bunlarla başa çıkabilir. Geçen sene Rusya pazarı düşüş gösterdi; bu Avrupa ve İran pazarıyla kapatıldı. 2016’da da bu pazarlara ve Kuzey ülkelerine ağırlık verilerek hasar azaltılabilir. En kötü şartlarda iyi bir pazarlamayla agresif bir ülke tanıtımıyla 2015’i yakalamak hedeflenmeli. 

Erol Bey, bu dünyada teknolojik ürünlere ilgimiz sürecek mi?

EROL BİLECİK: Biz ülkeye üretim anlamında katkıda bulunmayan ama toplamda sosyal hayatta dünyanın her ülkesinde olduğu gibi daha fazla yer alan bir sektörüz. Üç ana kategoriye ayırarak anlatacağım. Birincisi, tabletlerin, notebook’ların olduğu ürün gruplarında krizlerden ve gelişmelerden bağımsız olarak bir durağanlık söz konusu. Bu 2016 yılında da devam edecek gibi görünüyor. İkincisi, kurumsal firmaların daha fazla kullandığı serverler, sunucular… Burası, bulut hizmetleri dediğimiz bir evrilme içerisinde. Bu kategoride tek haneli büyümeler var. Üçüncüsü ise mobil ürünler. Akıllı cep telefonları, dünyanın her yerinde hızlı büyümeye sahip ve bu ürün gruplarında kullanım yaşı da düşüyor. Bunu tetikleyen en önemli nokta cihazın kendisinden çok içindeki aplikasyonlar. Bu alanda 2015 yılında yüzde 20’ler civarında bir büyüme yaşadık. 2016’da da büyüme bekliyoruz.

FED’in faiz artışı nedeniyle beklentileri değiştirmemiz gerekecek mi? Uzun süredir beklenen bu adımın Türkiye’ye etkisi ne olur?

ÜNLÜ: FED’in faiz artırımının Türkiye’ye etkisi olmaz. Gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi kısa vadeli tepkiler görebiliriz. Gelişmekte olan ülkeler emtia ve doğal kaynaklara dayalı bir modelle büyüyorlar. Türkiye ise 1950’lerdeki ABD gibi. Yani, genç nüfus ve tüketim talebi var. Türkiye’nin en yumuşak karnı olan enerji fiyatlarında düşüş sürüyor. Bu ortamda Türkiye’nin risk algısıyla ilgili sorunların ötesine geçebilmesi önemli. Büyümeyi tekrar sürdürülebilir hale getirmesi lazım. Bunlar olduğu sürece FED’in faiz artırımları çok bir şey fark ettirmez. 2016 yılına ilişkin iyimserim. Çünkü, Türkiye’nin yüksek büyüme dönemlerine bakıldığında, bunun iç talepten kaynaklandığı görülüyor. Son iki yıl toplam büyümede iç talep yüzde 10’un altına düşmüş. Üçüncü çeyrekte sürpriz olan büyümede tekrar iç talepte bir hareketlenme oluştu. Büyümede ihracat önemli tabii ama Türkiye’nin kendi iç dinamizmini kazanabilmesi daha önemli. Jeopolitik riskler azalmalı. Türkiye kaynak ihtiyacı olan bir ülke olduğu için kendi tasarrufları da buna yetmediği için dışarıdan kaynak getirmek durumunda. Nasıl getirecek? Bir tek şey var büyümesini sürdürülebilir ve devamlı kılması. Yatırımcıları çekebilmek için hem ekonomik hem de politik reformlara ağırlık verilmesi gerekiyor. Bunlar yapıldığı sürece FED’in faiz artırımı çok fazla fark edilmez.

Yüksel Bey, siz ise zor bir yıl olmasını bekliyorsunuz. Ne tür önlemler alacaksınız?

YILDIRIM: Şu anda herkes maliyetleri düşürüyor. Biz de yüzde 20-30 maliyet düşürdük ama fiyatlar da yüzde 30 aşağı düştü. Bunu müşteriye de yansıtmak durumundayız… Güçlü duranın ayakta kalacağı bir dönem. Diğeri ya iflas edecek ya da kapatıp gidecek. Global bankalarda da birleşmeler görebiliriz çünkü, bu kadar borcu taşıyamayabilirler. Biz ne yapacağız? Para kaybetmemek için stratejilerimizi değiştirdik, daha katma değer üzerine gittik. Rakiplerimizi satın aldık. Hedefim 10 yıl içinde dünyanın ilk 10 firması arasında girmek. Bunun için de gelişmekte olan ülkeler ve gelişmiş ülkelerde satın almalar yaparak büyüyeceğim dedim. Portekiz’de bir firma satın aldık, 18 limanı olan bir gruba dönüştük. Dünyada 32’ncilikten 17’nciliğe yükseldik. Yeni satın almalar peşindeyiz. Sektörde sorunlar var ama fırsat da var. 2016 ve 2017’yi biz böyle şirket satın alma ve evliliklerin bol olacağı bir yıl olarak görüyoruz. Türkiye tarafında da biz açıkçası çalıştığımız sektörlerde yine fırsatların geleceğini görüyoruz. 

