IBM Watson rüştünü ispat etti

0
60

IBM’İN KURUCUSU Thomas J.Watson’ın adının verilecek kadar önemsendiği Watson, dört ayak üzerinde duran bir makine. Bu makine doğal dil işleme, bilgi alma, bilgi gösterimi ile akıl yürütme ve makine teknolojileri öğrenmede ileri bir uygulama olmasıyla dikkat çekiyor. Özünde hipotez üretimi, olguları toplama, analiz ve puanlama için IBM’in DeepQA teknolojisinde inşa edilen Watson, aslında bir bebek. Üstelik önyargıları olmayan ve karşısındakinin yönlendirmeleri doğrultusunda belleğindeki bilgileri işleyerek en doğru yanıta ulaşmaya yardımcı olan bir bebek. Bu bebeğin güzelliği, saniyede bir insanın ömrü boyunca okuyabileceğinden fazla kitabı okuması. Ancak Watson’a bir kitap kurdu demek doğru değil çünkü bu bilgiyi işleyerek ulaştığı sonuçlar, işin uzmanlarının ulaştıklarını tutturuyor.

North Carolina Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada Watson, uzman doktorlarla aynı sonuca işaret etti. Ancak çarpıcı olan başka bir nokta var: Vakaların yüzde 30’unda Watson, uzmanların vardığı sonuçların üzerine başka yorumlar ekledi. Bu nokta çok büyük önem taşıyor çünkü bu Watson’ı insanların yerini alacak değil, onların daha ileri gitmesine yardımcı olacak bir noktaya taşıyor.

Bu bakış açısı bir süredir, şirketlerin yönetim kurullarında tıkanıklıkları aşmak için farklı disiplinlerden gelen insanlara yer verme tavrını geliştiriyordu. Watson bu farklı disiplinlerin birçoğunun birikimini sunabilecek bir oyuncu olarak bu noktalara aday olduğunu gösteriyor. Ancak şu anda geleneksel olarak süper-bilgisayarların odağında olan kanser araştırmaları, daha genel olarak tıp ve meteoroloji gibi alanlara öncelik veriyor.
 
Yönetim kurullarına henüz uzanmamış olsa da Watson’ın katettiği mesafe şimdiden övgüyü hak ediyor. 2011’de yetenekleri televizyondaki yarışma programı Riziko!’da test edilen Watson, daha sonra teknolojisini satranç ve Go oyunlarında ustaları devirmekte kullanmaya başladı. Riziko!’da tüm zamanların en büyük ödülüne ulaşan Brad Rutter ile en uzun süreli şampiyonluk serisini elinde tutan Ken Jennings’i geçen Watson sırasıyla 300 bin ve 200 bin dolar kazanan bu ikiliyi 1 milyon dolar kazanarak ezdi. O günle bugün arasındaki en önemli fark, Riziko!’da meselenin veri tabanını tarayarak düğmeye erken basma gibi basit bir sistematik üzerinde olmasına karşın günümüzde mantık yürütmenin ya da yapay zeka süreçlerini işletmenin daha önemli olduğu bir sisteme evrilmesi. Riziko!’da hakkaniyet adına internete bağlanmayan Watson, 4 terabaytlık diskindeki 200 milyon sayfaya erişirken günümüzde Watson’ın odağında yerel dillerdeki içeriğe erişerek karanlıkta kalmış bilgileri de işlemek var. Bu da önemli bir değişim.

Watson’ın biraz daha büyüyünce danışma kurullarında kalıcı bir yer bulması doğal bir gelişim  olarak görünüyor. Y kuşağının bilgisayar dünyasındaki bu karşılığı, bebek ruhlu ve her şeyi bilen biri olarak karşımıza çıktığında onu artık Mavi Ay dizisindeki Bruce Willis ve Cybill Shepherd’ın canlandırdığı karakterlerin bir kırması olarak değerlendirmemiz gerekecek. 1985 ile 1989 arasında çekilen televizyon dizisinde Watson’ın sahip olduğu özellikler ancak çatışmalı iki karaktere bölünerek servis edilebilmişti.

O zamanla günümüz arasında sadece zekanın yapayı konusunda katedilen mesafe değil, büyük veri ile bilgi işlemde katedilen önemli yol da büyük bir değişim yarattı. Artık doğru kararı verirken çok daha büyük miktarda veriyi işlemek mümkün ancak insan bazında bakıldığında “çok bilen çok yanılır” ifadesi başta olmak üzere deneyimin işaret ettiği büyük miktarda risk söz konusu. Bu, veriye erişim problem olmaktan çıkarken buna doğru biçimde, doğru zamanda ve işe yarar sonuçlar elde etmeye yarayacak doğru yöntemle erişmenin asıl mesele haline gelmesi ile açıklanan bir durum.

Saniyede 1 milyon kitap okuyabilen Watson, her gün ortalama 8 bin yeni klinik deney ve vaka analizinin yayımlandığı kanser alanında her doktorun konsültasyon yapmak isteyeceği bir iş arkadaşı olarak karşımıza çıkıyor. İşte ilk haftasında 25 milyon tıbbi inceleme ve test okuyan Watson’ın halihazırda 20 onkoloji kuruluşu ile çalışmakta olması şaşırtıcı değil. Watson’ın algılama ve öğrenme biçimi, insan birikimini kalıcılaştırma anlamında da önemi bir yere sahip. Yenilikçi tarafı ise, onu konuda hoca olarak konumlayacak özelliği oluşturuyor.

Yapay zeka tartışmaları ekseninde konuya bakılmasının sonucu ise, robotlar savaş araçlarına dönüşürken veya ucuz işgücünün yerini alırken Watson’ın öğrendiklerini nasıl yorumlayacağıyla ilgili soru işaretleri oluyor. Önyargısız ve karşısından gelen yönlendirmeye göre ilerleyen Watson, gücünün sağladığı yetenekleri koruyabilecek mi? Şimdiden yanıtlaması zor bir soru ama daha zorları da var.

“Sadece beni düşünmeni istiyorum. Bir dünya yarat yalnız ikimiz için” diyen bir kız arkadaşı olursa ne yapacak? Ya da iş hayatına atılıp söyledikleri, “Şirketi başarılı yapmak istiyoruz ama hiçbir şeyi de değiştirmek istemiyoruz” diyen bir yönetici ile tartışırken yeterince diplomatik davranabilecek mi? Bunların yanıtını vermek daha da zor ancak bu konuda IBM’e güvenmek gerekiyor. Türkiye’de 2000’lerin başında bir mainframe firmasıyken Eray Yüksek ile yazılım şirketine ve Isabel Gomez Cagigas ile danışmanlık şirketine dönüşen IBM, “Cognitive” Defne Tozan ile önümüzdeki dönemde bu alana odaklanacağını gösteriyor. Bu kadar odaklandığı bir alanda IBM’in çözüm oluşturacak bir dönüşüm geçirmemesi zor. Şirketin gelirleri içinde yazılımın payının nereden nereye geldiğine bakmak bu konuda yeterli ikna gücünü oluşturuyor.