Turizmde Rusların çekilmesi, Arapların yükselmesi fiyatları nereye götürür? Daha ucuz tatil yapabilecek miyiz?

ERKAN: 2016 yılı otel kontratları 2015 fiyatlarıyla yapıldı. 2015’te de fiyatlar çok artmamıştı zaten. Biz Jolly olarak iç pazarda bunu iyi değerlendirdik ve ciddi bir atılım yaparak yüzde 30 büyüme kaydettik. 2016 için fiyatları artırmadık, ödeme indirimleri, kartla ödemede “bir gece bizden” gibi kampanyalar koyduk. Ayrıca, reklamlara da başladık. Çünkü, bu sene Türk tatilciye daha fazla ihtiyaç var. Nasıl ki Türkiye yurtdışında fuarlarda kendini tanıtma çalışmaları yapıyor, biz de aynı mantığı iç pazara uyguladık. Yeni yıla ilişkin bir taraftan endişeler olsa da Türk insanı tüketiyor. Gençlerin harcama alışkanlıkları yüksek. İç pazarda daha hacimli bir yıl geçireceğimizi düşünüyoruz. Komşu ülkelerle farklı bir gelişme olmazsa yabancı turistten kaynaklanan açığın belli bir kısmının iç pazardan kapanacağını düşünüyoruz. Türk halkına da ucuz tatil fırsatı doğdu.

Bu dönemde gayrimenkulle yurtdışında daha büyük etki yaratmak mümkün olur mu?

YILMAZ: Seçimlerden önce turizm, ekonomi ile çevre ve şehircilik bakanlıklarıyla görüştük. Turizm Bakanlığı’nın ülkeyi tanıtmak için ciddi bir fonu var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın da kentsel dönüşüm adı altında bir fonu var. Sektörün büyük oyuncuları olarak diyoruz ki, Turizm Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bir araya gelsin, bu fonlar harcanırken özel sektöre müteşebbis gözüyle bakılsın. Kaç ülkenin Türkiye’den konut alma iştahı var bakalım. Arabistan, Katar, İngiltere, Almanya, Rusya Cumhuriyetleri… Bu ülkeler nereleri seviyor? Antalya, Bodrum, Karadeniz gibi… Buraları beraber tanıtalım. Hem turizmi anlatalım hem de reklam kampanyaları yapalım. Avrupa’da İspanya gibi bazı ülkeler böyle büyüdü. İspanya’nın 30 milyon euro’ya yakın konut sattığı yıllar oldu. Biz bu kadar zorlamamıza rağmen yabancıya konut satışı 4 milyon 300, 4 milyon 500, bu sene belki 5 milyon oluruz veya olmayız. Yani aslında turizm sektörüyle bizim sektör el ele verse ülkeyi patlatırız. Yani, yabancıya konut satışı 15-20 milyar doları bulur. İki sektörün büyüme trendi buradan geçiyor. 

Figen Hanım, siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu öneriyi?

ERKAN: Bunun bir ayağı da kiralık evler konusunda olabilir. Turizm Bakanlığı’nın kanunlarında olmadığı için ilerleyemiyoruz. Biz uzun zamandır kiralık evlerin yataklarının da satışa açılması konusunda çalışmalar yapıyoruz. Yurtdışında serbest bu. Türkiye’de seyahat acenteleri bunu satışa açamıyor. Aslında ciddi bir yatak kapasitesi var. Bunun bir mekanizmasının oluşturulması, güvenlik işlerliğinin yapıldığı noktada evlerin bu anlamda değerlendirilmesi de mümkün olabilecek. Örneğin, Suudi Arabistan’dan gelip evi alıyor, sadece bir ay kalıyor. Evler boş duruyor. Onları yaşanır hale getirmek gerekiyor.

Hükümetin yeni eylem planı Türkiye için bilişimle de yeni bir kaldıraç yaratır mı?

BİLECİK: 216 maddeden oluşan eylem planına teknoloji sektöründeki firmalar, profesyoneller umutla bakıyor. Bu 2016 maddenin 35 tanesiyle sadece teknoloji endüstrisine değil, Türkiye’ye önemli bir kaldıraç koyulabilecek. Türkiye’nin birkaç yıl sonrası hatta birkaç dönem sonrasına iyi uygulandığında daha rekabetçi, daha katma değer oluşturulmuş olacak. Klasik bir tanımlama ama bugün bizden Google’lar, Facebook’lar çıkmaması için bir neden yok. 216 maddelik eylem planında bunu hissettik. Temelde yedi önemli başlık gördük. İlki girişimcilik konusunda, özellikle elektronik ticarette sıra dışı fikirlerini hayata koymak isteyen gençlere güzel fırsatlar var. İnternet kullanımının gençler ve girişimcilere ücretsiz verilecek olması sıra dışı ve altı çizilecek önemli bir madde. Ar-Ge konusundaki noktalar da hem sanayi hem de elektronik ticaret adına önemli. Bir başka madde de e-devlet stratejisi olarak gördük. Bunların hepsi bu işlerin Türkiye’de bir sahibi olduğunu gösteren bir işaret olmuş. Yani devletin liderlik yapması gerekiyor. Kapıyı zaman zaman açması ama odanın içine karışmadan yapıyor olması bu anlamda önemli. Bu liderlik pozisyonu ortaya konmuş gibi gözüküyor. Bir diğer önemli nokta da Dijital Türkiye yol haritasının bu anlamda belli olması önemli. Bugün dünyadaki ilk 500’e bakarsanız, bütün uzmanların ya da otoritelerin söylediği kendi dijital dönüşümlerini yapamayacak olan endüstriler, şirketler beş yıl sonra tablolarda yer alamayacaklar noktasında. Ülkeler için de aynı şey söz konusu. Ülkelerin kendi aralarında benchmark ligleri de bir anlamda yeni dijital dünyaya ne kadar adapte olduğu veya ne kadar değer yaratabildiği, ne kadar değer alabildiğiyle doğru orantılı. Bunun böyle bir yol haritası çalışmasının yapılması önemli bir iş. Bunun dışında elektronik ticaret ve siber güvenlik gibi yani bizleri iyi hissettiren bir yapı var. Bu konuşulanların veya yazılanların gerçek hayata dönüşümü anlamında baktığınız zaman yani yüzde 50’sinin bile olması bizim gerçekten oynadığımız ligde farklı bir görüntü vermemizi pratikte bu anlamda hayata sokar.

2016’da Türkiye ekonomisi yeniden hareketlenirken yatırımların değerini korumak için tercihleri değiştirmesi gerekecek mi? Hangi araçları öneriyorsunuz?

ÜNLÜ: Önümüzdeki üç-dört aylık dönemde piyasaların iniş çıkışlı seyirlerini devam ettirmesini bekliyoruz. Bu dönemlerde sabit getirili yatırım araçlarına yatırım yapılabilir. Fakat nisan-mayıstan itibaren ve Rusya konusunun da büyümediği varsayımıyla, borsalarda yatırım fırsatları olabilir. Şu andaki seviyelerde hali hazırda düşük inişler çıkışlar olduğu için kalbi kuvvetli yatırımcılar için alım zamanı. Doların ise güçlü kalacağını düşünüyoruz. Türkiye artık öyle bir hale geldi ki, bireysel yatırımcılara hisse senedi, tahvil al demiyorum. Fonlara yatırım yapsınlar ve profesyonel yatırım danışmanlarından tavsiyeler alsınlar. Eskiden yüksek reel faiz olduğu dönemde devlet tahvili alınıyordu. Şimdi reel faizler düştü. Ancak, Türkiye’de de yatırım araçları çoğaldı. Dolayısıyla riskiyle beraber daha fazla getiri sunan ürünler mevcut. Örneğin, biz özel sektör tahvil fonu kurduk. Çünkü, insanlar mevduata alternatif arıyor. Şimdi gayrimenkul yatırım fonları çıkaracağız. Ayrıca, İran Fonu kurduk. Yatırımcıyı iyi analiz etmek gerekiyor. 

Gayrimenkul sektöründeki yatırım eğilimleri nasıl şekilleniyor?

YILMAZ: Bundan 10 yıl önce insanlar oturacağı bir ev arıyordu. Şimdi öyle değil. İçinde AVM, rezidans, sosyal alanların olduğu projeleri tercih ediyor. Çünkü, tüketicinin evden beklentisi sadece dört duvar değil, bir kültürü satın alıyor. Gençler de bunu istiyor. Bu siteler aslında eski mahalle kültürümüzü de yansıtıyor. Bu projeler Anadolu’da da yaygınlaşmaya başladı.

Gayrimenkul satın alma trendlerine damgasını vuran bir diğer ayrım da ofisler ve konutlar arasında. Bu konuda yatırımcıya şunu tavsiye ediyoruz; konut alıp tadilatla uğraşmak istemiyorsanız ve ofise ihtiyacınız varsa ofis daha mantıklı. Ama en önemlisi nitelikli mi, geleceğe dönük projeler mi bunlar? Projeleri tercih ederken 20-30 sene sonrasında da para etmeli. Şu bir gerçek ki, Türk halkı ofisi değil konutu tercih ediyor yatırım aracı olarak.

Peki konut fiyatlarında yükseliş sürecek mi?

YILMAZ: 2015’te büyük konut üreticileri fiyatları baskı altında tuttular ve artış yapmadılar. Stokları eritip yeni projelere başlamak için malzemeye gelen artışları mümkün olduğu kadar yansıtmamaya gayret ettiler. Ancak, yeni yılla beraber bunlar ister istemez fiyatlara yansıyacaktır. Bizim en büyük hammaddemiz olan araziyi bulmakta zorlanıyoruz. Arazi fiyatları da her geçen gün yükseliyor. Örneğin, 2003 yılında Çekmeköy’de ana cadde üzerindeki arazilerin metrekaresi 50 dolardı, şimdi 2 bin dolar. Kurtköy’de 20 dolara arazi alabiliyordunuz. Şimdi bin dolar seviyelerinde. Öte yandan, bizim kentsel dönüşüm diye ciddi bir problemimiz var. Yaklaşık 6-7 milyon konutun dönüşmesi gerekiyor. Bu konuda kamu da elini biraz taşın altına koysa orada ciddi bir arazi stoğu dönüşmeye hazır hale gelir. Yani, konut fiyatlarının aşağı çekilebilmesi için arazinin ucuzlaması lazım. 

Yüksel Bey, bu dönemde Türkiye’de de yatırım düşünüyor musunuz?

YILDIRIM: Global kriz Türkiye’ye aslında teğet geçti. Ama belli sektörlerde bir stres birikti. Türkiye’de bugün fırsatlar yok ama olacak. Şu anda ucuz değil, düşmesi lazım. 2016 yılına ilişkin beklentiler hem dünyada hem de Türkiye’de negatif. Ama hükümet bu kötüye gidişi görerek reformları hızlandırırsa ve teşviklerle desteklerse, bu tablo iyiye gidebilir. Şu anda Türkiye’de bizim grup da dahil önümüzde 5-10 milyar dolarlık yatırım sırf izinlere takılmış durumda. Bu projelerin önü açılırsa ülkeye para girişi daha kolay olur. Türkiye petrole ve doğalgaza bağlı bir büyüme yapamadığı için bizim için ayrışma dönemi başlayacak. Bu Türkiye’nin artısı olacak.

Bu dönemde ne tür birleşme ve satın almalar bekliyorsunuz?

ÜNLÜ: Son birkaç senedir birleşme ve satın alma rakamlarında ciddi bir değişim olmadı. Ancak, kompozisyonda değişiklik oldu. Son iki yılda satın almalarda normalde yabancı yatırımcıların payı yüzde 60’lardayken yüzde 30’lara düştü. Ağırlıkla Türkiye içindeki enerji, altyapı, özelleştirme tarzı işler büyük kısmını aldığı için Türklerin daha fazla olduğu dolayısıyla ağırlığın da az sayıda işlemin üzerinde olduğu bir üç sene oldu. Yine birleşme ve satın almalarda trend olarak son iki yılda gördüğümüz; geçmişte ağırlıklı olarak özel sermaye fonlarını aktif olarak görürken, son iki yıldır bunların varlıkları azaldı. Stratejik yatırımcı dediğimiz sektörlerinden gelen uzun vadeli yatırımcılar ağırlıklı hale geldi. Bir başka trend değişikliği de Japon ve Çinli yatırımcı sayılarındaki artış. Geçmiş dönemlerde Uzakdoğu’dan fazla para çekmiyorduk; yeni başlıyor bu trend. 2016 yılında da bunların devam edeceğini düşünüyoruz. Sektörlere bakarsak, Türkiye’de potansiyel arz eden tüketim malları, perakende, enerji ve altyapıda işlem olacağını düşünüyorum. Bu sene 15-16 milyar dolarlık bir işlem olur. 2016’da bunun üzerinde gerçekleşir.

Erol Bey, yurtdışındaki genişleme projelerinizden bahseder misiniz?

BİLECİK: Grubumuzun teknoloji endüstrisinde 27’nci yılı. Bugüne kadar DNA’mıza uyan noktalardan bir tanesi biraz önce Yüksel Bey’in söylediği gibi ortak almak veya şirket satın almak. Bugüne kadar teknoloji endüstrisinde dört-beşe yakın yabancı sermaye getirdik. Aynı şekilde yurtiçi olmak kaydıyla altı-yedi tane şirket alarak grubun emin adımlarla yola devam etmesini sağladık. Geldiğimiz nokta itibariyle Apple’dan Toshiba’ya kadar 120’ye yakın markayı yönetiyoruz. Türkiye’deki pazar payımıza da bakıldığında belirgin bir noktaya geldik. Bundan daha öteye geçmenin de çok kolay olmadığını da görüyoruz. Oluşturduğumuz bir planda Afrika bölgesine bakıyoruz. Coğrafi olarak büyüme, hem de coğrafi olarak büyürken de ilgili bölgelerde sıfırdan değil, hedef ve amaçlarımıza uygun olarak oyuncu satın alarak devam etme hedefimiz var. 2016’nın ikinci yarısı sanki bunun doğru başlangıcı olabilir. Şu an planlarımız var. Ama bunu tabii hem ülkemizde hem de bölgede genel gidişata bağlı olarak inceliyor olacağız. Yaparız dediğimiz bir noktaya değiliz şu an. Ama teorik olarak hazırladığımız planlar dahilinde devam ediyor.

Yüksel Bey, çıkacağınız ülke veya yatırım var mı?
YILDIRIM:
Çıkacağımız ülke yok ama çıkacağımız yatırımlar var. “Private equity” gibi Fransa’da yaptığımız yatırım var, beşinci yılı doldurduk. Çıkacağız ama piyasaların bozulmasıyla çıkışımız zorlaştı. Rakam çok büyük. Aynı şekilde Belçika’da girişim sermayesi yatırımı yaptık, yaklaşık 12 katı büyüdü şirket dört yıl içinde. Şu ana kadar yaptığımız yatırımlardan çok memnunuz. Bizi global bir büyümeye soktu. Sektörel de büyüdük. Öte yandan, grubumuzda eskiden lokomotif olan ama bugün sosyal sorumluluk projesi gibi düşündüğümüz kömür işi var. 500 kişi çalışıyor. Benzer şekilde tersane işimiz var. Para kazanmıyoruz ama kemik kadroyu tutuyoruz. Biz bir ülkeye yatırım yaparken, kuş gibi, konacağımız dala güvenmiyoruz. Kendi kanatlarımıza, gücümüze güveniyoruz. Zor bir yatırım da olsa onu iyiye getirebiliyoruz. Türkiye’de kabımıza sığmıyoruz; 21 ülkede faaliyetteyiz. 

Turizmde iç pazarı hareketlendirme çalışmaları hız kazandı ama Güneydoğu’ya turlar yapılamıyor. Bunun sektöre etkisi ne oldu?

ERKAN: Sektörün bu bölgeye olan turlarda kaybının 300 milyon TL olduğu ifade ediliyor. Ama kayıplar daha fazla olabilir. Yaklaşık 2 milyon turisti çeken bölgede, olaylar yatıştığında 4-5 milyona ulaşabilecek bir potansiyel var. 2015 yılında  terör  olaylarıyla duran GAP turları  organizasyonlarımızı 2016 yılı  için şehir bazlı  paketler  üreterek bölgeyi desteklemeye  devam edeceğiz bu kapsamda kış sezonundan başlayarak  gurme  turları  kapsamında Gaziantep turları başlattık, 2016 sezonunda Gaziantep, Maraş, Urfa, Adıyaman, Hatay bölgeleri için şehir bazlı veya 2-3 destinasyon bir arada turlarla GAP Bölgesi’ni desteklemeye devam edeceğiz. Diyarbakır ve Mardin’i kapsayan turlarımız için ise bölgedeki gelişmeleri yakından  takip ediyoruz ve 2016 için bu bölgeleri de  kapsayan büyük GAP turu veya Doğu Anadolu – GAP birleşik turlarını da  ilerleyen günlerde  satışa sunmak için hazır bekliyoruz.